25 Recep 1442 | 9 Mart 2021
 
A257D1D7-A390-443A-A8A7-3ED77B0D1AAE
Üye Girişi | Üye Ol
  • ANA SAYFA
  • KUR'AN-I KERİM
    • Okuyun
    • Dinleyin
    • Bilgilenin
  • SON PEYGAMBER
  • TASAVVUF
    • Tasavvufa Dair
    • Yolumuzun Esasları
    • Hatm-i Hacegan
    • Evrad-ı Şerif
  • M. ZAHİD KOTKU (RH. A.)
    • Hayatı
    • Fotoğrafları
    • Kitapları
    • Sohbetleri
  • M. ES'AD COŞAN (RH. A.)
    • Hayatı
    • İslam Anlayışı
    • Tasavvuf Anlayışı
    • Hizmet Anlayışı
    • Kitapları
    • Başmakaleleri
    • Sohbetleri
    • Fotoğrafları
    • Anma Programları
  • M. NUREDDİN COŞAN
  • SIK SORULAN SORULAR

  • Makaleler
    • İslam Dergisi Başmakaleleri
    • Kadın ve Aile Dergisi Başmakaleleri
    • İlim Sanat Dergisi Başmakaleleri
    • Panzehir Dergisi Başmakaleleri
    • İdeal Yol
Makaleler > İlim Sanat Dergisi Başmakaleleri

Türkiye Müslümanlarının Görevleri Üzerine Düşünce ve Teklifler



İlim ve Sanat, VI, 31 (1992)

Son yıllarda dünya siyaseti son derece hareketlendi; hızlı değişme ve gelişmeleri yakından izlemek, gereken tedbirleri zamanında almak ve çok fedakârca çalışmak zorundayız. Aksi takdirde şahsen büyük vebal altında kalır, ümmetçe maddeten ve mânen sıkıntılara düşer, milletçe fırsatları elden kaçırır, hatta dirlik ve düzenimizi, birlik ve beraberliğimizi yitirebiliriz.

Nedir değişen?

ABD ile SSCB arasındaki silahlanma yarışı, NATO ile Varşova Paktı husumeti, Kapitalizm ile Komünizm rekabeti yavaşladı ve yumuşadı. Rusya askerî gücünü Avrupa’dan geri çekti, dünya işçilerinin ideolojik liderliğini bıraktı, kendisine bel ve ümit bağlayan ülkeleri yalnız bıraktı, başının çaresine düştü. Kendi içinde yeni yapılanma, çözülme ve dağılma imkân ve ihtimalini ortaya çıkardı. Eskiden Kızılordu zoruyla ve katı merkeziyetçilikle yönetilen Sovyetler Birliği üyesi birçok ülke şimdi, hürriyet ve istiklalini sağlama, milli iç ve dış siyasetini istediği gibi yönlendirme ve hatta özel ordusunu kurma yolunda çalışıyor. Böylece korkunç komünist Sovyet imparatorluğundaki esir Türk ve müslüman halkların şimdi kurtulmaları ve imanlarına dönmeleri ümidi doğmuş bulunuyor.

Fakat bu zahiren ferahlatıcı görünümdeki gelişmeye karşılık Avrupa’da endişe verici başka gelişmeler de var. AET ülkeleri, “Ekonomik Birlik” sloganıyla başlattıkları çabaları, şimdi büyük ve tek bir “Avrupa Devleti” kurma amacına çevirdiler. Sosyalist Doğu Avrupa ülkelerini ve hatta eski Sovyetler Birliğinden ayrılan yeni, güçlü hıristiyan cumhuriyetleri de aralarına alma heves ve arzusu gösteriyorlar; müslüman Türkiye’ye soğuk bakıyor, onu Balkanlar ve Orta Doğu’da ve Orta Asya’da kendilerine rakip ve dînen hasım görüyor, zayıflatma ve parçalama çalışmalarına, –AT’daki ortaklık zihniyetiyle taban tabana zıt olarak– açık ve aleni destek veriyorlar.

İçinde ve ortasında bulunduğumuz müslüman Orta Doğu ise maalesef iki tahripkâr harp ile sarsıldı. Petrol bölgeleri üzerinde hâlâ ciddi planlar ve gizli hesaplar var. Siyasî sınırların ve haritaların değişmesinden ve bölgede bazı yeni devletlerin ortaya çıkacağından söz ediliyor. Müslüman halklar arası husumet ve adavet körükleniyor. Suudi Arabistan fevkalade silahlanmış ve savunmasını ABD’ye ipotek etmiş, tetikte bekliyor; Yemen’le, Irak’la, Ürdün’le ciddi ihtilafı var. Saddam ve silahları, tam bertaraf edilmiş değil. İran, Irak harbinin sıkıntılarını atlatmış ve toparlanmış durumda. Suriye ve Libya pusuda; Mısır, İsrail’le anlaşma yolunda. Hülasa, Ortadoğu İslâm ülkeleri, dostluk, birlik ve beraberlikten bir hayli uzakta, topun ağzında, tehlikelerin karşısında. Patlak verecek vahim olaylar, onlara da bize de büyük zarar getirebilir, hatta siyasî güvenliğimiz ve toprak bütünlüğümüz hasar görebilir.

Orta Asya “Türkî” cumhuriyetleri, Azerbaycan, Kırım ve Kafkas halkları, Balkan müslümanları bizi seviyor ve bizden her türlü destek ve yardımı esirgemememizi talep ediyor. Müslüman olarak zaten onları terk edemeyiz. Fakat maalesef onlarla aramıza düşman ve rakip devletler sokuşturulmuş: Yugoslav müslümanlarına Yunanistan ve Bulgaristan, Kafkas müslümanlarına da hıristiyan Gürcistan ve Ermenistan engeli var. Dolayısıyla direkt ulaşım sağlayamıyoruz. Bu tehlikeli ve muhataralı engeller olmasa onlarla siyasî birlik ve toprak bütünlüğü sağlanabilirdi.

Bir zamanlar merhum Libya Kralı İdris es-Senûsî ile Irak Kralı Faysal ve başbakanı Nuri Sait Paşa, ülkelerini Türkiye ile birleştirmek istemişlerdi. Her ikisi de süper güçlerin oyunlarıyla bertaraf edildiler. Tüm münevver müslümanlar bu konuları çok ciddi olarak düşünmeli. Hıristiyanlar, gayrimüslimler birleşiyor, ittifaklar yapılabiliyor da “Allah’ın kardeş kıldığı” müslümanlar niye böyle derbeder, perişan, hasım ve düşman!

Görevlerimiz ne?

Değişen ve gelişen bu olaylar, beliren endişe ve tehlikeler ve yeni şartlar karşısında görevlerimizi, üç kademeli olarak özetleyebiliriz:

1. Şahsen tam ve kâmil, bilgili ve görgülü, aktif ve uyanık bir müslüman olmak, Allah’a karşı kulluk ve ibadet görevlerimizi bilmek ve mükemmel îfâ eylemek.

2. Ecdat emaneti ülkemizi korumak, güzelleştirmek, kalkındırmak, müslüman halkımıza her konuda yardımcı olmak, fayda sağlamak, hizmet eylemek.

3. Ülke dışındaki tüm müslümanlara ve hatta iyi niyetli tüm insanlara ideolojik, fikrî, ekonomik ve teknik, siyasî ve askerî her türlü yardımı sağlamak, zulmü ve istismarı durdurmak, adalet ve saadeti temin ve tesis etmek.

Bütün ciddi faaliyetler, kaliteli ve uzman kadrolar vasıtasıyla başarıya ulaşabildiğinden, şahsen çok iyi yetişmiş olmamız gerekiyor. Bunun için hiç boş zaman harcamadan gayret etmeli, iyi bir tahsil yapmalı, iyi bir yabancı dil ve Arapça eğitimi görmeli, iç ve dış neşriyatı dikkatle takip etmeli, “ilmî araştırmaya”, grup çalışmasına ve “istişare”ye çok önem vermeli, verilen sosyal ve dinî görevleri ihlas ve fedakârlıkla yaparak, iş içinde bilgi ve tecrübe kazanmaya çalışmalıyız. (Şahsî ve münferit, derbeder ve dağınık, nefsanî ve bencil davranışlar “İslâm davası”na büyük zarar vermektedir; bu konuda pratik çözüm, kurduğumuz vakıf, dernek, şirket ve sair organizasyonlarımızda, şahsımıza en uygun, en iyi görev yapabileceğimiz bir noktada hizmete katılmak ve yükün bir kısmını omuzumuza almaktır.)

Büyük projeler tahakkuk ettirmemiz, yaşamamız ve başarı kazanmamız için şart olduğundan; her türlü imkân ve müktesebatımızı idealimize tahsis etmeli, her türlü maddî ve malî, bedenî ve zihnî fedakârlığa ve bağışa seve seve razı ve hazır olmalıyız.

Küçük çaptaki geçim ve kazanç kuruluşlarından, bundan böyle ithalat ve ihracata, kaliteli ve güçlü imalata, uluslararası rekabete yönelik dev ticarî müesseseler, holdingler ve çok uluslu şirketler kurmaya geçmek için iş sermayelerimizi mutlaka birleştirmeliyiz.

Dış ülkelerden yeni ve ihlaslı, dürüst ve inançlı şahıslar tanımalı, dostlar edinmeli, gruplarla iyi ilişkiler geliştirmeli, sağlam koloniler kurmalı, yerli halklarla her türlü kültürel, sosyal, ticarî ve iktisadî bağları, sağlam bir şekilde temin ve tesis etmeliyiz.

Ana gayemiz Allah rızasını kazanmak ve İslâm’a hizmet olmalı; tevhit inancının ve eşsiz değerdeki İslâm kültürünün muhafazasına, geliştirilmesine, yayılmasına, cihanşümul İslâm kardeşliğinin tesisine, dost ülkeler ve halklarla aramızda din, dil ve kültür birliğinin kurulmasına ve sağlamlaştırılmasına son derece dikkat ve gayret etmeli, dinsizlerin zıt çalışmalarına, komplolarına ve İslâm muhaliflerinin menfî faaliyetlerine karşı çok müteyakkız olmalıyız.

Çünkü bizim bütün samimiyetli ve iyi niyetli yakınlaşma çalışmalarımıza rağmen tarihî hasımlarımızın, milli ve dinî gelişmemizi istemeyen kâfir ve zalimlerin, hilekâr ve istismarcıların, korkunç ve müthiş, hunhar ve gaddar emeller ve planlar peşinde olduklarına dair kuvvetli deliller ve emareler ortaya çıkmaya başladı.

*


iskenderpasa.com Hukuki Şartlar | İletişim Yardım | Site Haritası
Copyright 2014 Avustralya MEC Topluluğu All Rights Reserved. Sık Kullanılanlara Ekle | Tavsiye Et