30 Şaban 1442 | 12 Nisan 2021
89CADE1A-BFD6-47AF-AA5E-7FAB6EDCDDBC
Üye Girişi
|
Üye Ol
ANA SAYFA
KUR'AN-I KERİM
Okuyun
Dinleyin
Bilgilenin
SON PEYGAMBER
TASAVVUF
Tasavvufa Dair
Yolumuzun Esasları
Hatm-i Hacegan
Evrad-ı Şerif
M. ZAHİD KOTKU (RH. A.)
Hayatı
Fotoğrafları
Kitapları
Sohbetleri
M. ES'AD COŞAN (RH. A.)
Hayatı
İslam Anlayışı
Tasavvuf Anlayışı
Hizmet Anlayışı
Kitapları
Başmakaleleri
Sohbetleri
Fotoğrafları
Anma Programları
M. NUREDDİN COŞAN
SIK SORULAN SORULAR
Soru-Cevap
Sık Sorulan Sorular
Soru-Cevap
>
Sık Sorulan Sorular
GAYRİMÜSLİMLERLE İLGİLİ İKONULAR
SORU: Zimmî ne demektir?
CEVAP:
Zimmî, gayri müslimler içindeki İslâm hakimiyeti allında yaşamayı kabul eden kimsedir. Bu da bir anlaşma ile olur. Şöyle ki Müslümanların başkanı veya vekili gayri müslimlerin ileri gelenlerini bir araya getirerek "İslâm devletinin hükümlerine itaat etmek ve devlete cizye vermek şartıyla bu diyarda kalmanıza müsâade ediyoruz" demeleriyle zimmet akdi yapılmış olur. Ondan sonra İslâm devletine itaat etmekle mükelleftirler. Zimmîlerin. İslâm ahkâmına itaat etmekle mükellef oldukları şeyler, insan haklarıyla ilgili muamelât, cinayet, zina ve hırsızlık gibi kendilerinde yasak olan esâslardır. Fakat kendi dinlerinde mubah olan içki v.s. gibi şeylere devlet müdâhale etmez. Zimmet akdi yapıldıktan sonra devlet, onların haklarını müdafâa etmekle yükümlüdür. Eskiden yaptıkları mâbedlerine dokunulmaz. Fakat yeni mâbed yapmalarına müsâade edilmez. Zimmînin; İslâm dini Kuranı Kerîm ve Peygamber (sa.)'in aleyhinde alenen propaganda yapmalarına ve küfr etmelerine imkân verilmez.
SORU: Zimmî'yi biraz daha açıklar mısınız?
CEVAP:
Zimmî, İslâm hakimiyeti altında yaşamak için kendisiyle anlaşma yapılmış olan gayri muslimdir. Böyle bir kimsenin hayatı, namusu, malı ve kendisine ait olan her şeyin korunması İslâm devletine aittir. Zimmîlerle yapılan anlaşma devlet başkanı veya vekili tarafından yürütülür. Bu anlaşma iki şart üzerinde yapılır: 1- Müslüman olmayan kimseler; muamelât hususunda İslâm devletine itaat etmek için taahhütte bulunacaklar. 2- İbadet sayılan zekât. müslümanlardan alındığı gibi. gayri müslimlerin de cizye diye isimlendirilen vergiyi ödemeyi kabullenmeleridir. Buharî'den sabit olduğu gibi el Muğire bin Şu'be, Nihâvend savaşında müslüman olmayanlara şöyle dedi "Yalnız Allah'a ibadet edinceye veya cizye verinceye kadar sizinle savaş etmekle emrolunduk." Anlaşma yapıldığı takdirde hiçbir suretle kendilerine dokunulmaz. Hz. Ali buyuruyor ki: "Gayri müslimlerin cizye vermelerinden gaye, can ve mallarının bizim can ve malımız gibi masum olmasıdır." Müslümanlara tatbik edilen kanun ve nizam, iki yönden gayri müslimlere de tatbik edilecektir: 1- Ekonomi ve mali işlerde müslümanlara tatbik edilen kanun, gayri müslimlere de tatbik edilir. Mesela Ribâ, müslümanlar için yasak olduğu gibi gayri müslimler için de yasaktır. 2- Müslümanlara uygulanan ceza, gayri müslimlere de uygulanır. Fakat inanç, ibadet, evlenme ve boşanma gibi hallerde tamamiyle serbesttir.
SORU: Müslüman olmayan bir yabancı, turist veya görevli olarak müslüman bir devlete girebilir mi?
CEVAP:
Müslüman olmayan yabancının geçici olarak pasaport veya anlaşmaya dayanarak nüfus cüzdanıyla müslüman bir ülkeye girmesinde dinen bir sakınca yoktur. İslâm'ın yüceliğini anlaması için kendisine karşı iyi davranmak ve yardımcı olmak gerekir. Kur'anı Kerîm şöyle buyuruyor: "Müşriklerden biri aman dileyerek sana gelirse, ona aman ver ki Allah'ın sözünü dinleyebilsin". İslâm toprağına girdikten sonra canı, malı ve her şeyi korunacaktır. Ancak mevcut kanunların hududunu aşarsa o zaman gereği ne ise yapılacaktır. İbn Kudâme şöyle diyor: "Müslüman olmayan bir yabancı, İslâm ülkesinde malını bir müslüman veya bir zimmîye bırakırsa, malını kendisine geri vermek icabeder. Hattâ memleketine dönse de bu mal, kendisine herhangi bir vesile ile ulaştırılacaktır".
SORU: İslâm dininin savaşa ve gayri müslimleri yok etmeye önem veren bir din olduğu söyleniyor. Bu hususta ne diyorsunuz?
CEVAP:
İslâm dini, gerçekten savaşa ehemmiyet verip, ona katılmanın farz ve bu yolda can veren kimsenin şehid olup makamının çok yüksek olduğunu beyan ediyor. Cenabı Hak şöyle buyuruyor: "Allah yolunda savaşın, bilin ki Allah herhalde her şeyi işitir ve bilir". Diğer bir ayette de şöyle buyuruyor: "Allah (yolunda O'nun) için nasıl gerekiyorsa öylece cihâd edin.” Müslümanların durumu zayıf olur veya müslüman bir şehir veya bir ülke düşmanın saldırısına maruz kalırsa, orada mevcut olan tüm müslümanlara cihad farzı ayn olur. Yoksa farzı kifâyedir. Allah yolunda şehid düşen kimsenin durumu başkasına benzemez, ölmüş ise de âlemi berzahda yüksek bir hayatı vardır. Ehli küfre karşı verilen savaştan kaçmak helak edici yedi günahdan biridir. Durum böyle olmakla beraber gayri müslimleri imha etmek için hiçbir emir olmadığı gibi böyle bir emare de yoktur. Kuran ve Peygamber'in hadisi meydandadır. Bunun en büyük şahidi; tarih boyunca hürriyet içerisinde Filistin, Şam, Mısır, Irak ve Anadolu gibi İslâm vatanında zimmî ve gayri müslimlerin yaşamasıdır. İslâm dini yıkım sayılan savaşı sevmez. Zaruret olmazsa ona başvurmak istemez. Peygamber (sa.) "Düşmanla savaşmayı temenni etmeyiniz, Allah'ın ihsanını dileyiniz. Ama onunla (düşmanla) karşılaşırsanız sabrediniz" buyurmuştur. Barış İslâm'da bir kaide, savaş bir istisnadır. Ancak şu iki halden birisi mevcut olduğu zaman savaş ilân edilir l- Can, namus, mal ve vatanı müdafâa etmek, yani bunlar düşmanın hücumuna maruz kaldıkları zaman onları savunmak için savaş ilân edilir. Kur'anı Kerîm şöyle buyuruyor: "Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşınız. Fakat haddi aşmayınız. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez". 2- İslâmı müdafaa etmek, yani düşman. İslâm dâvetine engel olursa onunla savaş ilan edilir. Peygamber (sa.) hiçbir zaman kâfirlere karsı İslâmı tebliğ ve davet etmeden savaşmamıştır. Bunun için Kayser. Kisrâ. Mükavkis, Neeaşî ve doğu ve batıdaki Arap krallarına mektuplar yazarak onları İslâm'a davet etti. Bunlardan İslâm'ı kabul eden olduğu gibi etmeyen de olmuştu.
SORU: Pasaport veya mektup ile bir gayri müslimin İslâm diyarına girmesinde beis var mıdır?
CEVAP:
Müslüman olmayan bir ülkeden bir gayri müslimin İslâm diyarına izinle girmesinde beis yoktur. Bu yolda İslâm diyarına giren gayri Müslimler, fıkıh kitaplarında "Müste'men" diye zikr edilir. Müste'men olan kimsenin malı, canı ve her şeyi korunmalıdır. Yerli vatandaşlara gösterilen muamele ne ise ona da gösterilecektir. Yabancı bir ülkeden gelen elçi de müste'men gibidir. Nizamı bozmadığı müddetçe müste'men gibi dokunulmazlığı vardır. Peygamber (sa.) Müseyleme tarafından gelen elçilere: "Elcilerin öldürülmemesi meselesi olmasaydı sizin boynunuzu vuracaktım" buyurmuştur (Ebû Davud).
SORU: Bir gayrı müslime borçlu olan kimse, zamanında borcunu ödeyemez, bilahare onu vermek isteyip de alacaklı ölmüş ise borçlu ne yapmalıdır?
CEVAP:
Alacaklı gayri muslini de olsa öldüğü takdirde mirası varislerine intikal ettiğinden borçlu borcunu onlara verdiği takdirde mesuliyetten kurtulmuş olur. Şayet varisi yoksa veya yer değiştirdikleri için nerede olduklarını bilmezse, borcunu eda etmek maksadıyla onun namına borç miktarını fakirlere tasadduk eder.
SORU: Hıristiyan ve Yahudilerin yemeklerini yemek caiz mi?
CEVAP:
Hıristiyan ve yahudilerin pişirdikleri yemeğin, kesin olarak pis olduğu biliniyorsa onu yemek câiz değildir. Durumu bilinmiyorsa yenmesinde beis yoktur. Kur'ânı Kerîm bu hususta şöyle buyuruyor: "Kendilerine kitap verilmiş olanların yemekleri sizin için helâldir." Fakat ehli kitap olmayan kâfirlerin yemekleri haram olmamakla beraber onu yemek mekruhtur.
SORU: Gayri müslimi misafir etmek caiz midir?
CEVAP:
Gayri müslimi misafir edip iltifat etmekte beis olmadığı gibi evinde misafir kalmakta da beis yoktur. Hattâ İslâm'ı anlatabilmek için gerekiyorsa gayri müslimlerde misafir kalmak vacib olur.
SORU: Müslüman olmayan bir hastanın ziyaretine gidip hâlini sormak caiz midir?
CEVAP
: Müslüman olmayan bir hastanın ziyaretine gitmek caizdir, onda bir sakınca yoktur. Enes'den rivayet edildiğine göre Peygambere hizmet eden Yahudi bir genç vardı. Hastalandı. Peygamber (sa.) onun hâlini sormaya gitti ve İslâm'a davet etti O da Peygamberin davetine icabet ederek müslüman oldu. Said bin Müseyyeb'den rivayet edilmiştir. Peygamber (sa.) ölüm döşeğine düşen müslüman olmayan amcası Ebu Tâlib'e gitti ve hâlini sordu. Yolculuktan dönen bir gayri müslime gidip "hoş geldin" demekte de beis yoktur.
SORU: Gayri müslîmlere karşı İslâm dininin tutumu nedir?
CEVAP:
Yüce İslâm dini insana büyük değer vermektedir. İnanan ve inanmayan herkes için şefkat kanadını açmış, mü'min ile kâfir arasında ayırım yapmadan bütün insanların aziz ve yeryüzünde hâlife olduğunu ve hepsinin Hz. Adem (as) ile Havva'dan türediklerini. tanışıp aralarındaki bağlan kuvvetlendirmek için onları bölük bölük olarak yarattığını beyan etmektedir. Mü'min olsun olmasın herkese, hattâ her canlı mahluka iyilik yapmak için teşvik etmektedir. Peygamber (sa.) buyuruyor: "Her canlı yaratığa iyilik etmekte sevab vardır." Âyeti Kerîme de şöyle buyuruyor: "Din için sizinle savaş etmeyen ve yurtlarınızdan sizleri çıkarmayan kimselere iyilik ve ihsan etmenizden, onlara adaletli davranmanızdan Allah (cc) sizleri menetmez. Şüphesiz Allah adil davrananları sever." Peygamber (sa.) buyuruyor ki: “Üç çeşit komşu vardır. Bir hakkı olan komşu (hakkı en az olan komşu budur), iki hakkı olan komşu ve üç hakkı olan komşu. Bir hakkı olan komşu müslüman olmayan komşudur. İki hakkı olan komşu, müslüman olan komşudur. Bir hak İslâm'ın, diğer hak da komşuluğundur. Üç hakkı olan komşu ise; komşu, müslüman ve akraba olan kimsedir. Bir hak İslâm'ın, bir hak komşuluğun, diğer bir hak ise akrabalığın hakkıdır” (Bezzâr ve Ebû Na'îm). Görüldüğü gibi insan, müslüman olmasa da muhteremdir. Hakkına tecavüz etmek şöyle dursun kendisine yardım edip iyilik etmek ve kalblerini rencide edecek söz ve davranışlardan son derece uzak kalmak lazımdır. İslâm dini hakimiyeti altında yaşayan gayri müslimlere büyük bir hak ve geniş bir hürriyet tanıyor. Şöyle ki:
1- İnanç ve ibadetlerinde hürdürler. Diledikleri gibi ibadet edebilirler. Haç ve mabedlerine dokunulmaz. Peygamber (sa.) "Onları ibadetleriyle başbaşa bırakınız" buyuruyor. Hatta müslüman bir kimsenin karısı gayri müslim olursa kiliseye ve havraya gidebilir. Kocası onu menedemez. Gerekirse onu korumak için kiliseye kadar kendisiyle birlikte gidebilir.
2- Dinimizce, domuz gibi, haram olan şey. onlar için helal olduğu takdirde onlara dokunmamız caiz değildir.
3- Evlenmek, boşanmak ve nafaka gibi, ahvâl-i şahsiye meselelerinde serbesttirler.
4- İslâm dini, akıl ve mantık çerçevesi dahilinde onlara münazara hakkını veriyor. Onlarla münazara yaparken onları rencide edecek söz ve davranışlardan sakınmak lazımdır. Cenabı Allah şöyle buyuruyor: "Ehli kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin".
5- Hıristiyan ve yahudilerin yemeklerini yemeyi ve kadınlarıyla evlenmeyi mubah kılmış. Yüce Allah bu hususta şöyle buyuruyor "Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır. Kendilerine kitap verilen (yahudi, hıristiyan vb. nin) yiyeceği size helaldir, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Mü'min kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere mihirlerini vermeniz şartıyla size helâldir".
6- Onların ziyaretlerine gitmek ve hastalarının halini sormak mubahtır.
7- Müslümanlarla alış-veriş mubah olduğu gibi, gayri müslimlerle alış-veriş de mubahtır.
8- Kurban kesilirse komşulara ikram etmek sünnet olduğundan, gayri müslim komşulara da ikram edilebilir.
9- Müslüman olmayan kimseye hediye vermek ve ondan hediye almak da caizdir. Çünkü Mekke-i Mükerreme fethedilmeden önce Mekke'de büyük bir kıtlık başgösterdi. Bunun üzerine Peygamber (sa.) Mekke fakirlerine dağıtılmak üzere beşyüz altın gönderdi.
SORU: Müslüman bir hükümet, müslüman olmayan kimseleri vatandaş olarak kabul edip onlarla anlaşma akdini yaparsa, onlara karşı hükümetin görevi nedir?
CEVAP:
Müslüman bir hükümetin müslüman olmayan kimseleri vatandaş olarak kabul edip onlarla anlaşma akdini yapsa, onlara karşı hükümetin birinci görevi; can, namus ve mallarını, olabilecek tecavüzlerden korumaktır. Hazreti Ali (kv.) buyuruyor: "Cizye -İslâm vergisi- vermelerinden en büyük gaye; mal ve kanlarının bizim mal ve kanımız gibi olmasıdır." Hz. Ömer (ra.) ölüm hastalığında iken, ondan sonra Hâlife olacak kimseye şöyle vasiyet etti "Müslümanların himayesi altında bulunan gayri müslimlere verilen ahdi yerine getirip onları korumalıdır".
SORU: Müslüman bir devlet diğer müslüman bir devlete karşı İslâm hukukuna göre savaş ilan edebilir mi?
CEVAP:
Bir müslümanın diğer bir müslümana karşı silâh kullanması caiz olmadığı gibi, bir İslâm devleti de diğer bir İslâm devletine karşı silâh kullanamaz. Böyle bir savaşta öldüren ve öldürülen kimseler cehennemliktir. Ancak bir ülke, İslâm devletine karşı gelip isyan ederse onu tekrar Allah'ın emrine döndürmek için onunla savaşmakta beis yoktur. İslâm devletinin safında savaşan kimse sorumlu değildir. Ama isyan çıkaranlar, Allah'ın nezdinde mesuldürler.
SORU: Hollanda'da gayri müslimle evli ve çocuklu hıristiyan bir kadın, koca ve çocuklarıyla beraber yaşamasını sürdürmek şartıyla müslüman olmak istiyor. Gayri muslini kocasını terketmeden böyle bir kadının müslüman olması caiz midir?
CEVAP:
Bir kimse İslâmın bütün ahkâmını kabul edip, kelimei tevhidi getirirse müslüman olmuş olur. Ancak erkek olduğu takdirde esi vahudi reva Hıristiyan ise müslüman olmasa da onunla beraber hayatını sürdürebilecektir. Mecûsi veya Putperest ise. müslüman olmadığı takdirde onu bırakmak zorundadır. Aksi takdirde müslümanlığı kabul edilmekle beraber zani sayılır. Hayatı boyunca zani olarak yaşayan kimsenin vebali'nin ne kadar büyük olduğu malumdur. Kadın ise gayri müslim bir kimse ile evli olduğu takdirde, erkeğin dini ne olursa olsun mutlak surette onu bırakmak zorundadır. Hiçbir surette onunla yaşaması caiz değildir. Bu husus için hiçbir fetva yoktur. Bununla beraber, böyle bir kadın, "müslüman olmayan kocamla birlikte yaşamak suretiyle müslüman olabilirim, ben çocuklarımı ve evimi bırakamam. Fetva varsa müslüman olurum, yoksa olmam" dese hayatı boyunca zâniye de olsa. küfürden kurtulması için müslüman olmasını tavsiye etmek lazımdır.
SORU: Müslüman olmayan memleketlerde gayri müslim bir devletin himayesi altında yaşamak caiz midir?
CEVAP:
Müslüman olmayan memleketlerde gayri müslim hakimin hükmü altında yaşamakta beis yoktur. Ancak şe'âiri İslâmiyeye ve ibadetlerimize engel olunduğu takdirde İslâm ülkesine göç etmek icabeder. İmam Remlî'ye "İspanya'nın Erğun ilinde Hıristiyan hükümdarının hakimiyeti altında yaşayıp müslüman olmayan hükümete vergi veren müslümanların hicret etmeleri lazım gelir mi?" diye sorulduğunda şöyle cevap verdi "İbadet ve tâatlerini serbestçe yapabildikleri takdirde hicret etmeleri caiz değildir. Çünkü orada kaldıkları takdirde başkasının İslâm dinine girmelerine vesile olabilirler”.
SORU: Cizye ne demektir?
CEVAP:
İslâm'ın hakimiyeti altında yaşayan gayri müslimlerin mal, namus ve canlarını korumak karşılığında devlete verdikleri bir çeşit vergidir. Cizyenin meşru"iyeti Kur'ân-ı Kerîm, sünnet ve icmâı ümmet ile sabit olmuştur. Cenabı Hak şöyle buyuruyor: "Kendilerine kitab verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dinini din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın". Hazreti Peygamber (sa.) de "Hecer" ahâlisinden cizye aldı. Hazreti Ömer (ra.) İran halkından cizye aldı. İslâm dini müslümanlardan zekât alınmasını emrettiği gibi müslüman olmayanlardan da cizye alınmasını emretti. Çünkü her iki cemâat da İslâm bayrağı altında yaşıyor. İslâm devleti, müslümanları himaye ettiği gibi zimmîleri de himaye ediyor.
SORU: Cizyeyi biraz daha açıklar mısınız?
CEVAP:
İslâm dinî muhtaç olan kimselerin ihtiyaçlarını karşılamak ve maddî durumu iyi olan müslümanları mallarından belirli bir nisbette zekât vermekle mükellef kıldığı gibi İslâm hakimiyeti altında yaşamayı kabullenen gayri müslimleri de cizye denen bir miktar vergi vermekle mükellef kılmıştır. Bu senede bir defa verilir. Cizye verme hususunda bütün zimmî'ler müsavidir (eşittir). Yalnız fakir olan kimse oniki. orta halli olan kimse yirmidört ve zengin olan kimse kırksekiz dirhem verecektir. Kırksekiz dirhem yaklaşık olarak yüzelli gram gümüştür. Aslında zaman ve mekâna göre bu nisbet değişebilir. Daha az alınabileceği gibi, daha fazla da alınabilir. Yalnız kadın, çocuk ve sadakaya muhtaç olan kimselerden cizye alınmaz. İslâm devleti, müslüman olmayanlardan cizye aldığı takdirde onların can, namus ve mallarını korumakla mükelleftir. Hattâ onları koruyacak güçte olmadığı takdirde onlardan cizye almayacaktır. Bunun için Şam cephesi enıiri Ebû Ubeyde gayri müslimlerden cizye aldıktan sonra Rumların büyük bir orduyla müslümanlara karşı taarruza geçeceklerinin haberini aldı. Gayri müslimleri düşmandan koruyamayacağını sezince. Suriye'nin muhtelif şehirlerinde bulunan valilere, zimmîlerden aldıkları cizyeyi geri vermelerini ve geri vermenin sebebini beyan etmeleri için tamim yazdırdı. Bunun üzerine gayri müslimler “Allah sizleri başımıza geri getirsin, sizi muzaffer kılsın” diye dua ettiler.
SORU: Bazı müsteşrikler, İslâm dini zimmîlere - İslâm devletinin hüküm sürdüğü yerde yaşayan gayri müslimlere-zulüm edip ezdiğini iddia ediyorlar. Bu hususta ne diyorsunuz?
CEVAP:
Bu iddia, birkaç yönden asılsızdır:
1- İslâm dini bütün insanların aslının bir olduğunu, bir anne ile bir babadan türeyip kardeş olduklarını beyan ediyor. Cenabı Hak şöyle buyuruyor: "Ey insanlar biz sizleri bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi taife ve kabilelere ayırdık". Bu ifade, insanların birbirine karşı şefkatli ve merhametli olmalarını emreder, din ve dilleri bir olmasa da Âdemoğullarına haksızlık edilmemesini ihsas ettirir.
2- İslâm dini inanmak hususunda herkesi hür bırakır, hiçbir surette kimsenin inancına müdahale etmez. Cenabı Hak şöyle buyuruyor: "Dinde zorlama yoktur". Zaten zorlamanın faydası da yoktur. Zira müslüman olmayanların müslüman olmaları için zor kullanılsaydı nifak çoğalacaktı. Birçok kimse kalbden müslüman görünürdü. Yalnız bir kimse müslüman olursa İslâm'ın icabı ne ise onu yapmaya mecburdur. Bunu yerine getirmek için çeşitli müeyyideler de getirmiştir. İslâm dini âleme rahmet olduğu için Müslümanlar, mÜslüman olmayanlara İslâm dinini tebliğ edip ne olduğunu anlatmakla mükelleftirler. Kabul ederlerse ne âlâ. Yoksa -Güçleri yeterse-müslümanlann zekât ve öşrü verdikleri gibi gayri müslimlerin de devlete cizye diye adlandırılan bir çeşit vergi vermeleri ve devlet nizamına bağlı kalarak düzenle oynamamaları istenilir. Bunu yaptıkları takdirde devletin himayesine girerler, müslümanlar gibi mal, can ve namuslarına asla dokunulmaz. Peygamber (sa.) şöyle buyuruyor: "Bir kimse, bir zimmîye zulüm eder veya gücünden fazla kendisine cizye yüklerse ben onun hasmıyım." Cizye Çocuk, kadın, papaz, haham, fakir, sakat ve aklî muvâzenesi yerinde olmayan kimselerden alınmaz.
3- Bin yıldan fazla İslâm devletinin hüküm sürdüğü yerlerde bulunan gayri müslimler hür ve serbest olarak yaşadılar, kimse onlara dokunmadı. İslâm devleti dileseydi. Bir tek gayrimüslim bırakmazdı. Ama İslâm devleti İslâm dininin emrine uyarak mal ve canlarına dokunmadığı gibi, din ve mâbedlerine de dokunmadı ve müslümanlardan farksız olarak yaşamalarına müsaade etti. Kudüs, Şam, Kahire ve İstanbul gibi mÜslüman şehirlerde yaşayan gayri müslimler ile mâbedleri söylediklerimizin bariz belgeleridir.
SORU: Avrupa veya ülke dışında bir yerden haksız yere alınan ve pişmanlık sonucu iadesi düşünülüp de adresin bilinmemesi dolayısıyla yerine verilme imkânı olmayan paraya ne yapılmalı?
CEVAP:
Küfür diyarında bulunan bir müslümanın, müslümanlardan bir şey gasb etmesi veya çalması haram olduğu gibi müslüman olmayanlardan da gasb etmesi veya çalması haramdır. Gaflet ve cehalet etkisi altında kalarak bu işi yapan kimsenin mutlaka onu gayri müslimlere iade etmesi icab eder. Sahibi belli değil veya ölmüş ve varisi kalmamış ise onun vebalinden kurtulmak için fakirlere veya âmmeye hizmet eden bir müesseseye vermesi gerekir. Çünkü gayri meşru' bir yoldan kazanılan malın sahibi belli olmadıktan sonra onun vebalinden kurtulmak için tasadduk edilmesi gerekir.
SORU: Müslüman olan kimse, gayri müslim bir kimse için ayağa kalkıp ikram edebilir mi?
CEVAP:
Müslüman olan kimse, gayri müslim olan kimseye iltifat edip ikram edebilir. Hâlini sorabilir, kendisiyle sohbet edebilir. Zaten İslâmiyet'i gayri müslimlere tebliğ etmek için onlarla teşriki mesai etmek icabeder. Hatta kendisine İslâmiyeti sevdirmek için ziyafet verip, ikram edip, yanına geldiği zaman ayağa kalkmakta beis yoktur. Fakat müslüman olmayacağı kesinlikle biliniyorsa kendisine saygı göstererek ayağa kalkmak doğru değildir.
SORU: Müslüman olmayan kimse ile tokalaşmak caiz midir?
CEVAP:
Müslüman olmayan kimse ile alış-veriş yapıp, onlarla teşriki mesai etmek caizdir. Çünkü daha önce açıkladığımız gibi her müslüman İslâm'ı tebliğ etmekle mükelleftir. İslâm'ı, müslüman olmayan kimseye tebliğ edebilmek için kendisine yaklaşmak, kendisiyle güzel güzel sohbet etmek gerekir. Bunu yapabilmek için de âdabı muaşerete riayet etmek icabeder. Merhaba deyip tokalaşmak, adabı muaşeretten olduğuna göre, onu yapmak zorunluluğu vardır. Binaenaleyh gayri müslim kimse ile tokalaşmakta sakınca yoktur.
SORU: Bizim vilâyetimizde meşhur ve maharetli yahudi bir doktor vardır. Halk müslüman olduğu hâlde hastasını kendisine götürür. Müslüman doktorlar var iken bu yahudi doktora gitmek caiz midir?
CEVAP:
Gayri müslim olan kimse ile alış veriş yapmak caiz olduğu gibi gayri müslim olan doktora gitmek de caizdir. Dini bir sakıncası yoktur. Hele her şeyden üstün ve aziz olan insanı tedavi etmek için tıbda dini ne olursa olsun ehil ve mahir olan kimseye muayene ettirip onun görüşünü almakta hiçbir mahzur yoktur. Peygamber (sa.) müslüman olmadığı halde el Haris bin Kelde'nin doktorluk yapmasını emretmiştir. Peygamber (sa.) Mekkei Mükerreme'den Medinei Münevvere'ye hicret ettiği zaman Medine yolunu iyi bilen müşrik bir rehber kiraladı. Kezalik müslüman olanı ve müslüman olmayanı bütün Huzâ'a kabilesi Peygamber (sa.)'in sırdaşı idiler.
SORU: Yusuf suresinin yüzaltıncı âyetini tefsir ederken merhum Seyyid Kutup "Fîzilâli'l Kur'ân" isimli tefsirinde: Dinî bayramların dışındaki bayramları kutlayan ve törenlerine katılan kimse müşrikdir, diyor. Bugün İslâm âleminin her ülkesinin millî günleri vardır. İçinde kâfirlere karşı zafer elde edildiği için sayılı ve değerli bir gün kabul edilir. Bu günler dinî bayram olmadıklarına göre onları kutlamak ve törenlerine katılmak küfür müdür?
CEVAP:
Yusuf sûresinin yüzaltıncı âyetine dair merhum Seyyid Kutub'un Arapça tefsirini okudum. Dinî bayramların dışındaki bayramları kutlayan ve törenlerine katılan kimse müşrikdir. şeklinde bir ibareye rastlamadım. Bununla beraber İmâm Rabbani naklettiğimiz görüşe benzer bir görüş beyan ederek şöyle diyor "Hindularca mukaddes sayılan günleri yaşayıp takdis etmek ve Yahudilerin dinî günlerinde yaptıklarını yapmak şirk ve mürted olmayı gerektirir. Nasıl ki câhiller, bahusus kadınlar ehli küfrün yaptıklarını yapıp dini bayramlarında kız ve arkadaşlarına hediye gönderirler ve kaplarını kalaylatıp kırmızı pilavla doldurarak gönderirler". Yukarıda naklettiğim ibareden anlaşılıyor ki, islâm'ın kabul ettiği dinî bayramların dışındaki bayramları kutlamak ve merasimine katılmak şirk ve irtidaddır. Ancak şunu bilmemiz lazımdır ki, millî günler Hıristiyan. Yahudi ve benzeri kâfirlerin dinî bir bayramı da değildir. Belki içinde müslüman halkın kâfirlere karşı zafer kazandığı günlerdir. Bugün için yapılan merasim de o zaferi anmaktan ibarettir. Küfür ve irtidâd sayılmaz. Ama böyle günlerde içki içen ve İslâm'ın kabul etmediği bir hareket yapan kimse mesuldür.
SORU: Mahallemizde bir cami yaptırmak maksadıyla bir dernek kuruldu. Dernek üyeleri bu maksatla para topladılar. Gayri müslim bir vatandaş da camiye yardım etmek istedi ve dernek mensupları da yardımını kabul ettiler. Dinen bunda sakınca var mıdır?
CEVAP:
Cami inşa etmek veya tamir etmek maksadıyla kurulan dernek, müslümanların yardımını kabul edebildiği gibi gayri müslimlerin yardımını da kabul edebilir. Bunun gibi İslâm'ın emrine uygun olarak alınan cizye, haraç ve savaşsız olarak elde edilen mal ile yol ve köprü yapılabilir. Âlim, öğretmen ve sair devlet memurlarına da ondan maaş verilip cami, medrese, kışla ve umuma tahsis edilen müessese onunla inşa edilebilir. Fakat zulmen ondan bir şey alınırsa muayyen bir kimseye vermek caiz olmadığı gibi âmme hizmetinde de harcamak caiz değildir.
SORU: Bir müslüman, bir hıristiyanm malını çalsa, Hıristiyan kıyamet gününde hakkını isteyebilir mi?
CEVAP:
Müslümanın bunu geri vermesi gerekir mi? Hırsızlık, dinimizde haramdır. Haneli mezhebine göre hırsıza dinimizin tayin ettiği ceza tatbik edildikten sonra, çaldığı mal eğer elinde mevcut ise. o malı sahibine geri verir. Mevcut değilse tazmin etmez. Bu hususta müslüman ile Hıristiyan arasında ve hırsızlığın Daru'l İslâm'da veya Dâru'l Harp'de yapılması arasında fark yoktur. Hğer hırsız dünyada ceza görmemiş ve malı da sahibine iade etmemiş ise kıyamet gününde sorumlu olur. Çünkü bu kul hakkıdır. Helâlleşemediği veya sahibi affetmediği takdirde kıyamet günü sorumluluk devam eder. Buna göre malı çalınan Hıristiyan, çalan müslümandan hakkını isler ve alır.
iskenderpasa.com
Hukuki Şartlar
|
İletişim
Yardım
|
Site Haritası
Copyright 2014 Avustralya MEC Topluluğu
All Rights Reserved.
Sık Kullanılanlara Ekle
|
Tavsiye Et