Büyük İslâm alimi İbrahim Hakkî-i Erzurûmî’nin, Ma’rifetnâme adlı meşhur ansiklopedik eserin önsözünde belirttiği gibi “Hak Teâlâ iki cihanı Beni Âdem için onları da kendi marifeti için” yaratmıştır. Bu söz Kur’ân-ı Kerîm’den alınma mühim bir hakikat, yani insanın dünyadaki asıl görevinin yaradanı olan Allah’ı bilmek, bulmak ve tanımak olduğunu veciz bir şekilde ifade ediyor.
Tüm müslüman alimler, bu her şeyden önde gelen ve en ulvî olan gayeyi sağlamak için gayret etmiş, çalışmış, eserler yazmış, usuller geliştirmişlerdir. Böylece İslâm dünyasında, Allah’a erme yollarını gösteren Kâdirilik, Rifailik, Şazelilik, Kübrevilik, Ekberilik, Sühreverdilik, Çiştilik, Yesevilik gibi çeşitli hak tarikatler doğmuştur. Bunların İslâm ülkelerinde ve Türkiye’de bugün dahi pek çok mensubu, muhibbi vardır. Hele ülkemiz tarihinde ve kültüründe tarikat ve tasavvufun çok köklü bir yeri olduğu herkesçe mâlumdur. Halkımız, Yunus Emre, Mevlânâ, Hacı Bektâş-ı Velî, Hacı Bayrâm-ı Velî, Eşrefoğlu Rûmî, Merkez Efendi, Sünbül Efendi, İsmâîl Hakkî-i Bursevî, Azîz Mahmûd-i Hüdâî, Yahyâ Efendi, Niyâzi-i Mısrî, Şemseddîn-i Sivâsî, Abdülahâd-i Nûrî ve daha nice evliyâullahı candan sever, kabirlerini ziyaret eder, hatıralarına sonsuz sevgi ve saygı duyar.
İşte son günlerde sözü çok edilen Nakşibendilik de bu irfan yollarının en başta gelenlerinden biridir.
Nakşibendilik veya kısaca Nakşilik, adını Buharalı ünlü Türk şeyhi Bahaeddîn-i Nakşibend’den (v. 1318/1389) alan dinî bir ekoldür, bir irfan mektebidir; aynen Meydan Larousse’un ifadesiyle, “Sünnîliğin bütün görüşlerini benimseyen, aşırı ölçüde dine bağlı olanların tercih ettikleri” bir tarikattir. Asırlardan beri vardır. Türk kültür tarihinde yeri büyüktür; İslâm âleminin nice ülkelerine yayılmış, sevilmiş ve tutulmuştur. Çok şerefli bir tarihi olup, nice meşhur alim, fazıl ve mücahid yetiştirmiştir. Hâlen Türkiye içinde ve dışında milyonlarca taraftarı yaşamaktadır. Hindistan’da Ekber Şah (v. 1014/1605) zamanında çeşitli sapık mezhep ve inanışlarla fedakârca mücadele veren büyük mürşid İmâm-ı Rabbânî, Kafkasya’nın unutulmaz kahramanı Şeyh Şâmil, bugün Afganistan’da Ruslara karşı çarpışan bazı liderler ve gruplar ve nihayet bizim İstiklal Harbimizin sarıklı mücahidlerinin birçoğu hep bu ekole mensup kimselerdir.
İngiliz basınında çıkan yazı, haber ve yorumlara göre Nakşibendilik hâlen Rusya’da da sessiz fakat etkin bir güçtür; rejimin her türlü dinsizlik ve komünizm propagandasına, sert takip ve baskısına rağmen müslümanların ve bilhassa Orta Asya Türkleri’nin benliklerini korumalarına, yekpare ve dipdiri ayakta kalmalarına sebep olmaktadır.
Nakşilik bugün Türkiye’de birçok kollara, şubelere, dallara ayrılmıştır. Bunların bir kısmı taşrada, bir kısmı büyük kültür merkezlerinde faaliyette bulunurlar; içlerinden nice nice şairler, arifler, edipler, vaizler, müftüler, Diyanet İşleri başkanları, profesörler, doktorlar, mühendisler, bakanlar, mebuslar, çeşitli kademelerde yöneticiler yetişmiş, dürüst ve büyük hizmetler göregelmişlerdir; dergiler, gazeteler çıkarır, vakıflar, kurslar, okullar yönetir, İslâm’a, millete, memlekete, insanlığa etkin bir şekilde hizmete devam ederler.
Yazımı bir gazetecinin (Uluç Gürkan) sözleri ile bitiriyorum: “Nakşibendiler, öteki İslâm tarikatlerinden farklı olarak, son derece yumuşak ve çağdaş görüntülüdürler.”
*