İslâm’ın zuhuru sıralarında Araplar arasında güzel söz ve şiir çok revaçta idi. Onun son derece büyük bir propaganda gücü ve tesiri vardı. Şair ve hatipler, muhitlerinden derin bir ilgi ve hürmet görmekteydiler. Yarımadanın muhtelif yerlerinde kurulan panayırlara onlar da iştirak ederler ve büyük bir dinleyici kitlesi bulurlardı. Cahiliye devrinde bazı kasidelerin altın ile yazılarak Kâbe-i Şerîf’in duvarlarına asıldığı rivayet olunur ki bunlar el-Mu’allakatu’s-seb’a diye meşhurdu.
Zulüm ve baskıların had dereceye ulaşması üzerine Mekke’den Medine’ye hicret vukû bulduktan sonra müslümanlar ile müşrikler arasındaki mücadele şiddetlenmiş ve bu esnada bütün vasıtalar ve imkânlar seferber edilmişti. Bu arada müşrik şairlerin de şiiri, İslâm’ın kötü gösterilmesi için bir vasıta olarak kullanmaya başladıkları görülmektedir. Abdullah b. ez-Ziba’ra, Ebû Süfyân b. el-Hâris (her ikisi de sonradan Müslümanlığı kabul etmişlerdir.), Musâfi b. Abd-i Menâf, Hubeyrat b. Ebî Vehb el-Mahzûmî, Ebû İzzet el-Cumahî ve Tâif’in Sakîf kabilesinden Umeyye b. Ebi’s-Salt bu müşrik şairlerin en tanınmışları idi. Onlar Kur’ân-ı Kerîm’i kastederek; “Biz de Muhammed’in söylediği şeyler gibisini söyleyebiliriz.” diyor, Peygamberimiz’i hicvediyor ve mesela Bedir gazvesinden sonra ölen müşrikler için acıklı mersiyeler yazıyorlardı. Kendi kavim ve kabilelerine mensup kimseler ise onların etrafına toplanmakta, şiir ve hicivlerini dinleyip başkalarına yaymaktaydı.
Hz. Peygamber (as.), İslâm’ı her hususta olduğu gibi bu fena niyetli şairlerden de korumak için ashabı şiire teşvik etmiştir. Müşriklerin hicivlerine ve menfî şiirlerine nezih bir edâ taşımak, nesebe tecavüz etmemek kaydıyla aynı ölçüde cevaplar verilmesi emredilmekteydi. Bu konuda hizmet görenlerin en önde gelenleri ensardan Ka’b b. Mâlik, Abdullah b. Revâhâ ve Hazreç kabilesinden meşhur Hassan b. Sâbit radıyallâhu anhüm idi. Kasidesi muallâkalar arasında yer alan cahiliye şairi Zuheyr’in, yine şair olan oğlu Ka’b radıyallâhu anh da Peygamberimiz’in (as.) emrinde bulunmaktaydı ki Onun, Peygamber’i (as.) medih vadisinde söylediği ve “Bânet Su’âdu” diye başlayan kasidesi, İslâm âleminde Kasîde-i Bürde diye nam almıştır.
Hz. Âişe radıyallâhu anhâ validemizin rivayetinden anlaşıldığına göre Hassan b. Sâbit radıyallâhu anh için Mescid-i Nebevî’de özel bir minber inşa edilmişti. Hazırladığı şiirleri ve müşriklere verdiği manzum cevapları, buradan ashaba okurdu.
Bu iki zümre şair, yani müşrikler ile müslüman olanlar, Kur’ân-ı Kerîm’de mealen şöyle zikredilmektedir:
“Şairler(e gelince), onlara da sapkın ve şaşkın kimseler tâbi olurlar. Onların serseriyane, her vadide dolandıklarını ve yapmadıkları, yapamayacakları şeyleri söylediklerini görmedin mi? Yalnız iman eden, iyi işler gören, Allah’ı çok anan ve (hicvedilerek) zulme uğramalarından sonra İslâm’ı ve müslümanları savunanlar müstesna...”152
Şairlerin, söz sanatının her vadisinde serseriyane dolanmaları ve olmadık şeyleri söylemeleri bakımından yerilmesi üzerine yukarıda adı geçenler, Hz. Peygamber’e başvurarak endişe ve üzüntülerini izhar etmişlerdi. Onun şu cevabı verdiği naklediliyor:
“Mü’min hem bedeniyle hem kılıcıyla hem de lisanıyla cihad eder. Nefsim kudreti elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki sizin onlar hakkında söyledikleriniz ok atmak gibidir, o derecede tesirlidir.”153
Ebû Hüreyre radıyallâhu anh ile Ebû Saîd el-Hudrî radıyallâhu anh, sözleri biraz farklı olarak şöyle bir hadis naklediyorlar:
Bir gün Resûlullâh aleyhisselâm ile seyahat etmekteyken yolumuza birden bir şair çıkarak bazı şiirler okumaya başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber;
“Yakalayın şu şeytanı! Bir insanın karnının irinle dolup oyulması, şiir ile dolmasından daha hayırlıdır.” buyurdu.154
Meseleyi derinlemesine incelememiş bir kimse, bu hadîs-i şerîfi görünce İslâm’ın şiiri hoş görmediğini sanabilir, halbuki durum böyle değildir. Hz. Âişe radıyallâhu anhâ dahil bütün İslâm alimleri, bu şairin hususî bir durumu olduğundan ve şiiri bir kazanç aleti gibi kullanmaya kalkışması, İslâmî şartlara uymayan ifadeler ve mazmunlar kullanması, şiir ile meşguliyetinin başka iyi meşguliyetlere imkân koymayacak tarzda kendine galebe çalması gibi sebeplerle azarlandığında hemfikirdirler.
Tefsîru Kurtubî’de Ebû Ömer’den naklen şu sözler kaydedilmiştir ki tamamen doğrudur:
“İlim ve akl-ı selîm sahibi kimselerden iyi şiiri kabul etmeyen yoktur. Ashâb-ı kirâmın ileri gelenlerinden, alimlerden, salih kimselerden şiir yazmamış veya söylememiş veya mesel olarak îrâd etmemiş, yanında okununca dinlemek istememiş hiçbir kimse bilmiyorum.”155
İbni Sîrîn, bir ilim meclisinde şiir okuyunca avamdan biri;
“Senin gibi fazıl bir kimse de şiir söyler mi?” diye ayıplayacak olunca o;
“A sersem, yazıklar olsun sana! Şiir dediğin de diğer sözlerden sadece vezin ve kâfiyesi bakımından fark eden bir nevî söz değil mi? Şiirin mânası güzel ise iyi, çirkin ise kötü sayılır.” demiştir.156
Sevgili Peygamberimiz aleyhisselâm müslüman şairlerinki şöyle dursun, müşriklerin şiirlerini bile –içinde hakîmâne ifadeler bulunmak şartıyla– okutur, takdir ederdi.
“Muhakkak ki şiirlerin bazıları mahza hikmettir.” diye buyurduğu da nakledilmiştir.157
Sahîh-i Müslim’de, Amr b. eş-Şerîd’in babasından naklettiğine göre bir gün Hz. Peygamber aleyhisselâm onu terkisine bindirmiş ve hakîmâne şiirleriyle meşhur, haniflerden Umeyye b. Ebi’s-Salt’ın şiirlerinden bir şeyler bilip bilmediğini sorarak ondan 100 kadar beyit okutmuştu. Halbuki bu şair, rekabet ve haset duygularıyla Peygamberimiz’in aleyhinde bulunan ve müslüman olmadan ölen bir kimseydi.158
Mufassal tefsir kitaplarından çıkardığımız mâlumata159 göre İslâm nazarında, Allahu Teâlâ’yı zikir, tevhid, O’na hamd u senâ, Hz. Peygamber’i, ashabını, salih kişileri medih, taat ve ibadete, zühd ü takvaya teşvik, va’z u nasihat, güzel huy ve edepleri neşir, hakîmâne ve güzel fikirleri beyan, müslümanları ve İslâm’ı savunma vadisinde yazılan şiirler makbuldür.
İslâm nazarında merdut olan şiirler ise hiciv, ırz ve namusa tecavüz, nesebe ta’n, haram olan kadın, içki, kumar, gibi şeyleri zikir, âşıkâne gazel boş ve mânasız mevzular, hakikati ters gösterme, layık olmayanı medih, işine gelmeyeni zem ve insanlara ezâ vadisinde söylenmiş olanlardır.
*