İnsanlığa numune bir ümmet olarak; emr-i mâruf, nehy-i münker, îlâ-yı kelimetullâh ve cihâd fî sebîlillâh için gönderildiğimizden dolayı iç ve dış siyasetle uğraşmak dinî görevlerimizin en önemlilerinden biridir.
Tüm insanlar kardeşimizdir, kimsenin kimseye zulmetmesine razı olamaz, kimsenin kimse tarafından aldatılmasına ve sömürülmesine kayıtsız kalamayız. Henüz müslüman olamamış, hidayete erememiş insanlara doğru yolu göstermeye, imanı ve İslâm’ı anlatmaya çalışır, irşat ve tebliğ yaparız. Mü’min kardeşlerimize ise –dünyanın neresinde olursa olsunlar– daha çok ilgi ve sevgi duyar, dertlerine çare arar, mutluluklarımızı ve maddî imkânlarımızı onlarla kardeşçe ve fedakârca paylaşmaya fırsat kollarız. Yeryüzü vatanımızdır, mülk Allah celle celâlüh hazretlerinindir. Sunî sınırlar ve haksız kanunlar bizi hizmetten alıkoyamaz.
İnançsız, haris, insafsız, sorumluluk duygusu yoksunu, kâfir, fasık ve facir kimseler, dünyayı fesada sürüklemiş, çok haksızlıklar, zulümler gaddarlıklar ve hunharlıklar eylemişlerdir. Birçok ülkede insan hakları çiğnenmekte ve zalim yönetimler, halklarını inim inim inletmektedir.
Bu sebeplerle, aklî, fikrî, imkân ve müktesebatı müsait olan genç, ihtiyar bütün mü’min ve müslümanlar, çevreleriyle, içinde yaşadıkları toplumun eğitim ve yönetim meseleleriyle, uluslararası siyasî olay ve gelişmelerle çok yakından ve derinden ilgilenmelidirler; toplumdan kopmamalı, inzivaya çekilmemeli, emr-i mâruf ve nehy-i münkeri asla terk etmemeli; eliyle, diliyle, kalemiyle, malıyla, mülküyle, bedeniyle; sıcak, soğuk, maddî, mânevî cihattan geri durmamalıdırlar; ticarete, ziraata, sanata, zevke, keyfe, rahata, maddiyata, dünyevî hayata dalıp, eğlenip, oyalanıp, aslî, dinî görevlerini ihmal etmemeli, unutmamalıdırlar.
Dünyayı kimler yönetiyor; Sırplar’a, Yunanlılar’a, Ermeniler’e, yahudilere, Ruslar’a, PKK’ya... kimler göz yumuyor, imkân tanıyor, fırsat veriyor, yardım ve destek sağlıyor; mazlum ve masum, âciz ve fakir, mü’min ve müslüman halkları kimler eziyor; güya medenî Garp, güya dindar hıristiyan âlemi, niye kendisi için düşündüğü, ortaya koyduğu insan hak ve özgürlüklerini, başkalarına tanımıyor, her yerde “çifte standart” uyguluyor?
Çünkü dünyada hâlâ kaba kuvvet ve orman kanunu cari ve hâkim; çünkü hak ve hürriyetler kolayca verilmiyor, uzun ve ciddi mücadelelerle, kuvvet dengeleriyle, pazu gücüyle alınabiliyor; çünkü maalesef hâlâ büyük yığınlar ve pek çok kişiler, haklarını savunmasını bilmiyor, harekete geçmiyor, gayret etmiyor, zahmet çekmiyor, ter dökmüyor. Mazlumun hakk-ı sarîhi, âciz ise ketmediliyor; zalimin zorbalığı, güçlü-kuvvetli olduğundan, kitabına uydurularak, kanunî kılıfa sokularak –mecburen– kabul ediliyor.
O halde, nerede olursanız olun, –yurt içinde veya dışında– yaşadığınız toplumla, toplumun meseleleriyle yakından ilgilenin; derneklere, teşkilatlara, partilere, yönetimlere iştirak edin; iyi insanlarla iş birliği sağlayın; haklı olduğunuz kadar kuvvetli olmaya da çalışın; güçlü, titretici, korkutucu, caydırıcı, ürkütücü olun; zalimden mutlaka intikam alacağınız, haksızdan muhakkak hesap soracağınız kesinlikle bilinsin ki zulüm, olmadan engellensin, herkes haddini bilsin, hizaya gelsin, hakka tâbi olsun!
*