Doğayı (tabiatı) çok seviyorum. Benim gözümde o, Allahu Teâlâ’nın sanat şaheserleri koleksiyonu! Her şey ibretli, hikmetli ve güzel! Köyler, yaylalar, dağlar, ormanlar, çayırlar, dereler, şelaleler, göller, sahiller, kumsallar, denizaltı âlemleri, mağaralar, ağaçlar, çiçekler, meyveler, sebzeler, hayvanlar, kuşlar, böcekler, kelebekler, sesler, renkler, manzaralar, yağmurlar, karlar, meltemler, rüzgârlar... her şey ilgimi çekiyor, aklımı alıyor, kalbimi çalıyor; her şeye ayrı ayrı hayranım: Tebâreka’llâhu ahsenü’l-hâlıkîn! Maşaallah ne sanat, ne kudret, ne haşmet!
Büyük şehirleri de seviyorum; çünkü daha çok medenî imkâna sahip; ilim var, irfan var; dost çok; hareket, faaliyet çok; bitmez tükenmez nimeti, dünyanın her yerinden celbedilmiş eşyayı, malı, aleti hemen buluyor, işini rahatça görebiliyorsun. Gece gündüz güldür güldür dönen bir muazzam çark gibi!
Ama kahveyi, gazinoyu, barı, pavyonu, eğlenceyi, çalgıyı, oyunu, malayani işleri hiç sevmiyorum. Onlarla karşılaşınca başıma gökten taş yağacakmış gibi geliyor bana! İçim daralıyor. Allah’ın sorgu, sualinden; azap ve gazabına uğramaktan korkuyorum; bunca müslüman, dünyanın dört bucağında baskı ve zulüm altında inim inim inlerken, topluca imha edilir, öldürülürken bu sorumsuzca tavır, vicdansızca masraf ve duygusuzca keyif bana göre değil!
Kahvelere, salonlara girip, saatlerce sigara dumanları arasında oturan, zevzeklenen, oyun oynayan, sıhhatini harcayan insanları temiz havaya, doğanın güzelliklerine, boş duracağına ağaç dikmeye, spor yapmaya çekmek istiyorum. Ormanlar, korular tesis etmek; dinlenme parkları yapmak; köyün, mahallenin yollarını düzenlemek; bahçelerin çitlerini, duvarlarını onarmak, çevre temizliği yapmak, çapa çapalamak, sebze yetiştirmek; soğan, maydanoz, dereotu, marul, salatalık, domates gibi kolay yetişen faydalı bitkiler üretmek, taze taze yemek; evleri, bahçeleri, duvarları, pencereleri çiçeklerle donatmak ne faydalı, ne hoş eğlence türleri bence! Bunları bir yerleştirebilsek halkımızın âdetleri arasına!
Bu duygularla, bizim camiamızın gelenekleşen aile eğitim kamplarını da çok seviyor, var gücümle destekliyor ve yapanları candan kutluyorum.
Temmuz ayında bir hafta İngiltere, iki hafta Amerika’da bu tür eğitim kampları yapıldı. Ağustos başında da Bursa’nın Keles beldesinin Kocayayla’sında çadırlı, çok yıldızlı aile eğitim kampı oldu. Ne muhteşem, ne tertemiz, ne engin, ne şahâne bir manzara. Kendimizi dünyanın çatısında imişiz gibi hissettik. Çoluk çocuk, hanımlar, beyler... son derecede memnun ve mesrur idiler. Topluca, cemaatle namazlar, dinî sohbetler, sporlar, vücut kabiliyetlerini geliştirici, faydalı bilgiler, geziler yapıldı. Vakit hoşça ve faydalı geçti. Allah hayırlısıyla tekrarını mülkiyeti kendi camiamıza ait tatil tesislerinde nice nice yıllar yapmayı nasip eylesin!
Biz, ömrümüzü Allah rızasına uygun geçirmek istiyoruz; ailede sıhhat, afiyet ve saadetin beraberce yaşanmasını diliyoruz; çoluk çocuklarımızın sağlıklı, gürbüz, bilgili, görgülü, sevimli, yetenekli, becerikli, üstün kabiliyetli kimseler olarak yetişmesini planlıyoruz. Çürümüş, dejenere olmuş, nefsin ve şeytanın tuzağına düşmüş; içkiye, kumara, sekse, uyuşturucuya alışmış, hippileşmiş, pejmürde, perişan gençler istemiyoruz.
Batı’dan, güldür güldür korkunç bir afet olarak gelen kötü âdet ve alışkanlıklar ülkemizde tutunamasın, gençlerimize bulaşmasın diye çırpınıyoruz.
Yüce Mevlâ’mız yardımcımız olsun!
*