Kasım 1997 ayıyla beraber mübarek ve kutsal “üç aylar” (Receb, Şaban, Ramazan) başlıyor; 6 Kasım 1997 Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece de “Regaib kandili”; meleklerin bile rağbet ettiği feyizli ve nurlu bir gece... Cenâb-ı Hak cümlemize, lütfunu, ihsanını, ikramını, rahmetini bol bol bahşeylesin; hepimizi şüheda ve salihîn zümresine dâhil eylesin, nice nice mübarek gün ve gecelere sıhhat ve afiyet, huzur ve saadetle vasıl eylesin! Tüm sevgili okurlarımın ve değerli kardeşlerimin “üç aylar”ını ve Regaib kandillerini candan tebrik ederim.
Türkiye’den çok uzaklarda, fakat yine de dostlar ve kardeşler arasındayım, çok tatlı ve mutlu günler yaşıyorum; çok sevindirici ve ümit verici gelişmeler oluyor; inşaallah bu gurbet çalışmalarının olumlu sonuçları kısa zamanda görülmeye başlanacak!
İslâm bir “bütün”, onun bazı yönlerini alıp, bazı yönlerini ihmal etmek olmaz; şeriatın ahkâmı da bir “bütün”, bazısını uygulayıp bazısını rafa kaldırmak, yasakları çiğneyip emirleri tutmamak çok günah, çok büyük vebal, çok çirkin, çok vahim bir durum! Onun için İslâm’ı tam yaşamaya, şeriatın emirlerini tam uygulamaya çalışmalıyız. Din hürriyeti tam olmalı; laik bir ülkede de müslüman bir ülkede de dine, dindara baskı zulümdür, diktatörlüktür, çağ dışılıktır, uygarlıksızlıktır, barbarlıktır, cahilliktir, insafsızlıktır, vicdansızlıktır; çok ayıptır, çok günahtır, çok gafilce bir tutumdur.
Amerika din ve inanç bakımından çok özgür bir ülke; Avrupa, tarihte bir ara çok korkunç iç savaşlar yaşadı, mutaassıp dindar ve kindar insanların güdümünde... Avrupalılar İspanya’da müslümanları katlettiler, Endülüs medeniyetini yıktılar; kendi içlerinde gelişen farklı inanç mensuplarını diri diri yaktılar, işkencelerle öldürdüler, Amerika’ya göçe mecbur ettiler. Bu acı ve fecî tecrübeler, laikliği geliştirdi, inanç ve fikir özgürlüğünü kabule götürdü Batı toplumlarını... Şimdi bizim aynı acı tecrübeleri tekrar yaşamamamız lâzım. Medenî gelişmeleri tümüyle inkâr etmek, hak ve özgürlükleri tekrar kısıtlamaya çalışmak, toplumları tekrar çatışmaya, savaşmaya iter, zaman kaybına uğratır, gelişmeyi aksatır, hiç kimseye fayda sağlamaz –düşmanlardan başka–.
Gezilerimde Batı’yı yakından izliyorum, bu adamlar son derece dindar, son derece milliyetçi, son derece ülkücü. Kilise, siyasetin tam içinde, zengin ve güçlü, topluma sahip ve yönetime hâkim; bankaları, çok uluslu şirketleri, partileri, milletvekilleri, bakanları, devlet başkanları, elçileri, üniversiteleri, ilim adamları, radyoları, televizyonları, gazeteleri, dergileri, kurumları, dernekleri, hastahaneleri, misyoner teşkilatları, kadroları... hâsılı her şeyleri var, harıl harıl çalışıyorlar; müslümanları, Çinliler’i, Japonlar’ı, Koreliler’i, Afrikalılar’ı, yerlileri, zencileri, yamyamları, Aborijinler’i, Eskimolar’ı... hıristiyanlaştırmaya uğraşıyorlar.
Almanya, hıristiyan birliği kurma yolunda, papalıkla el ele, çevre devletleri bir bir yutarak siyasî, dinî, medenî, içtimaî, ilmî, terbiyevi, ticarî, askerî gücünü geliştiriyor. Avrupa’nın göbeğinde müslüman toplum istemediklerinden Boşnaklar’ı Sırplara kırdırdılar; Türkler’i sevmiyor ve Müslümanlık’tan korkuyorlar, ha bire aleyhimize fitne ve fesat üretiyorlar, Yunanlı’yı kışkırtıp, Ermeni’yi destekliyor, Kürt kardeşlerimizle bizi uğraştırıp, ülkenin gelişmesini sekteye uğratıyorlar, fırsat bulurlarsa orman yakıyor, fabrikalarımıza sabotaj yaptırıyorlar; tarihimize, dinimize, medeniyetimize, siyasetimize, toplumumuza, sanayimize, savunmamıza, maliyemize, kalkınmamıza, silahlanmamıza suikastler düzenliyorlar.
Onlar böyle yıkıcı, düşman, kindar, haçlı zihniyetiyle aleyhimize uğraşır durur, bize darbe üzerine darbe vururken bir de içten çelmelemek, biz müslümanların elini kolunu bağlamak mertliğe, milliyetçiliğe, yurtseverliğe, akla, vicdana, insafa, imana, uygarlığa sığmaz ve uymaz. Bu hainliktir, zalimliktir, kalleşliktir, düşmanlıktır, casusluktur, tarih önünde büyük suçtur, Allah indinde büyük vebal ve sorumluluktur.
Bırakın elimizi, kolumuzu kendimizi rahatça savunalım; yurdumuzu, tarihimizi, medeniyetimizi, mefâhirimizi, birlik ve beraberliğimizi, millî menfaatlerimizi serbestçe koruyalım; ülkeyi parçalanmaktan, bölünmekten kurtaralım. Zaten düşmanla dünya çapında uğraşır dururken, bir de siz başımıza bela, ayağımıza bağ ve engel olmayın.
Selanik’teki taşlanma, size hâlâ gavurdan dost, domuzdan post olamayacağını göstermedi mi? A cahil ve gafiller!
*