Hayat boyu renkli ve değişik bir çevrem oldu; çok çeşitli zihniyette insanlar ile tanıştım, görüştüm; çocukları gençleri yaşlıları, sağcıları solcuları, dindarları zındıkları, imanlıları imansızları, kadınları erkekleri, şehirlileri köylüleri, esnafı memuru tüccarı, politikacıyı, talebeyi hocayı, milletvekilini müsteşarı, bakanı başbakanı, kenar mahalleyi sosyeteyi, doğuyu batıyı az çok bilirim. Kimse kimseyi oyalamaya, aldatmaya çalışmasın; artık şu gerçeği iyi görsün ve bilsin ki insanı insan yapan imandır, dünyanın dirliği düzenliği İslâm’dadır. Geçtiğimiz deneme dönemlerinde huzuru, mutluluğu başka yollarda arayanlar hüsrana uğradılar; kalkınmayı, ilerlemeyi, çağdaşlaşmayı, modernleşmeyi, aslını inkâr ederek, kâfirce giderek sağlamaya çalışanlar bataklığa saplandılar; evladını dinden, imandan bîhaber yetiştirmeye kalkışanlar şimdi dizlerini dövüyor, müthiş pişmanlıklar duyuyorlar.
Çocuğunun mutluluğunu, mürüvvetini, hayrını görmek isteyen sadece onu dindar, edepli, vicdanlı yetiştirmeye gayret etsin, kâfi; çünkü başarı da zenginlik de yükselmek de ona bağlı. İman insanı üstün başarılı kılar, hem dünyada hem de âhirette saadete erdirir.
Kendi yaşantımda pek çok misalini gördüm; hafızama iyice yer etmiş bir kaç vakıayı söylemek istiyorum:
Prof. Dr. Fahrettin Kerim’in (1900-1987) vali ve belediye başkanlığı yaptığı yıllarda İstanbul’da imam hatip okulu yeni açılmıştı. İddialı, şevkli ve azimli idi. Öğrencilerinin çoğu üstün başarılıydı, liseler arası münazara yarışmalarında onlar galip geliyorlar Vali’den altın saat ödülleri alıyorlardı. Görülüyor ki mahrumiyetleri daha fazla, dersleri daha çok, yükleri daha ağır olduğu halde onlar daha kaliteli ve bariz şekilde daha başarılı idiler. O gençlerin çoğu sonraları ya üniversitede saygıdeğer bir hoca, ya Diyanet’te yüksek bir din görevlisi veya idareci, ya da basında meşhur bir yazar ve mütefekkir, ya da siyasette tanınmış bir milletvekili veya bakan olmuşlardır.
Askerlik yaptığım yıllarda yedek subay okulunun birinciliğini, beş vakit namazı okulun camisinde kılan terbiyeli, sakin, çalışkan bir fizik mühendisi kardeşimiz kazanmış, şeref kütüğüne çiviyi o çakmıştı. Diğer imanlı ve musalli kardeşler de iyi dereceler almışlardı. Daha sonraki kıta hizmetinde de dindar yedek subayların görevi daha ciddiye aldığı, nöbeti bir ibadet şevkiyle tuttuğu, daha başarılı olduğu apaçık görülüyordu. Komutanlar, içki içen, kumar oynayan, anarşist, imansız yedek subaylardan yaka silkerlerdi. Benim alay komutanım içkici ama çok hakşinas ve dobra dobra bir kişiydi. Komşu tümende kendisinin sınıf arkadaşı olan bir başka albayın terbiyesini, dürüstlüğünü hayranlıkla anar, onun çok dindar olduğunu özellikle bildirirdi. Takip ettim, kendisi albay olarak emekliye ayrıldı, ama dindar arkadaşı orduda Tümgeneralliğe kadar yükseldi.
Geçen hafta Ankara’da konuştuğum Hacettepe Üniversitesi’nden değerli bir bilim adamı, dereceye giren çalışkan öğrencilerin % 85’inin dindar kız ve erkekler olduğunu bana bildirdi. Sizler de belki, geçen seneler üstün başarıyla mezun olup dereceye giren bazı başörtülü kızların diploma törenlerine katılmalarını maalesef bazı rektörlerin engellediklerini hatırlayacaksınız.
Demek ki her safhada dindar, terbiyeli, idealist kız ve erkekler, akranlarından çok daha çalışkan, çok daha başarılı oluyorlar. Çünkü iman insana eşsiz bir güç, sağlam bir sorumluluk duygusu kazandırıyor.
O halde geliniz, hepimiz sımsıkı imana, İslâm’a sarılalım: Çocuklarımıza her şeyden önce Allah (celle celâlüh) korkusunu aşılayalım; her yerde görevleri, dürüst, dindar, ahlâklı kimselere verelim ki üstün başarı, ilerleme ve yükselme, maddî ve mânevî kalkınma, süratle gerçekleşsin; insanımız dünyada da âhirette de selamete ersin.
*