Bu yazımı size Mekke-i Mükerreme’den, Mescid-i Harâm’dan mübarek seher vaktinde yazıyorum. Allahu Teâlâ’nın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun! Rabbim cümlemizi her türlü zulümden, şerden, zarardan, fitne ve fesattan korusun! Hiç şüphe yok ki fitnelerin en kötüsü insanın dinine, imanına, âhiretine zarar verenidir.
Bu Ramazân-ı şerîfin iptila ve imtihanı bir hayli tehlikeli boyutlara ulaştı. Bazı kimseler halkın temiz ve halis inancı ile oynamaya giriştiler. Bilen bilmeyen her kafadan bir ses çıkıyor, Ehl-i sünnet akaidi zedelenmeye çalışılıyor.
Herkes tereddütsüz bilsin ki “tasavvuf”, en önemli, en değerli İslâmî ilimlerden biridir; çünkü Allah’ı bilmeyi, O’na ermeyi, rızasını kazanmayı öğretir; evliyâ olma yoludur, sonuç olarak cehennemden kurtulup cennete girmeyi sağlar.
Bu ulvî gayeye ulaşmak için neler yapılması gerektiği, Kur’ân-ı Kerîm’de, sünnet-i seniyye-i nebeviyyede, şerîat-ı garrâ-yı Ahmediyye’de açıkça bildirilmiştir; tasavvuf bunları bilir ve uygulatır. Şeriatın, Kur’an’ın, sünnetin dışında tasavvuf olmaz, zındıklık, zıpırlık, sapıklık olur. Çünkü Allah (celle celâlüh) hazretlerinin sevgisi ve rızası, O’na isyan ederek, günah işleyerek kazanılamaz. Efendimiz, rehberimiz, serverimiz, nûmûne-i imtisâlimiz Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’ın en sevgili kulu ve en yüce peygamberi olduğundan, bizim de Allah’ın sevgilisi olabilmek için ona, o mübarek Resûl’e, en güzel şekilde ittiba ve iktida etmemiz, yegâne salah ve felah yoludur, başka çıkar yol yoktur.
O çok zahidâne, çok dervişâne bir hayat sürmüştür, çok fazla ibadet ve taat kılmıştır, çok takvalı hareket etmiştir, çok müeddep ve çok mükemmeldir, çok yüksek ahlâk sahibidir. Ümmeti onu örnek aldığı için mutasavvıf olmuştur. Çünkü o dervişlerin şahı, müttakîlerin önderi, zahitlerin serveri, edep ve ahlâk menbaı, ariflerin sultanı, âşıkların cananıdır. Tarikatler, onun tarîkât-ı Muhammediyye’sinin devamı ve dallarıdır; şeyhler ve mürşid-i kâmiller, onun baktığı gülzârın gülleridir; ulemâ-yı muhakkikîn o yüce peygamberin mânevî vârisleridir, meşâyih-i vâsılîn onun irşad makamının memurlarıdır.
Nefsi tezkiye ve terbiye, zikr-i kesîr ve halvet, güzel ahlâka teşvik, ulü’l-emre (ulemaya) itaat,dinî talim ve taallüm, alime hürmet, takva, ihlas, ibadet ve taat, züht ve kanaat gibi nice tasavvufî hususlar, Kur’an’da, sünnette, Asr-ı Sa’âdet’te, ashâb-ı kirâmda ve sâlih-i selefte varken, tarikat ve tasavvufa çatmak, kerâmeti inkâr etmek; akla, mantığa, dine, imana, ahlâka, vicdana, basiret ve ferasete, hiç mi hiç uymaz.
Kul Resûlullah’a uydu, kullukta ilerledi mi Mevla onu kerâmetlere erdirir; onun, gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili, tutan eli, yürüyen ayağı olur; ona yardım eder, duasını kabul buyurur, işini rast getirir, türlü türlü maddî, mânevî nimetlere, ikramlara, makamlara erdirir. Ondan acayip, harikulade haller zuhura gelir, cümle halk bu işlere şaşar kalır. O mübarek şahıs, o asırda zamanın evliyâsı, kutbu, gavsı olur; Resûlullah’ın (sas.) vâris-i hakikîsi ve halîfe-i mânevîsi, ümmetin önderi, mü’minlerin serveri ve rehberi olur. Halkın ona ittibası ve itaati lâzım gelir, ittiba etmeyen “cahiliye ölümü” ile ölür; bu cihana âmâ gelip âmâ gider.
Mânevî terbiyeyi almak, mârifetullaha ermek, nefsi ıslah eylemek, kötü huylardan kurtulup ahlâk-ı hamîdeye sahip olmak için o mürşid-i kâmile teslim olmak, hürriyetlerini yitirmek, şahsiyetini kaybetmek değildir; bilakis hakikî hürriyete kavuşmak, nefse esir olmaktan, şeytana kulluk etmekten kurtulmak, muazzam ve muhteşem bir şahsiyet kazanmak demektir. Ölmeden önce ölmek, yepyeni, dipdiri, pırıl pırıl bir hayata sahip olmaktır.
Hasta, kendisini tedavi eden tabibe elbette tamı tamına itaat etmeli, tavsiyelerine harfiyen riayet eylemelidir. Sahâbe-i kirâm Resûlullah’a mutlak olarak bağlanmışsa fena mı yapmıştır? Yoksa Allah’ın rızasını mı kazanmıştır? Tarikati, tasavvufu, ilm-i ledünnü bilmeyenler, aslında şeriatı da tam bilmiyor demektir. Bu denli haddini bilmezler, kırık dökük Arapça ve yarım yamalak ilimle hem kendilerini tehlikeye atıyor, hem de halkı yanıltıp kandırıyorlar. Bazı âyetleri ileri sürüp aynı konudaki diğer âyetleri göz ardı etmek ne büyük gaflet ve cehalettir! Allah ıslah etsin!
Asrın moda olan sapık görüşlerini ve tarihin Ehl-i sünnet dışı, yanlış ve bayat fikirlerini ısıtıp ısıtıp halkın önüne sürenler, eğer felaketten kurtulmak istiyorlarsa biraz da ehl-i basiret ve ehl-i hakikat ve ehl-i mârifetin mübarek kitaplarını okusunlar; kibir ve ucubu, cidal ve inadı hemen terk etsinler ki bu kötü huylar hicâb-ı tevfîk-i ilâhîdir.
Din düşmanları İslâm’a saldırabilir; ama müslümanım diyenlerin, onların safında yer almaları akıl alır bir iş değil! Allah cümlesini nevm-i gafletten ikaz eylesin!
Yâ Rab! Cümle ümmet-i Muhammed’e hakkı hak olarak görüp, ona uymayı; batılı batıl olarak görüp ondan korunmayı nasip eyle! Bizi sevdiğin, razı olduğun kulların zümresinden ayırma!
*