Bugünlerde basında birkaç gazete, bizim –falanca partiye karşı– yeni bir parti kuracağımızı birinci sayfada manşette yazdı. Hiç aslı, esası, mesnedi ve kaynağı yok. Bizimle gelip konuşmuş değiller, uydurma, yakıştırma, hayal mahsulü, “balon” bir haber...
Ne düşündüler, ne hesap ettiler bilmem!
Evet, camiamız, elhamdülillah çok büyük ve geniş, şuurlu ve kaliteli; İslâmî efkâr-ı umûmiyede üstün bir itibara, hatırı sayılır bir potansiyele sahip, –isterse– yeni bir parti kurabilme gücü ve imkânlarına da malik. Tecrübeyle sabit ki seçimlere görülür etkimiz ve şu veya bu partinin kazanmasına kesin katkımız oluyor.
Bunu ilgililer görüyor ve biliyorlar... Ve galiba bu gibi haberlerle bizi şimdiden yoklamaya, anlamaya çalışıyorlar. “Bakalım ne diyecek, bakalım hangi tarafı tutacak; acaba bize yâr olurlar mı?” diye merak ediyorlar.
Bizim şu anda peşin bir fikrimiz, katı bir ön yargımız yok. Birçok partiden, gerçekten sevdiğimiz tanıdıklarımız, dostlarımız, arkadaş ve kardeşlerimiz var. Onlar bizi seviyor, sayıyorlar, biz de onları seviyor, sayıyoruz. Bu güzel, tatlı; özlenen, imrenilecek bir durum...
Dinî ve tasavvufî görevimiz dolayısıyla, “partiler üstü”yüz. Her kesimle diyaloğumuz var. Çünkü işimiz irşad ve tebliğ; ama oportünist (opportunist) değiliz, Hak’tan yanayız, hizbü’ş-şeytân değil, hizbullahız, gayemiz Rabbü’l-âlemîn’in rızâsını kazanmak, insanlara hizmet etmek, yol göstermek, faydalı olmak, tek kalsak bile doğru yolda yürümektir.
Elbette vatandaş olarak politikayla ilgileniriz, bu bizim hakkımız; elbette istersek, faydalı görürsek, hizmet ve hayır vesilesi olacağına kanaat getirirsek mevcut politikacılara yardım edebiliriz veya dostça, centilmence yeni ve farklı bir oluşum ortaya koyabiliriz... Hepsi mümkün...
Hiçbir zaman kendimizi bağlamak, pasifize olmak, çalışma imkânlarımızı kısıtlamak ve sınırlamak, hizmet yolumuzu tıkamak, sahip olduğumuz hak ve hürriyetlerimizi terk veya iptal etmek de istemeyiz. Her şeyi, yeri ve zamanı geldiği zaman düşünür, taşınır, istişarenin icabı, ilmin ve irfanın, akıl ve mantığın gereği ne ise onu, kimseden korkmadan söyler, yılmadan yapmaya gayret ederiz.
Nefret ve kinin, çıkar ve menfaat hesabının esiri, dünyanın âşıklısı, mevki ve makamın taliplisi değiliz; “kayd-ı dünyâdan müberra” olduğumuzdan, elhamdülillah olabildiğince özgürüz.
Dost ve düşman bunu böylece bilsin, seven sevsin, kızan kızsın, korkan korksun! Erenlerin sağı solu belli olmaz! Hak’tan korkan, halka aldırmaz!
Hasbünallâhu ve ni’me’l-vekîl;
Ni’me’l-mevlâ ve ni’me’n-nasîr.
*