7 Cemaziyelahir 1442 | 20 Ocak 2021
 
A257D1D7-A390-443A-A8A7-3ED77B0D1AAE
Üye Girişi | Üye Ol
  • ANA SAYFA
  • KUR'AN-I KERİM
    • Okuyun
    • Dinleyin
    • Bilgilenin
  • SON PEYGAMBER
  • TASAVVUF
    • Tasavvufa Dair
    • Yolumuzun Esasları
    • Hatm-i Hacegan
    • Evrad-ı Şerif
  • M. ZAHİD KOTKU (RH. A.)
    • Hayatı
    • Fotoğrafları
    • Kitapları
    • Sohbetleri
  • M. ES'AD COŞAN (RH. A.)
    • Hayatı
    • İslam Anlayışı
    • Tasavvuf Anlayışı
    • Hizmet Anlayışı
    • Kitapları
    • Başmakaleleri
    • Sohbetleri
    • Fotoğrafları
    • Anma Programları
  • M. NUREDDİN COŞAN
  • SIK SORULAN SORULAR

  • Makaleler
    • İslam Dergisi Başmakaleleri
    • Kadın ve Aile Dergisi Başmakaleleri
    • İlim Sanat Dergisi Başmakaleleri
    • Panzehir Dergisi Başmakaleleri
    • İdeal Yol
Makaleler > Kadın ve Aile Dergisi Başmakaleleri

Zaferin Sırrı



Aralık 1992

Sevmek çok güzel, çok tatlı, çok faydalı bir duygudur; dermansızı ihya kılar, huzursuzu, müsterih ve bahtiyar eder; insana iksir gibi, vitamin gibi yarar, muazzam bir gayret ve şevk verir, içini enerji doldurur, zor şartlara sabır ve tahammül ettirir, azmi artırır gayeye varmada sebatkâr eyler; hayatta her işinde üstün başarılı olmasını sağlar.

Hele sevgi, güzellerin en güzeli, her türlü kemal ve cemalin sahibi, her cins güzelliğin mucidi ve cümle güzelliklerin hâlıkı, âlemlerin Rabbı Allahu Teâlâ hazretlerine karşı olursa...

Hayattaki en büyük kazanç ve başarı mârifetullaha ve mahabbetullaha erebilmek ve böylece de Allahu Teâlâ hazretlerinin sevgisini ve rızasını kazanabilmektir. En büyük insan, Allah’ı en çok seven ve O’nun tarafından en çok sevilen insandır.

Kur’ân-ı Kerîm’de:

“Eğer Allah size yardım ederse, hiçbir kimse size galip olamaz (sizi yenemez, mağlup edemez); eğer sizi hizlana dûçâr ederse (yardımsız bırakır, desteğini çeker, terk ederse) artık o zaman size, O’nun yardımı olmaksızın, kim yardım edebilir?”70 buyuruluyor.

Yani yardım, zafer, galibiyet, nusret, avn ü inâyet, hıfz u himâye, izzet ü şevket, hâkimiyet, satvet ü saltanat Allah’tandır. O’nun lütfu, ikramı ve ihsanıdır; O’nun izni, takdiri, müsaadesi, iradesi olmadan olmaz: Çünkü mülkün (egemenliğin) sahibi, kâinâtın, hâdisâtın ve şuunâtın hâlıkı, âlemlerin müdebbir ve mutasarrıfı, olanı olduran, öleni öldüren, ateşi yandıran söndüren, insanları kaldıran indiren, ikbal ve idbarı, izzet ve zilleti alan ve veren sadece ve sadece O’dur. Bunun için bizler, namazlarımızın Fatiha sûrelerinde günde en aşağı 40 defa “Ancak Sana ibadet ederiz, ancak Senden yardım dileriz, yâ Rabbi.”71 deriz.

Demek ki Bosna-Hersek’teki Karabağ’daki, Kafkasya’daki, Hindistan’daki, Almanya’daki, Seylan’daki, Somali’deki, Filistin’deki... acı ve feci olaylar, katliamlar, vahşetler, dehşetler de Allah’tandır. Kesinlikle O’ndandır çünkü biliyor ve dilimizle söylüyoruz ki “Hayrihî ve şerrihî minallâhi teâlâ”: “Kaderin, mukadderatın başımıza getirdiği cümle işler, ister hayır, ister şer görünümünde tecelli etsin, hepsi Allah’tandır.”

Ama niye bu felaketler?

Çünkü müslümanlar genellikle dinlerinin özünü unuttular, ana hedeften saptılar, dinin emirlerini korkunç bir umursamazlıkla ihmal ettiler, şeriatın yasaklarını fütursuzca çiğnediler; kâfirler gibi dünyaya daldılar; âhireti unuttular, fâni ve boş, faydasız ve gereksiz şeylerle oyalandılar; küçük dünyevî menfaatçiklerle tatmin oldular; İslâm kardeşliğinin gereğini yapmadılar, birbirleriyle birleşip yardımlaşmadılar; aksine birbirleriyle didiştiler, tefrikaya düştüler, yanlış reisler edindiler, politikada başlarındaki hain ve zalimleri desteklediler, emr-i mâruf nehy-i münker, irşat ve tebliğ vazifesini ihmal ettiler; alimlerin ve mürşitlerin sözlerini tutmadılar, onlara karşı geldiler, asi oldular, tasavvufu reddedip küstahlık yaptılar; masiva’yı sevdiler, mârifetullah ve mahabbetullahı tahsile çalışmadılar, kâinâtın hâlıkı yüce Allah’ın dostluğunu kazanmada gayret göstermediler...

Bunlar İslâm ahkâmı ve prensipleriyle taban tabana zıt durumlar; İslâm, bu zamane müslümanlarının zihniyetlerinde, yaşantılarında ve hareketlerinde, görülenden çok farklı, çok değişik bir hayat tarzı... “Eyne’s-serâ mine’s-süreyyâ” nerede bu yerdeki toprak? Nerede semadaki Süreyya yıldızı?

Müslümanlar işte bunun için Allah’ın sevgisini, lütfunu, yardımını, desteğini kaybettiler; kahrına, gazabına uğradılar, ceza ve bela çekmekteler...

Çare ne?

Tek ve yegâne çare, tekrar öz ve has, tam ve halis İslâm’a dönmek, bozuk ve dejenere “Zamane Müslümanlığıkurtulup, “Sahabe Müslümanlığısarılmak; isyanı bırakıp Kur’an’a sarılmak, haramları ve günahları derhal terk edip, aşk ve sıdk ile tevbe-i nasûhlar eylemek, pişmanlık ve zâri ile istiğfar edip, af dilemek, sadakalar verip, adaklar adayıp, hayırlar yapıp, Allah’ın rızasını tekrar kazanmaya çalışmak; dinin emirlerini ihlasla tutup yasaklarından titizlikle kaçınmak; pasif Müslümanlıktan sıyrılıp, aktif ve faal müslüman olmak; âhireti sevip, cenneti arzulamak, dünya sevgisini bırakıp cehennemden şiddetle sakınmak; zikrullaha cehdedip seyr-i sülûku tamamlamak, ârif-i kâmil, âşık-ı sâdık ve mühibb-i muhlis haline gelmek... yani böylece davranış ve yaşayışını tashih ve tâdil ederek Allahu Teâlâ hazretlerinin sevgi ve rızasını elde etmek...

Çünkü iki cihan saadet ve selametinin sebebi, temeli, aslı ve kaynağı sadece ve sadece budur.

*


Dipnotlar
1. 1/Fâtiha, 4.



iskenderpasa.com Hukuki Şartlar | İletişim Yardım | Site Haritası
Copyright 2014 Avustralya MEC Topluluğu All Rights Reserved. Sık Kullanılanlara Ekle | Tavsiye Et