Çoğumuz, ilim ve teknolojinin muazzam ve muhteşem başarılarına şahit olmaktayız: İnsanoğlu artık havalarda rahatlık ve süratle uçuyor, dünyanın her yanından anında haber alabiliyor; okyanusları, fezaları fethediyor; müthiş aletler, akla durgunluk veren cihazlar kullanıyor, çok zor işleri kolaylıkla başarabiliyor. İlerlemiş ülkeler, ilim ve teknolojiyi kendi menfaatlerine çok güzel kullanıyor, kendilerine nisbeten geri ülkelere de ancak istedikleri kadarını ve de çok pahalı olarak satıyorlar. İlimde geri kalmış ülkeler onların her yönden mahkûmu ve zebunu oluyor. Süper devletler isterlerse, karşılarındakilere her türlü haksızlık ve zulmü pervasızca icra ediyor, kimse onlara hesap soramıyor; çünkü çok gelişmiş silahları, geniş ve disiplinli teşkilatları, şeytanî zekâ ve usulleri var. Kendilerini yormadan, mahvetmek istedikleri ülkelerde karışıklıklar, fitneler, iç harpler çıkartabiliyor, halkı birbirlerine kırdırıyor, ülkeleri fesada boğuyorlar.
Gelişmiş ilim ve teknoloji, vicdansız ve imansız zalimlerin elinde ne korkunç bir silah!
Bugünkü süper devletlerin diğer korkunç ve fecî tarafları, maalesef İslâm’ı kendilerine rakip, hasım, düşman ve hedef seçmiş olmaları!
Bu, çok mühim bir husus; bunun üzerinde her mü’min ve müslüman çok büyük bir titizlikle durmalı.
Bu bir vehim, hayal, faraziye ve tahmin değil! Onların devlet adamları, alimleri, papazları ve matbuat tarafından açıkça söylenen, toplantılarında müzâkere edilen, yazılan çok acı, çok katı, bizim istikbalimiz için çok tehlikeli bir hakikî hadise! Birçok ülkede kuvveden fiile çıkarılmış, uygulamasına geçilmiş, icrasına başlanmış bir ciddi niyet ve plan. Bosna, Cezayir, Çeçenistan, Keşmir, Orta Doğu olayları bu çirkin ve zalim kavramın su üstüne çıkan, görünen tezahürleri! Bütün diğer İslâm ülkelerindeki sosyal ve ekonomik karışıklık, sarsıntı, darbe ve çelmelemeler ise su altındaki, sinsi uygulamaları!
Açıktan açığa veya gizliden gizliye, sinsi sinsi, hain hain, İslâm ve müslümanlar mahvedilmek ve yeryüzünden silinmek, yok edilmek isteniyor.
O halde, müslümanlar bu büyük tehlike ve felakete karşı iş işten geçmeden çok acil tedbirler almalıdır.
Bu İslâm düşmanı, gaddar plan Türkiye’de de hâlen uygulanmaktadır:
Doğu ve Güneydoğu’daki terör; Alevî-Sünnî çatıştırmaları; aydın-yobaz, ilerici-gerici, devrimci-tutucu, Kemalist-antikemalist, ateist-dindar, mekşufe-mesture, başı açık-başörtülü vs. çekiştirmeleri; mafya faaliyetleri; muazzam rüşvet ve suistimaller; devleti zayıflatan, ekonomiyi mahveden uygulamalar; siyasî, idarî ve adlî hafiflik, hıyanet ve kepazelikler; ahlâk dejenerasyonu; fuhşu, içkiyi, kumarı, esrarı, gayr-i meşrû keyfi ve zevki yaygınlaştırma icraatları vs. hep bu menfur planın şuurla ve suikastla, haince uygulanan parçalarıdır.
Biz müslümanız, Allah’tan korkuyor ve O’na iyi kulluk etmek istiyoruz. Tüm insanlara karşı iyi duygular besliyor, hizmet etmek, faydalı olmak, hayır hasenât yapmak amacını güdüyoruz; ama düşmanlarımız dinimize, canımıza, vatanımıza, milletimize kastediyor, bizi kahretmek, vatanımızı parça parça parçalamak, yer altı ve yer üstü servetlerimizi aç kurtlar ve yağlı domuzlar gibi yemek, yağmalamak istiyor; her gün yüzlerce, binlerce kardeşimizin ölüm haberiyle, şehir ve köylerimizin yakılıp yıkılmasıyla ilgili acı acı haberlerle karşı karşıya geliyoruz; bağrımız hûn oluyor, yüreğimiz parçalanıyor, dünyamız kararıyor.
Savunmak ve korunmak, en acil, en mâkul hakkımız, ödevimiz ve görevimiz değil mi? Daha neyi bekliyoruz?
Allah (celle celâlüh) körlerin gözünü açsın; uyuyanları nevm-i gafletten ikaz buyursun; cahil ve gafilleri ıslah etsin; hain ve zalimleri “Kahhâr” ismi ile kahreylesin; yolunda canla başla hizmet veren, ihlaslı, uyanık, mücahid müslümanları nusretiyle teyit ve takviye ederek, mansur ve müeyyet, galip ve muzaffer kılsın, âmîn bi-hürmeti seyyidi’l-mürselîn Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebi’ahû bi-ihsânin ilâ yevmi’d-dîn.
*