Yılın sonuna yaklaştığımız şu günlerde etrafımıza baktığımız zaman içte ve dışta iki ayrı manzara ile karşılaşıyoruz:
Birincisi, komşularımızın ve yakın çevremiz olan Orta Doğu’nun durumu ve görünümüdür: İran-Irak savaşı zirveye doğru tırmanıyor. İran sınıra 500.000 kadar kuvvet yığmış, büyük bir hücum için fırsat ve şartları gözetmekte. Saddam, yardım ve destek sağlamak için aniden Moskova’ya gitmiş. Rusya Suriye’ye, yeni ve güçlü silahlar, savaş gemileri vermiş. İsrail korkuyla tetikte... Amerika Suriye’den Lübnan’daki füzelerini sökmesini ısrarla istiyor; Libya güçlü silahlarla tepeden tırnağa mücehhez; Yunanistan Türkiye’ye karşı hava üstünlüğü sağlamış ve Kayseri Erkilet hava üssünü bile vuracak imkânlara kavuşmuş. Bulgaristan’la aramızda büyük gerginlik sürüyor. Rusya bu ülkeye de büyük askerî güçler yığmış vb. Yani çevremiz patlamaya hazır bir cephanelik durumunda. Büyük boyutlu yeni bir çatışma süratle gelişip, şiddetle birçok ülkeye sirayet edebilir. Biz ülke olarak, istesek de istemesek de gelişmelerden etkilenir, hatta kendimizi birdenbire hadiselerin içinde buluverebiliriz. Fert ve millet olarak her türlü tedbiri almak zorundayız. İhmal ve gecikme çok vahim sonuçlar doğurabilir.
Çevremizde ve içimizde bu kadar büyük boyutlu tehlikeler gelişmekte iken bizler, milletçe ve bölge halkları olarak ne yapıyoruz? Burada görünen ikinci manzara şöyle:
Göründüğü kadarıyla son derece rahat ve lâkaydız. Hiçbir ikaz bizi gafletimizden uyandırmıyor.
Birbirimize düşmüş, küçük meseleler ve hesaplar yüzünden kıyasıya dövüşüp çekişiyoruz. Birlik ve beraberlik şuurundan uzak, sevgi ve saygı bağlarından mahrum, menfaat ve yaşam kavgasındayız.
Lükse ve israfa sapmış, gösterişe yönelmiş, paralarımızı saçıp savurmuşuz. Tevbe etmeye yanaşmıyor, dünyalık peşinde, -âhiret hesabını unutup- koşuyor, nefse, şeytana esir yaşıyoruz.
İmanı, ibadeti, taati, insafı, izanı, ahlâk ve âdabı terk etmiş, doludizgin zevk ve sefaya dalmış durumdayız.
Düşmanların ciddi hazırlıklarını görmüyor, hile ve tuzaklarını bilmiyor, sözlerine kanıyor, hatta onları dost sanıyoruz. Hakikî dostları düşman, hain ve sinsi düşmanları dost bellemişiz.
Başımız dara düşünce, işler sarpa sarınca ne yapacağız diyenlere kulak asan yok; savunmaya, korunmaya, kurtulmaya, kuvvetlenmeye önemle eğilen az, âciz ve çaresiz...
Şu günlerde çoğu şaşkının en mühim derdi yılbaşı eğlencesi hazırlığı: Tebrik kartları, Noel hediyeleri, vitrin süslemeleri, çam katliamı, içki tedariki, eğlence yeri tesbiti, içkili yılbaşı masası donatımı, milyarlık piyango bileti alım satımı vs.
Bu iki manzara karşısında, doyuncaya, patlayıncaya, tıksırıncaya kadar yiyip içmeye, çalıp oynamaya hazırlanan gafil insanlara hatırlatırız ki
Her rind bu bezmin nedir encâmı bilir
Dünyâmızı nâgâh zalâm örtebilir!
Bir bitmeyecek zevk verirken beste...
Bir tel kopar âhenk ebediyyen kesilir!47
“Fâni dünya hoştur amma, âkıbet mevt olmasa.”
*