6 Cemaziyelahir 1442 | 19 Ocak 2021
 
89CADE1A-BFD6-47AF-AA5E-7FAB6EDCDDBC
Üye Girişi | Üye Ol
  • ANA SAYFA
  • KUR'AN-I KERİM
    • Okuyun
    • Dinleyin
    • Bilgilenin
  • SON PEYGAMBER
  • TASAVVUF
    • Tasavvufa Dair
    • Yolumuzun Esasları
    • Hatm-i Hacegan
    • Evrad-ı Şerif
  • M. ZAHİD KOTKU (RH. A.)
    • Hayatı
    • Fotoğrafları
    • Kitapları
    • Sohbetleri
  • M. ES'AD COŞAN (RH. A.)
    • Hayatı
    • İslam Anlayışı
    • Tasavvuf Anlayışı
    • Hizmet Anlayışı
    • Kitapları
    • Başmakaleleri
    • Sohbetleri
    • Fotoğrafları
    • Anma Programları
  • M. NUREDDİN COŞAN
  • SIK SORULAN SORULAR

  • Soru-Cevap
    • Sık Sorulan Sorular
Soru-Cevap > Sık Sorulan Sorular

TİYATRO, SİNEMA VE TELEVİZYONLA İLGİLİ KONULAR



 

SORU: İslâm'da tiyatronun, müstehcen olmamak şartıyla sinema ve televizyonun yeri nedir?
CEVAP: "Tiyatro" kelimesi, Türkiye'nin bazı bölgelerinde "bar" kelimesinin anlamında olduğu için hakkında müsbet bir mütalâa serdedilirse yanlış anlaşılacağından dolayı önce sorudaki bu kelimeden kasdedilen mânâ nedir, onu belirtmek lazımdır. "Tiyatro" kelimesi piyesin temsil edildiği yere denildiği gibi. sahneye konulan oyuna da denir. Soruda adı geçen kelimeden bu mânâ kasdedilir. "Tiyatro" bu mânâda hakka, doğruya hizmet ederse caizdir. Çünkü o, hakiki veya hayali bir olayı canlandırmaktan, şöyle böyle oldu demekten ibarettir. Fakat hakka, doğruya değil, batıla ve şehvete hizmet edip dinleyicilerin ahlâk ve geleneklerini ifsâd ediyorsa dinen caiz değildir. Sinema ve televizyon hem iyiye, hem kötüye kullanılabilir. Yani hükmü kullanılışına göre değişir.
 
SORU: İslâm'da sinema ve tiyatronun hükmü nedir?
CEVAP: Bilindiği gibi İslâm dininin temel kaynaklan vardır. Bunlarda Kurân sünnet, İcma ve kıyası fakaha'dır. Yani içtihattır. Kur'ân ile sünnet saadet asrında kıyamete kadar olmuş ve olacak her şeyden açıkça söz etmez. Ancak bazen açıkça, bazen remzen işaret eder. Yani açıkça herşeyin hükmünü bildirmemiş, fer'i hükümlerin çıkarılmasını müctehidlere bırakmıştır. Zira Kuranı Kerim ile sünnetin söz ve cümleleri mahdut ve sayılıdır. Dünyanın hadise ve olayları ile sayısız ve hudutsuzdur. Bunun için herseyin hükmünü sarahaten Kur'ân ve sünnette aramak, yani bunlarda herşeyin hükmünü açıkça görmek için çaba göstermek yanlıştır. İcma ise müctehitlerin söz birliği yapmalarıdır. Kur'ân ve sünnette yer almamış meseleler hakkında. İslâm Hukuku alanında, o zaman da mevcut olan kimselerin yaptıkları içtihatlar, vaki olan ittifak icma olup, sayısı mahduddur. Bunun için vücuda gelmiş ve gelecek mesele ve olayların hükmünü bildirmek için en geniş ve kapsamlı kaynak içtihattır ve İslâmın getirdiği en büyük sıfatlardan biridir. İçtihat kıyamete kadar beşeriyetin ihtiyacını karşılayacak İslâmi bir araçtır. Ama içtihat da keyfi değildir. Yani herkes içtihat edemeyeceği gibi içtihat edebilen kimse de kendi kafasına göre mütalâa serd edip hüküm veremez. İçtihadın ölçüsü vardır, o da Kur'ân ve sünnettir. Kur'ân ve sünnetin ışığı altında içtihad yapılır. İçtihat kapısı açıktır. Kapanmamıştır ve kapanmayacaktır. Çünkü onu açan Allah'tır. İçtihattan murat herkesin Ebu Hanife ve Şafiî gibi geniş bir şekilde herşeyi yeniden ele alıp hakkında içtihat etmesi değildir. Zaten buna hacet de yoktur. Ancak Kur'ân ve sünnette hükmü bildirilmemiş ve büyük müctehidler tarafından vuzuha kavuşturulmamış yeni çıkan hadiselerin hükmünü bildirmek için içtihat melekesine sahip olan kimselerin içtihatlarını kastediyoruz. Meselâ söz konusu piyes, sinema ve çizgi film gibi meselelerin hükmü nedir? Caiz mi değil mi? Gerekli mi değil mi? İçtihat ile bunların hükmünü bildirmek gerekir. Piyes tarihi çok eskilere dayanır. Yapılan kazılarda ortaya çıkan piyes salon ve sahneleri bunu gösteriyor. Ancak İslâm alimleri nedense ondan söz etmemişler. Menfi, müspet hakkında bir görüş bildirmemişler. Sinemanın ise mütevâzi de olsa Osmanlı Devletinin ilk günlerinde mevcut olduğu anlaşılıyor.

 
El-mevsuatü'l arabiye- müyessere- isimli ansiklopedi sahife 1372'de İbni İyase aften diyor ki Yavuz Selim Karagöz ile Hacivat gösterilerinden çok hoşlanırdı. Karagözün zamanın sineması olduğunda şüphe yoktur. Hicri Î258'de te'lif edilen El'bacuri isimli Şafiî fakihi de şöyle diyor: "Malum beyaz perdeye aks edilen gölgeyi seyretmek caizdir." İnsanların eğitimi ve sıta ve araçlar vardır. Cami, okul, kitap, roman, sinema, televizyon, video ve çizgi film gibi, Asrı Saâdet'ten bu yana müminler için kullanılan, kutsal olarak kabul edilen vasıta camidir. Müminler camide toplanıp Allah'a kulluk etmekte ve gerekli eğitimi orada görmektedir. Bizzat Peygamber (sa.) bunu kullanmıştır. Sonra medrese yani okul ve kitap gelir. Bunlar asırların ötesinde yetişmiş büyük insanların bilgi ve tecrübelerini aktarıyor. Tarih boyunca müminler bu üç vasıtadan yararlanmışlar ve yararlanmaya da devam ediyor. Asrımızda ise başka vasıtalar da kendini göstermiştir. Bunları da İslama uygun olarak kullanmamız lâzımdır. Aksi takdirde başkası onları aleyhimizde kullanacaktır ve kullanmaktadır. Bu vasıta ve araçlar basın, piyes, video, televizyon, internet gibi araçlardır. Bunlar da bu zamanda pek büyük rol oynamakta ve en etkin silah sayılmaktadır. Câhiliyet döneminde kabile ve geniş kitleleri birbirine karşı getirip savaşa sokan veya savaşın ateşini söndüren, edip ve şairlerin fasih söz ve şiirleri idi. Yani o zamanda en etkin silah, şiir ve beliğ söz idi. Zamanımızda ise yukarıda söz ettiğimiz şeyler en etkin silah hâline gelmiştir. Bunu inkâr etmemiz mümkün değildir. Durum böyle olmakla beraber müslümanlar zamanında bunları kullanmamışlar ve bu sebeple bugün bunlar istemediğimiz bir surette, vatana ve müslüman halkımıza hizmet vermekten ziyâde şehvet ve fuhuş propagandası yapmakta iffetten uzak, namus duygusundan soyulmuş üryan kadınlar, teşhir etmekte sanat namına akıl hayâle gelmeyen herşeyi yapmaktadır. Bunlar göz ve kulağa hitap ettiği için gençlerimizi tahrip edip ruhlarını katletmektedir. Eskiden tiyatro ve sinema dört duvar arasında bulunan kişilere hitap ediyordu. Bugün ise durum değişti. O duvarları yıkarak televizyon ve videolar vasıtasıyla dünyanın en ücra köşelerinde bulunan kişilere dahi hitap ediyoruz. Bazı kimseler diyor ki; sinema ve tiyatro, milletin ruhuna hitap etmeyen filimlerle milletin karşısına çıktığı ve ona ters düştüğü için bugün ölmüştür. Ama bence öyle değildir. Bilâkis bu menfi sinema güçlenmiştir. Dört duvarın arasından çıkıp televizyon vasıtası ile her eve girmiş ve halen toplumun ruhunu büyük çapta tahrip etmektedir. Hülasa bu milletin ve inanan insanların maslahatı için video, piyes, sinema, radyo ve televizyon gibi araçları ele almak zorundayız. Bunları İslâmi kurallara uygun olarak çalıştırıp ahlak, fazilet ve terbiye konularını vatandaşlara aktarmak lâzımdır. Başkasının starı varsa neden müslümanların olmasın? Evet bunların İslâmın kabul ettiği bir çizgi içerisinde kullanılması gerekir. Aksi taktirde hizmet değil tahrip olacaktır. Mesela sapık bir kadının nasıl hidâyete geldiğini göstermek için önce mazisini ve kirli hayatını, sonra da dönüş yaptığını gösteremezsiniz. Batılı böyle tasvir edemezsiniz. Aksi takdirde bu işin olması için başa İslâm namına çok fahişe kadın, kumarbaz, sarhoş gibi kimseleri yetiştirmek icap edecektir. Batılı ve kötüyü canlı olarak tasvir etmek asla caiz olamaz. Bu alanda çalışan müslüman sanatçılar maalesef İslâm'dan fedakârlık bekliyor. Bunun için onlardan biri şöyle diyor sanatçı, kötü kadınların hayatlarını sergileyerek onların yaşantılarından doğacak kötü sonuçları göstermek için zaman zaman kadınlarla tokalaşmadan da öte öpüşmek gibi şeyleri de yapmak zorundadır. Yani şunu demek istiyor İslâm dini her ne kadar birçok şeyleri yasaklamış ise de ama sanatın yürümesi için ve sanatın gereği olarak yasak olan şeylerin bazılarının mubah olması gerekir. Ve bu sebeple bazı arkadaşlar da tiyatro ve sinema için sanat icabı olarak sanatçı kadını öpmek onunla beraber yatmak gibi şeyleri mubah olarak göstermeye çalışıyor. Acaba hangi müslüman eşinin, kızının ve kız kardeşinin veya müslüman bir hanımın bu işe girmesini arzu eder? Böyle bir kimse varsa makbul bir müslüman değildir. Bu iş ifettesizliğin ta kendisidir. İslâm dini ilahîdir. Onu Allahû Teâlâ vaaz etmiştir. Onda tasarruf etmeye hakkımız yoktur ve bu hususta bize yetki tanınmamıştır. Bunun için Allahû Teâlâ'nın haram olarak kabul ettiği şey için helâldir, demek mümkün değildir. İslâmın helâl olarak kabul ettiği şey için İslâmi çizgi içerisinde hizmet etmek mümkündür. Hakkıyla onu yapabilirsek muvaffak olmamaya sebep yoktur.



iskenderpasa.com Hukuki Şartlar | İletişim Yardım | Site Haritası
Copyright 2014 Avustralya MEC Topluluğu All Rights Reserved. Sık Kullanılanlara Ekle | Tavsiye Et