Toplumumuzun ana malzemesini teşkil eden ve tarihimizden, örfümüzden, inancımızdan gelen tabii akış çizgisinin devamı olan temiz yürekli ve saf halk kitleleri, hukuk ve siyaset ilimleri sahasına uzun zaman yabancı bırakıldılar.
Çevrenize bakınız, kahir ekseriyetin, kendilerinin nasıl bir mekanizma içinde yönetilip çevrildiğinden bîhaber olduğunu göreceksiniz. Bu bîçareler, mevcut ve mer’î içtimaî ve hukukî sistemin, kendilerine ne gibi haklar verdiğini, ne tür avantajlar sağladığını bile bilmezler. Bu yüzden kendilerini savunamazlar, haklarını kullanamazlar. Çok kere bir heyecan ticareti içinde taraf tutmuş ve art niyetlerini bilmedikleri kişileri kendilerine vekil seçmişlerdir. Yönetenlerin hak, salahiyet ve görevlerinin sınırlarını da bilmezler, onları ağa veya paşa, kral veya hükümdar gibi görür, “Lâ yüs’el” sanırlar, bu yüzden de etkili bir şekilde kontrol altında tutmaz; zorbalığa, rüşvete, iltimasa, haksızlığa karşı çıkmazlar.
Halkımız kendi dilek ve isteklerini, seçtikleri yöneticilere intikal ettirmede kusurlu ve çekingendir. Bu eksikliğin eski zalim yönetimlerden ve müstebit idarecilerin davranışlarından kaynaklanan bir yara olduğu aşikârdır.
Halkımız suskun ve sessizdir, istekleri olmazsa veya istemediği şeyler olursa, kızgın ve küskün durumu uzaktan seyreder. Tarih boyu örfü ve âdetine, zevki ve inancına göre nice müesseseler ve güzel eserler ortaya koymuş ama onları koruyamamıştır; camiler yıkılmış, vakıflar satılmış, medreseler yok edilmiş, abideler harap olmuş, türbe ve mezarlıklar istilaya uğramış, devlet hazineleri yağmalanmış, arşivler dış ülkelere vagonlarla satılmış, kıyılar yağmalanmış, sosyal hizmetler korkunç derecede ihmal edilmiştir, hesap soran yok!
Halkımız kendi hürriyetlerini veya menfaatlerini kısıtlayacak, kendisine maddî ve mânevî zarar verecek yeni kararların alınmasını, yeni durumların oluşmasını engellemeyi bilmez; bunlar karşısında medenî ve hukukî mücadelesini yapmaz. Halkımız, kendisinin severek, beğenerek seçtiği kişiler zor duruma düştüklerinde desteklemez, haksız bir darbe veya felakete, antidemokratik bir müdahale, baskı veya zulme uğradığı zaman korumaya girişmez.
Bütün bu konulardaki söz, faaliyet ve ahkâm kesme hakkı mutlu bir azınlığın elinde gibidir. Bunların çoğu maalesef genelde kökü dışa bağlı ideolojilere, gizli, yabancı sosyal teşkilatlara mensuptur; dolayısıyla bize yabancı, halka ve hakka hasım azınlık bir grup teşkil ederler. Bu nâdanlar bizi ve bizim asil duygularımızı ne bilsin!
Bu sahalarda bizim zihniyetimizde, halkımıza zevk ve aşk ile yol gösterecek, milletimize hizmet borcunu ödeyecek, ona kültürel, hukukî ve siyasî konularda destek olacak yaralarına merhem saracak mütehassıs elemanlarımız maalesef çok azdır. Kalemizin bu burcu, senelerce savunmasız kalmış, toplumumuz bu yönden büyük yaralar almış, nice öz vatan evladı haksızlıklara kurban olmuş, sonsuz elemlere uğramış, devletimiz ve milletimiz de böylece nice büyük zararlara uğramıştır.
Ama halkımız artık uyanıyor, kendi değerlerine bağlı has evlatları yetişmiş, bu hizmet sahalarına el atmış, aşk ve azimle kollarını sıvamıştır.
Artık fuzulî müdahillere, herze-vekillere, dolandırıcılara, sahtekârlara, istismarcılara, çıkarcılara, aracılara, tavizcilere, fesatçılara, bozgunculara dur diyecek kadro oluşmaktadır.
Dileriz ki bu değerli hamle durmasın ve bu güzel filiz kurumasın, bu kadro mensupları görevleri ve sorumluluklarını hiç bir zaman unutmasın, ahlâk, âdab, ilim ve faziletten bir an bile ayrılmasın, halka hizmeti Hakk’ın rızasına ermenin vesilesi bilsin, üstün başarılara ve olumlu büyük sonuçlara ulaşsın.
*