İslâm âleminin çekmekte olduğu şu müthiş ve muazzam sıkıntılar, hep Allah’ın yolundan ve dininden yüz çevirmenin cezasıdır. Bu, güneş kadar açık, kesin, zahir ve bedihi hakikati, İslâm düşmanları, zavallı şaşkın müslüman halklardan ve sapık aydınlardan çok daha iyi biliyorlar; hem de yüzyıllardan beri... Bu yüzden de İslâm ülkeleriyle sürmekte olan mücadelelerinde, ana taktikleri, müslümanları dinlerinden koparmak, imanlarını zayıflatmak, onları İslâm’dan başka, batıl felsefî ve ekonomik doktrinlerle oyalamak olmuştur.
Emperyalistler, İslâm ülkelerinde her fikir cereyanına revaç vermişler ve bunu da fikir ve düşünce hürriyeti aşkı (!) safsatasıyla kamufle etmişlerdir. Onun için bakarsınız, kapitalist bir ülke, bir İslâm ülkesinde komünist cereyanları destekliyor, finanse ediyor, takibata uğrayan azılı bir komünisti kendi ülkesinde barındırıyor ve koruyor. Ama yine görürsünüz ki o müslüman ülkede, müslümanca düşünce sıkı bir takip ve korkunç bir baskı altında, müslüman liderler hapsediliyor, öldürülüyor; Doğu’dan, Batı’dan gık diyen yok! Hani fikir hürriyeti?
İslâm ülkelerini inceleyiniz, çoğunda gerçek İslâm eğitimi kısıtlıdır ama İslâm düşmanı eğitim, reklam ve propaganda devlet desteğindedir. Müslümanların siyasî hakları ve faaliyetleri devletin varlığına yönelik bir tehlike sayılır; ama dinsiz, gayrimüslim veya ajan olanlara en geniş idarî ve malî imkân ve salahiyetler verilmiştir; devleti onlar yönetir, halkları onlar ezer, paraları onlar yutar, milletin millî menfaatlerini ve maddî zenginliklerini emperyalist efendilerine onlar peşkeş çeker, aralarında iyi bir menfaat ve destek dengesi kurmuşlardır.
Kendilerine zahiren, aldatmaca, göstermelik cüz’î bir İslâmî yaşayış müsaadesi verilmiş ülkeler yok değildir ama bu, halk patlayıp ayaklanmasın diye bir emniyet sibobudur. İslâmî faaliyetlerin (askeriye, hükümet, emniyet, teşkilatlanma, maliye gibi) can alıcı çeşitlerine asla girişme, yaşama ve gelişme hakkı tanınmaz; böyle kıpırdanmalar anında ve hunharca tepelenir; onlara, “İşte namaz kılıyorsun, oruç tutuyorsun ya... Sana bu kadarı yeter, otur oturduğun yerde, etliye sütlüye hiç karışma, sonra kafanı kırarız.” denir.
İslâm ülkelerinde, bu alçak oyunların farkına varan halis, münevver, şuurlu, bilgili, fedakâr müslüman yok mudur? Bunlar aralarında, iş birliği niye yapamıyorlar?
Vardır ve yapacaklar inşaallah. Bu Allah’ın vaadi ve garantisi gereğidir; kâfirler istemeseler de çelmelemeye, saptırmaya çırpınsalar da galebe, zafer, hüsn-i akîbet ve cihana hâkimiyet onların. Allah’ın nurunu kimse söndüremeyecek, kıyamet kopana kadar bir Hak ehli, Hak âşığı, mü’min-i sâdıklar zümresi daima var olacak ve sonunda dünyayı onlar yönetecekler, küfrün başşehirleri “lâ ilâhe illâllâh”larla fethedilecek, putlar, tağutlar yıkılacak, istismar şebekeleri çökecek.
Emperyalizm, avladığı bir ülkeyi ikinci ve geri plandan yönetiyor; başa (iktidar ve muhalefete) sahte liderler çıkartıyor, ekonomik ve sosyal sahte kurtuluş reçeteleri sunuyor, çok kuvvetli organizasyonlarla kitleleri oyalıyor, birbiriyle çarpıştırıyor, kuvvetli rekabetle ve her türlü basın yayın reklam aracıyla gerçekleri saptırmaya, asıl liderleri ezmeye ve kurtarıcı teşkilatları geliştirmemeye çalışıyor.
Onun için gerçek müslümanların aldanmamaları, sahte liderleri zerre kadar bile desteklememeleri, tuzak organizasyonlarda asla yer ve görev almamaları, Allah’ın (cc.) kitabına, Resûlullah’ın (sas.) sünnet-i seniyyesine, şeriatın ahkâmına en derinden aşina büyük, müttakî, vicdanlı, basiretli, mücahid din alimlerinin çevrelerinde ve hizmetinde çalışmaları, kendi ülkelerindeki has mü’minlerle irtibatlarını sağlam kurduktan sonra, diğer ülkelerde yaşayan alim, fazıl ve kâmil kişilerle, takvaya riayetkâr kuruluş ve topluluklarla tanışıp ilişkilerini geliştirmeleri gerekiyor.
Küfrün zincirleri, emperyalizmin prangaları, zulmün kelepçeleri ancak Allah’ın dinine dönmek, İslâm’a sımsıkı sarılmak, Rabbü’l-âlemin’e dayanıp O’ndan yardım dilemek ve belirttiğimiz istikâmette iş ve güç birliği yapmakla kırılabilir.
Bu ulvî amaç için tüm gerçek mü’minler görev başına!
Allah (celle celâlüh), müslümanlara hakkı hak olarak görüp ona uymayı; batılı batıl olarak anlayıp ondan sakınmayı nasip eylesin.
“Mü’minin ferasetinden sakının, çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar.”80
*