6 Cemaziyelahir 1442 | 19 Ocak 2021
89CADE1A-BFD6-47AF-AA5E-7FAB6EDCDDBC
Üye Girişi
|
Üye Ol
ANA SAYFA
KUR'AN-I KERİM
Okuyun
Dinleyin
Bilgilenin
SON PEYGAMBER
TASAVVUF
Tasavvufa Dair
Yolumuzun Esasları
Hatm-i Hacegan
Evrad-ı Şerif
M. ZAHİD KOTKU (RH. A.)
Hayatı
Fotoğrafları
Kitapları
Sohbetleri
M. ES'AD COŞAN (RH. A.)
Hayatı
İslam Anlayışı
Tasavvuf Anlayışı
Hizmet Anlayışı
Kitapları
Başmakaleleri
Sohbetleri
Fotoğrafları
Anma Programları
M. NUREDDİN COŞAN
SIK SORULAN SORULAR
Soru-Cevap
Sık Sorulan Sorular
Soru-Cevap
>
Sık Sorulan Sorular
KABİRLE İLGİLİ KONULAR
SORU: Kabir ziyaretinin mekruhları nelerdir?
CEVAP:
Kabir ziyaretinin mekruhları şunlardır:
1-Yukarda zikredilen sünnetleri terk etmek,
2-Yüksek sesle ağlayıp gürültü yapmak,
3-Peygamber (sa.)'in kabri şerifi de olsa onun taş ve demirlerini öpmek, onlara yapışıp asılmak ve elleri oraya koymaktır. Bunları yapmak çirkin bir bidattir.
4-Erkek ve kadın cemaatı, karışık olarak ziyaret etmek,
5-Kabrin yanında mum yakmak, çaput bağlamak, bütün bunların İslâm'da yeri yoktur.
SORU: Uzakta bulunan bir kabrin ziyaretine gitmek meşru mudur?
CEVAP:
Cahiliyette yapılan kabir ziyareti gayr-i meşru ve tevhîd akidesine ters olarak icra edildiği gibi nübüvvetin ilk zamanlarında yasaklanmıştı. Bilahare müslümanlar tevhîd akidesini kavrayıp olgunlaşmca onlar için kabir ziyareti serbest bırakıldı. Peygamber (sa.) şöyle buyurur: "Kabir ziyaretinden sizi menetmiştim. Artık ziyaret edebilirsiniz". Kabir ziyareti, kabir yakın olsun, uzak olsun caizdir, hatta sünnettir. Yeterki bu ziyarette İslâm'a muhalif hareketler olmasın. Bizim memleketimizde birçok sıkıntı ve zahmetlere katlanmak suretiyle yüzlerce kilometre yol yürüyüp sevab kazanmak gayesiyle cemaat halinde mezarların ziyaretine gidip, dolaşırlar. Fakat erkek ve kadın karışık olarak gittikleri ve namazlarını dahi kaçırdıkları için sevab yerine günah kazanırlar. Sebebi kabir ziyaretinin usulünü bilmemeleridir. Bunun için önce kabir ziyaretinin usulünü öğrenmeleri gerekir. Daha sonra isterlerse bu ziyareti yerine getirebilirler. İslâm'a göre kabir ziyareti şöyledir: Yatan zat ne kadar büyük olursa olsun, sessizce mezarına yaklaşıp, kendisine selâm verilmeli, dua edilmeli ve kabri yanında Kur'ân-ı Kerîm okunmalıdır. Çünkü o âhirete intikal ettiği için müslümanlardan dua bekler. Hz. Aişe (ra.)'dan rivayet edildiğine göre O, "Ey Allah'ın Resulü, kabir ziyaretine gittiğim zaman ne diyeyim?" demiş. Peygamber (sa.) de kendisine şöyle cevap vermiştir: "Mü'min ve müslümanlardan bu diyarda bulunanlara selâm olsun. Allah bizden önceki ve sonrakilere rahmet etsin. Şüphesiz biz inşaallah size kavuşacağız demelisin." Mezara yaklaşıp bağırıp çağırmak ve Allah'ı unuturcasma ondan meded beklemek kesinlikle caiz değildir. İbn'i Hacer şöyle diyor: "Salih ve Velîlerin ziyareti esnasında, erkeklerle kadınların birbirlerine karışması gibi gayr-i meşru şeyler meydana gelse de yine kabir ziyareti terkedilmez. Ancak meşru olmayan şeylerin önlenmesi için çalışmak îcâb eder. Çünkü sünnet tavafta da istenmeyen şeyler meydana geldiği halde hiçbir kimse onu menetmemiştir".
SORU: Ölüler ziyaretlerine gelenleri tanırlar mı?
CEVAP:
Ölüler ziyaretlerine gelenleri tanırlar. Bu hususta günler arasında fark yoktur. İbni Ebî ed-Dünya'nın rivayet ettiği bir hadîste Peygamber (sa.) şöyle buyurur: "Herhangi bir kimse mü'min kardeşinin ziyaretine gider ve kabri yanında oturursa mutlaka ondan hoşlanır ve selamını alır".
SORU: Ölüler hayatta olanların hallerini bilirler mi?
CEVAP:
Ölüler hayatta olan kimselerin yaptıklarını bilirler. Şayet iyi amel işlerse sevinirler, kötü amel işlerlerse üzülürler. Peygamber (sa.) bir hadîste şöyle buyuruyor: "Amelleriniz, ölmüş akraba ve aşiretinize gösterilir. Ameliniz iyi olursa sevinirler, iyi olmazsa "Allah'ım onları hidâyete erdirmeden ruhlarını alma" diyerek dua ederler".
SORU: Kâfir ve din düşmanlarının kabrinin ziyaretine gitmek caiz midir?
CEVAP:
Kâfir ve din düşmanlarının kabrine saygı göstermek için gitmek caiz değildir. Fakat sırf seyredip bakmak için gidilse beis yoktur.
SORU: Müslüman olmayan bir kimsenin cenaze merasimine katılmak caiz midir?
CEVAP:
Müslüman bir kimsenin müslüman olmayan bir kimsenin cenaze merasimine katılması caizdir. Hz. Ali'nin babası olan Ebû Talib her ne kadar Peygamber'e (sa.) yardım etti ise de müslüman olmamıştı. Öldüğünde Hz. Peygamber (sa.) Hz. Ali'ye onun defn ve tekfin işlerini tedvir etmek için emir buyurdu. Aynı şekilde müslüman olmayan annesinin cenaze merasimine de katılmasını emretti.
SORU: Bazı illerde, birisi öldüğü zaman minareden veya belediye hoparlöründen vefat eden kimsenin ölümü ilan edilir. Dinen bu ilanın yeri var mıdır?
CEVAP:
Vefat eden kimsenin ölümünü dost ve akrabalarına duyurmak maksadıyla;gazete, hoparlör ve radyo gibi bir vasıta ile ilan edilmesinde beis yoktur.
SORU: Birçok yerde saygı göstermek maksadıyla cenaze için çelenk gönderilir. İslâm'da bunun yeri var mıdır?
CEVAP:
Asr-ı saadette ve İslâm'ın hakim olduğu zaman ve yerlerde müslümanlar hiç bir surette çelenk gibi şeylere yer vermemişlerdir, o bidattir. Hıristiyan Avrupa onu İslâm diyarına sokmuştur. İslâm'ın emri ne ise onu yapmamız daha uygundur. Çelenk gibi şeyler ölü ve vatana hizmet etmez, fayda vermezler. Ölünün kabrinin yapılışına ve çelenge verilen para, fakir ve müstahaklara verilse daha iyidir. Gerçekten ölüyü seven kimse bunu yapmalıdır. Kısa bir zaman sonra solup heder olarak çiçeklere para vermek, müslüman olan kimsenin işi değildir.
SORU: Bazı yerlerde ölen kimsenin fotoğrafı naaşına ve dostlarının göğüslerine asılıyor. Böyle bir şey caiz midir?
CEVAP:
Ölen kimsenin fotoğrafını naaşa ve göğsüne asmak kesinlikle caiz değildir. Bu iş, körükörüne yabancıların taklidinden kaynaklanmaktadır. Zaten dinen zaruret olmazsa, resim makbul sayılmaz.
SORU: İstanbul ve Konya gibi illerimizde bazı zevatın mezarı çok muhteşem yapılıp kabir üzerine sanduka yerleştirilir ve üzerine perde çekilir. Bazılarının da baş tarafı üzerine sarık yerleştirilir. İslâm'da bunun yeri var mıdır?
CEVAP:
Kabirleri inşa edip üzerine sanduka yerleştirmenin, üstüne perde çekmenin ve baş tarafına sarık koymanın İslâm'da yeri yoktur. Hiç bir temele dayanmaz. Kabir sahibi ne kadar büyük olursa olsun böyle bir şey yapmak caiz değildir.
SORU: Birçok yerde, vefat eden salih kimselerin kabri üzerine kubbe yapılıyor veya kabirleri inşa edilip yükseltiliyor. Dinen bunun hükmü nedir?
CEVAP:
İslâm dinine göre vefat eden kimse kim olursa olsun kabri üzerine kubbe yapmak veya kabri taş ve harçla inşa edip yükseltmek doğru değildir. Ebû'l-Heyyac el-Esedi şöyle der: "Hz. Ali (ra.) bana: Peygamber'in beni gönderdiği şey için seni göndereyim mi? Yoketmediğin bir heykel, yerle bir etmediğin yüksek bir kabir bırakma". İmam-ı Şafiî (ra.) "Kabrin bir karış yükseltilmesini istiyorum" diyor. İbn'i Hacer de bu hususta şöyle der: "Kabirler üzerine inşa edilmiş kubbeleri bir an evvel yıkmak gerekir. Çünkü bu Mescid-i Dirar'dan daha zararlıdır. Bunlar Resûlüllah'a karşı gelmek üzere kurulmuştur. Peygamber (sa.) yüksek kabirlerin yıkımı için emretmiştir. Ayrıca mezarlarda yakılan mumlan ortadan kaldırmak da lâzımdır". Hatta İmam-ı Şafiî'nin Karafa mezarlığında bulunan kabrinin kubbesini yıkmak için bir büyük âlim fetva vermiştir.
SORU: Bazen mezar taşı üzerine vefat eden kimsenin adı, soyadı, doğum ve ölüm tarihi, bazen de dünyanın fani ve geçici olduğuna dair bazı ibret verici sözler yazılıyor. Dinen bunun hükmü nedir?
CEVAP:
Mâhiyeti ne olursa olsun mezar taşı üzerine yazı yazmak caiz değildir. Cabir'den rivayet edildiğine göre: Peygamber (sa.) mezar taşı üzerine yazı yazmak, üzerine bina inşa etmek ve ayak ile üzerine basmaktan nehy etmiştir. Hanefî ulemâsının bazıları ölünün tanınması için mezar taşı üzerine isim ve soy isminin yazılmasına müsâade etmiştir.
SORU: Birçok yerde kabir mermer ve yontulmuş taşlarla inşa edilip süsleniyor. İslâm'da bunun yeri var mıdır?
CEVAP:
Tanınsın ve basılmasın diye kabri bir karış kadar yükseltmekte beis yoktur. Fazlasını yapmak caiz değildir. Hz. Ali (ra.)'den rivayet edilmiştir ki Peygamber (sa.) bir cenaze merasiminde iken şöyle buyurdu. Sizden kırmayacağı put, düzeltmeyeceği kabir, bozmayacağı suret bırakmamak üzere Medine'ye kim gider? Adamın biri ben giderim ey Allah'ın Resulü dedi ve gitti. Fakat Medine halkından korktuğundan geriye döndü. Bunun üzerine Hz. Ali (ra.): "Ey Allah'ın Resulü ben giderim" dedi. Gitti, sonra dönüp dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü kırmadığını put, düzeltmediğim kabir, bozmadığım suret bırakmadım" dedi, sonra Peygamber (sa.) "Böyle bir şeyi tekrar yapan kimse Muhammed'e (sa.) indirilmiş olana inanmamış olur" buyurdu. İmam Şafiî (ra.) şöyle buyuruyor: "Kabri bina etmek mekruhtur." İslâm âleminde, bu husus Türkiye'de fakr ve zaruret içerisinde kıvranan yüz binlerce insan var iken böyle lüzumsuz şekilde büyük servetleri toprağa verip heder etmek hangi insafa sığar.
SORU: Kabir üzerine kubbe inşa etmek dinen caiz midir?
CEVAP:
Kabir, şayet kabristanda yani müslümanların defni için tahsis edilmiş bir yerde ise üzerine kubbe inşa etmek katiyetle haramdır. Sahibi kim olursa olsun mutlaka o kubbenin yıktırılması gerekir. Kabir, ölü bir arazide veya izniyle birisinin mülkünde ise üzerine kubbe inşa etmek tenzihen mekruhtur. Ebu'l-Heyyac el-Esedî'den şöyle rivayet edilmiştir: Ali bin Ebi Talib bana dedi ki: "Allah'ın Resulünün beni gönderdiği şeye seni göndereyim mi? Hiç bir heykel bırakmayacaksın, mutlaka onu yerle bir edeceksin, yüksek olan her kabri de mutlaka yıkıp düzelteceksin"(Müslim). Kubbe, kişinin dirilmesine veya Allah'ın indinde değerinin yükselmesine vesile olsaydı harcanan para önemli değildi. Fakat böyle bir şey olmadığı ve yüce dinimiz de yasak ettiği halde müslümanlar buna nasıl teşebbüs ederler, yüzbinlerce çocuk okumak için müslümanların yardımım beklerken, milyonlarca müslüman Kur'ân kursu olmadığı için Kur'ân'sız kalırken hiç faydası olmayan böyle bir yolda para harcamak doğru olur mu? Kabir üzerine kubbe inşa etmek caiz olmadığı gibi asırlarca kalmasına vesile olacak şekilde taş ve beton ile kabri inşa edip yükseltmek de doğru değildir.
SORU: Mezar taşı üzerine yazı yazmak caiz midir?
CEVAP:
Mezar taşına yazı yazmak mekruhtur.
SORU: Birçok yerde, ölünün kırkıncı veya elli ikinci gecesi münasebetiyle merasim tertip edilip sadaka verilir. İslâm dininde bunun yeri var mıdır?
CEVAP:
Ölünün kırkıncı ve elli ikinci gecesi ile ilgili hiç bir şey vârid olmamıştır. Böyle geceler için özel merasim tertip etmek doğru değildir. Cahil halkın uydurduğu bir bidattir. Meyyit için dua ve tasadduk etmek her zaman iyidir. Şu veya bu geceye tahsis edilmez.
SORU: İslâm âleminin birçok yerinde ölü için Kur'ân-ı Kerîm okunur ve okutulur. Bunun aslı var mıdır, ölüye fayda verir mi?
CEVAP:
Dua hayatta olan kimseye fayda verdiği gibi ölüye de fayda verir. Bu husus hem âyet, hem de hadîs ile sabit olmuştur. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce İmân eden kardeşlerimizi bağışla". Peygamber (sa.) de şöyle buyuruyor: "Ademoğlu ölürse ameli kesilir, ancak üç şey müstesna; devam eden sadaka, kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine dua eden salih evlad". Fakat Kur'ân-ı Kerîm okumanın, ölüye fayda vereceğine dair bir âyet veya hadîs vârid olmamıştır.
Fukaha da, fayda verip vermeyeceği hususunda ihtilâf etmişlerdir, İmam-ı Şafiî (ra.) ve birçok ulemâ: Ölüye Kur'ân-ı Kerîm-i okumak hiçbir fayda vermez. Ne Peygamber'in zamanında, ne sahabe devrinde ölü için Kur'ân-ı Kerîm okunmamıştır, demişlerdir. Bazı ulemâya göre -duaya kıyasla- Kur'ân-ı Kerîm'i tilavet etmek ölüye fayda verir. İmam-ı Muhammed (ra.) kabristanda Kur'ân-ı Kerîm'i tilavet etmek mekruh değildir, demekle iktifa etmiş. Fayda verir, vermez dememiştir. Fayda verir diyen Şafiî'nin bazı ashabına göre, ölünün ruhuna ithaf etmek üzere ücretle Kur'ân-ı Kerîm'i okutmak da caizdir. Fakat Hanefî mezhebi, Kur'ân-ı Kerîm'i tilavet etmek ölüye fayda verir demekle beraber onu ücret mukabilinde okutmayı katiyetle yasaklamaktadır. Ücretle okuyan kimse vebale girdiği gibi, okutan da vebale girer. Bugün maalesef bir çok kimse, Kur'ân-ı Kerîm'i süfli gayelerine basamak yapıp ses sanatkârları gibi Allah'ın kelamını istismar ederek halkı soyuyorlar. Muhammed b. Mübarek'in bu husustaki sözü en güzeldir: "İnsanların en alçağı, dinlerini dünyalarına alet eden kimselerdir."
SORU: Dinimizde mevlidin yeri nedir? Farz mı, sünnet mi? Açıklar mısınız?
CEVAP:
Mevlid ne farz, ne vacip ne de sünnettir. Peygamber (sa.)'in vefatından sonra ihdas edilmiştir. Ancak hangi tarihte ihdas edildiğine dair kesin bir vesikaya rastlanmamıştır. Sehavî'ye göre Peygamber (sa.)'in irtihalinden üç asır sonra, İbn'i ül-Cevzîye göre de yedinci asırda Erbil Meliki el-Muzaffer Ebu Saîd tarafından ihdas edilmiştir. Mevlid okutup, merasim yapmanın iyi olup olmadığı hakkında ihtilâf vardır. Maliki ulemâsından Şeyh Tacüd-Dîn Ömer bin Ali el-Lahmî; Mevlid okutmanın caiz olmadığını ve bidat-ı seyyie olduğunu kaydediyor. İbn'i Hacer el-Askalanî de, mevlid hakkında şöyle diyor: "Asr-ı Saadette ve selef-i salibin zamanında hiç kimse mevlid merasimi tertip etmemiştir. Hicretten üç asır sonra ihdas edilmiştir. Mevlid'in iyi tarafları vardır. İyi tarafları yapılırsa bidat-ı basenedir. Yoksa bidat-ı seyyiedir. Mevlid'in meşruiyetine dair güçlü bir vesika buldum: Buharî ile Müslim'de sabit olmuştur ki, Peyamber (sa.), Medine'ye geldiğinde Yahudilerin aşure günü oruç tuttuklarını gördü, onlara oruç tutmalarının sebebini sorunca şöyle dediler, Bugün Allah'ın Firavun'u denizde boğduğu ve Musa'yı kurtardığı bir gündür. Bunun için Allah'a şükür eder ve oruç tutarız. Bunun üzerine Peygamber (sa.) buyurdu ki: "Biz Musa'ya daha yakınız." Bundan anlaşılıyor ki böyle bir günde Allah'a şükür etmek tam yerindedir. Mevlid merasiminin de Peygamber (sa.)'in doğum günü olan Rebi'ul-evvel'in onikinci gecesinde olması için dikkat etmek lâzımdır. Başka zamanlarda mevlid okutup merasim tertip etmek manasızdır". Sonuç: Peygamber'in doğduğu günde müslümanların bir araya gelip Peygamber'in hayat ve ahlâkını anlatan bir eseri dinlemeleri, ona salavat-ı şerife getirmeleri iyi bir bidattir.
SORU: Camide mevlidin yüksek sesle okunduğunu, namaz kılanları şaşırtacak kadar bağırıldığını görüyoruz. Bu hareket doğru mudur?
CEVAP:
Cami, aslında namaz kılmak ve ibâdet etmek için inşa edilmektedir. Başka bir şey için kullanılmaz. Yalnız namaz kılanları şaşırtmamak şartıyla camide zikir, Kur'ân-ı Kerîm ve. ders gibi ibâdetler de yapılabilir. Bunun için namaz vaktinde camide yüksek sesle zikir yapmak, Kur'ân-ı Kerîm okumak doğru değildir.
SORU: Kadının kabri ziyareti caiz midir?
CEVAP:
Peygamber (sa.) İslâm'ın ilk günlerinde hem erkek, hem kadın için kabir ziyaretini yasaklamıştı. Çünkü birçok putperest ölmüş ecdadlarının suretlerini tasvir edip onlara tapıyorlardı. İslâmiyet kuvvetlenince Peygamber (sa.) kabir ziyaretine müsaade edip şöyle buyurdu: "Sizi kabir ziyaretinden men etmiştim. Artık kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü size ahireti hatırlatır." Bu itibarla ibret almak ve ölülere dua etmek için kabir ziyareti erkekler için bilittifâk caizdir. Fakat kadın için ihtilaflıdır. Bazı ulemâya göre caiz değildir. Çünkü Peygamber (sa.) şöyle buyurmuştuk Allah kabir ziyaretine giden kadınları lanetlemiştir. Cumhur-u Ulemâya göre; kadın İslâm'a göre ziyaretini eda ederse, yani erkeklere karışmaz, gürültü yapmaz ve tesettüre riâyet ederse onun da ziyareti sünnettir. Çünkü o da erkek gibi ibret almağa muhtaçtır. Kadınların ziyaretini meneden hadîsler İslâm'ın ilk günlerinde vârid olmuştur. Yani erkekler dahil herkes için yasak olduğu zamanlarda Peygamber bunları söylemişti. Abdullah bin Ebi Melike diyor ki: Bir gün Hazreti Aişe kabristan ziyaretinden döndü. Bunun üzerine kendisine "Ey mü'minlerin annesi nereden geliyorsun?" dedi. Aişe: -Kardeşim Abdurrahman'm kabrini ziyaret etmekten geliyorum. -Peygamber (sa.) kabirleri ziyaret etmekten men etmemiş miydi? -Evet men etmişti. Sonra onu serbest bıraktı. Yine Peygamber (sa.) oğlunun kabri üzerine ağlayan bir kadının yanından geçti ve, "Allah'tan kork ve sabret" dedi. Fakat onu men etmedi. Buna benzer çok hadîs vardır.
SORU: Birçok yerde cenaze defnedildikten sonra telkin okunur. Bunun aslı var mıdır?
CEVAP:
Cenaze defnedildikten sonra okunan telkin hakkında ihtilâf vardır. Şafiî mezhebine göre sünnettir. Ravza kitabı şöyle diyor: "Telkin ile ilgili hadîs-i şerif, her nekadar zayıf ise de, bazı sahih hadîslerle takviye edilmiştir. Birinci asırdan günümüze kadar müslümanlar tarafından okunmuş ve okunmaktadır". Hanefi ulemâsının birçokları, telkini dile getirmemişlerdir. Tenvir el-Ebsar gibi kitaplar, okunmasın diyorlar. Bir kısmı da okunmasında beis yoktur demişlerdir. Hanbelî mezhebinin büyük ulemâsından İbn'i Kuddanı, Ahmed b.Hanbel telkin hakkında bir şeyin vârid olduğunu görmediğim gibi diğer müctehidlerin de bir şey söylediklerine rastlamadım diyor. Yalnız Esrem'in bu hususta bir rivayeti vardır.
SORU: Memlekette halkın dilinde dolaşan bir söz vardır. "Yedi sefer İbrahim el-Halil'in makamına gidip ziyarette bulunan kimse, hacca gitmiş gibi olur" bu sözün aslı var mıdır?
CEVAP:
İbrahim el-Halil (as) şüphesiz ki Hazreti Muhammed (sa.)'den sonra en büyük peygamber ve en yüce insandır. Ziyarete layık, Allah'ın sevgili bir kulu ve Resulüdür. Ancak kesin olarak Hz. İbrahim el-Halil'in nerede dünyaya geldiği ve nerede vefat ettiği belli değildir. Kur'ân ve sünnet bunu açıklamadığı gibi tarih de bunu isbat ederriemiştir. İbrahim (as) Yahudi tarihine göre Irak'taki tarihî "Ur" şehrinde dünyaya gelmiş ve orada büyüyüp gelişmiştir. Hazreti Sara ile evlendikten sonra, babası Harran'a, kendisi de Ken'an iline (Filistin'e) hicret etmiş ve birçok yerleri gezdikten sonra Habrün "el-Halîl" ismindeki şehirde vefat etmiştir.'Babası da "Harran" da ölmüştür. Hıristiyanlık tarihine göre de İbrahim (as) Irak'ta dünyaya gelmiş, büyüyüp geliştikten sonra puthaneyi ateşe vermiş ve Lût ile birlikte Harran şehrine, sonra Ken'an iline hicret etmiştir.
Müslümanların en büyük tarihçilerinden Ebu'l-Fida'nın yazdığına göre de İbrahim'in doğduğu yer hakkında çeşitli sözler vardır. Kimi Ehvaz'da, kimi Babil'de dünyaya geldiğini söylemektedir. İbrahim (a.s) ateşe atıldıktan ve Allah'ın izniyle kurtulduktan sonra inananlarla birlikte, Harran'a hicret etmişler, sonra İbrahim (sa.) Mısır'a, bilahare de Şam'a gitmiştir. Görüldüğü gibi İbrahim'in (a.s) doğduğu yer ile vefat ettiği yer hakkında kesin bir bilgi yoktur. Zaten Kur'ân ve sünnetin açıklamadığı, tarihin isbat etmediği böyle bir şey hakkında kesin hüküm verilemez. Ancak bir kimse, İbrahim el-Halil'in makamının Urfa'da olduğuna inanır ve o niyetle ziyaret ederse indallahi Teâlâ, Allah'ın mükafatına nail olacaktır. İbrahim el-Halil'in doğduğu yer ile vefat ettiği yer belli olmadığı gibi, Zekeriya Halep'te, Yahya Şam'da, Yunus Musul'da, Musa (a.s) Kudüs'ün doğusunda medfundur deniliyorsa da, kesin değildir. Binaenaleyh, İbrahim (as)'in makamını ziyaret etmenin hacca bedel olacağına dair sözün esası yoktur. Bununla birlikte makamının Urfa'da olması da muhtemeldir.
SORU: Hazreti Ali'nin kabri nerededir? Bu hususta çeşitli sözler söylenmektedir. Acaba bu hususta aydınlatıcı bilgi verir misiniz?
CEVAP:
Bilindiği gibi Hz. Ali (kav) Haricilerden Abdurrah-man bin Mülcem tarafından şehid edilmiştir. Kesin olarak nerede medfun olduğu belli değildir. Kimi Küfe'nin emirlik binasında, kimi Rahbetü'l-Küfe denilen yerde, kimi Neceftedir dediler. Bazılarına göre onu Medine'ye götürülmek üzere bir sandık içine koyarak deveye yüklediler. Tay kabilesinin toprağına varınca kabile mensupları deveyi gasp edip kestiler ve Hz. Ali'yi de orada defn ettiler. Kabrini gizli tutmaktan gaye onu Haricî'lerden korumak idi. Çünkü belli bir yerde defn etseydiler Haricîler kabrini kazıp cesedini çıkaracaklardı. Şii'lere göre Hz. Ali (kav) Necef şehrinde medfundur. Kabir orada ziyaret edilmektedir. Bazı muhakkiklere göre de Necef şehrindeki kabir el-Müğire bin Şu'be'nin kabridir. Hz. Ali'nin değildir. Bu kabrin Hz. Ali'ye nisbeti hicretten üçyüz sene sonra olmuştur.
SORU: Şehid kimdir? Savaş sahasında ölüp de İslâm'ın tamamını veya bir kısmını inkâr eden kimse şehid sayılır mı?
CEVAP:
Üç türlü şehid vardır.
1-Âhiret şehidi: Haksız yere öldürülen, gurbette ölen, suda bo ğulan ve ateşte yanıp ölen gibi anormal olarak vefat eden kimsedir. Böyle bir kimse âhirette şehid mertebesini alır.
2-Dünya şehidi: Allah için değil, makam, şöhret ve riyakârlık gibi şeyler için müslümanlar ile kâfirler arasında cereyan eden savaşa katılıp öldürülen kimsedir. Bu Şafiî mezhebine göre hakiki şehid gibi, yıkanmayacak, namazı kılınmayacak ise de âhirette şehidlere verile cek mükafata nail olmayacaktır. Hanefi mezhebine göre şehidin namazım kılmak gerekir.
3-Dünya ve âhiret şehidi: Sadece ilayı kelimetullah için sava şa katılıp ölen kimsedir. Şehid denildiği zaman bu hatıra gelir. İslâm'ın tamamım veya bir kısmını inkâr eden kimse, savaş alanında ve vatan savunmasında ölse de şehid değildir. Halk şehid dese de gerçeği değiştirmez.
SORU: Kabir ziyaretinin adabı nedir?
CEVAP:
Kabir ziyaretinin adabı şöyledir:
1-Abdestli olmak,
2-Muvakkaten de olsa dünya meşgalesini içinden atıp âhireti düşünmek ve dünyanın fani olduğunu, kısa bir zaman sonra şu kara toprağın altına gireceğini tasavvur etmek,
3-Kabir sahibi hayatta olsaydı ona ne kadar yaklaşması uygun ise o kadar kabrine yaklaşmak,
4-Yanına vardığında Peygamber (sa.)'in talim buyurduğu gibi ziyaretçi selâm verip, şöyle diyecektir: "Bu yurtta bulunan mü'mîn ve müslümanlara selâm olsun. İnşaallah biz de size yetişiriz. Bizler ve sizler için Allah'tan afiyet dilerim".
5-Kabrin yanında Kur'ân-ı Kerîm tilavet edip duada bulunmak.
iskenderpasa.com
Hukuki Şartlar
|
İletişim
Yardım
|
Site Haritası
Copyright 2014 Avustralya MEC Topluluğu
All Rights Reserved.
Sık Kullanılanlara Ekle
|
Tavsiye Et