11 Cemaziyelahir 1442 | 24 Ocak 2021
 
89CADE1A-BFD6-47AF-AA5E-7FAB6EDCDDBC
Üye Girişi | Üye Ol
  • ANA SAYFA
  • KUR'AN-I KERİM
    • Okuyun
    • Dinleyin
    • Bilgilenin
  • SON PEYGAMBER
  • TASAVVUF
    • Tasavvufa Dair
    • Yolumuzun Esasları
    • Hatm-i Hacegan
    • Evrad-ı Şerif
  • M. ZAHİD KOTKU (RH. A.)
    • Hayatı
    • Fotoğrafları
    • Kitapları
    • Sohbetleri
  • M. ES'AD COŞAN (RH. A.)
    • Hayatı
    • İslam Anlayışı
    • Tasavvuf Anlayışı
    • Hizmet Anlayışı
    • Kitapları
    • Başmakaleleri
    • Sohbetleri
    • Fotoğrafları
    • Anma Programları
  • M. NUREDDİN COŞAN
  • SIK SORULAN SORULAR

  • Soru-Cevap
    • Sık Sorulan Sorular
Soru-Cevap > Sık Sorulan Sorular

SATIŞ VE KAR İLE İLGİLİ KONULAR



 

SORU: İslâm dini kâr için bir sınır getirmiş midir?

CEVAP: İslâm dini kâr için bir sınır getirmemiş, yüzde şu veya bu kadar kâr edilecek diye bir kayıt koymamıştır. Arz ve talebe bırakmıştır. Ancak İslâm dini, güzel ahlâk ve takvayı emretmek ve yasakladığı hile ve fahiş fıatın önüne set çekmekle bunun hududunu göstermiş oluyor. Bununla ilgili Peygamber'in şu sözlerini dinleyelim: "Din nasihattir". "Sizden biriniz, kendi nefsi için arzu ettiği şeyi mü'min kardeşi için de arzu etmedikçe imân etmiş olmaz". "Bizi aldatan bizden değildir". Fahiş bir fiyatla malı satıp müslümanları aldatmak lanetin inmesine vesile olduğu gibi, halkın muhtaç olduğu şeyleri piyasaya sürüp normal bir fiatla satmak da rahmetin nüzulüne sebebdir. Devletin, satılık metâın fıatını, narh koyup tayin etmesi dinen doğru değildir. Fıkıh kitapları bunun mekruh olduğunu kayd ediyorlar. Peygamber (sa.) in zamanında bir ara eşyanın fıatı yükseldi, bunun üzerine ashabın bir kısmı: "Ey Allah'ın Resulü! Eşyanın fiatını tesbit buyur" dediler. Peygamber (sa.) bunlara cevaben şöyle buyurdu: "Fiatı tesbit eden, rızkı daraltıp genişleten, rızkı veren Allah'tır. Sizden hiç biriniz ne kan ne de mal haksızlığı hususunda benden bir şey istemeden Allah'a kavuşmamı umarım". Ancak piyasa ile oynayıp ticaret düzenini bozan olduğu takdirde zarurete binâen devlet müdahale edip eşyanın fıatını tesbit edip kâr için bir hudut çizebilir.

 

SORU: Peruk satmak ve onu takmak caiz midir?

CEVAP: Peruk denilen takma saç, insanın saçından yapılmış ise kesinlikle haramdır. Onu satmak, satın almak haram olduğu gibi takmak da haramdır. Çünkü insan değerli bir varlıktır. Mübtezel bir hale getirilip onun saçını veya herhangi bir uzvunu "zaruret olmadıkça" satmak ve kullanmak haram olur. Peygamber (sa.) “Allah saçına saç ekleyen ve eklemek isteyen kadınlara lanet etmiştir” buyuruyor. Ancak peruk deve tüyünden, naylondan veyahut suni herhangi başka bir şeyden yapılmışsa onu takmakta beis yoktur. Hakkında hiç bir şey vârid olmamıştır. Meselâ: Adamın başı keldir. Manzarası pek iyi görünmüyor. Çirkinliğini kapatmak için böyle suni bir peruk takmakta ne sakınca vardır. Hadîsin lanetlediği şey kadının saçına insan saçını eklemektir. Ama insan saçı olmazsa beis yoktur. Meselâ bir kadının saçı kısadır ve saçına deve tüyünden ilâve edip örgülerini çoğaltırsa asla günah sayılmaz.

 

SORU: Birçok zaman radyo ve televizyonlar hasta için “kan vermek isteyenlerin filân hastaneye baş vurması rica olunur” diye ilân ediyor. Kan vermek istiyen kimse de hastaneye gidip para mukabilinde kanını satıyor. Böyle bir satış caiz midir? Kan, süt gibi akrabalık bağı oluşturur mu?

CEVAP: Tıbbın beşeriyete getirdiği büyük hizmetlerden biri de sağlıklı bir insanın kanını hasta bir insana nakledip, onun kan ihtiyacını karşılamak yolunu bulmasıdır. Gıda ve suya muhtaç olan kimseye yardım etmek lâzımdır ve büyük bir ibâdet olduğu gibi kana muhtaç olan kimseye de kan vermek lâzım ve büyük bir ibâdettir. Ancak gıda maddeleri ve su para ile satılabilir. Ama insan değerli ve mükerrem olduğundan onun cüzü sayılan kanı para ile satılmaz. Teberru edilir, satılması haramdır. Hasta olan kimse zarurete binâen satın alsa vebala girmez. Kan ve süt gibi akrabalık meydana getirmez. Çünkü Kur'ân-ı Kerim neseb akrabalığından başka sadece iki akrabalık kabul ediyor. Birincisi süt akrabalığı, ikincisi evlilikten meydana gelen akrabalıktır. Kendisine kan verilen kimse ile -iki yaşından küçük de olsa- kendisine kan veren kimsenin arasında hiç bir akrabalık bağı meydana gelmez. Zarurete binâen bir hastaya müslüman bir kimsenin kanını vermek caiz olduğu gibi bir gayr-i müslimden kan alıp ona vermek de caizdir. Aynı zamanda bir kadın hasta olan kocasına da kan verebilir ve hiç bir sakıncası yoktur.

 

SORU: Devlet memleketimizde hazineye ait araziyi yurttaşlara dağıttı ve yirmibeş yıla kadar satışını yasakladı. Böyle olmakla beraber bazı kimseler gayr-ı resmî olarak arazilerini satmaktadır. Dinen böyle bir satış caiz midir?

CEVAP: Söz konusu olan arazi vatandaşlara temlik edildiği için yapılan satış akdi sahih sayılır. Çünkü alış ve veriş icap ve kabul ile tamamlanır. Vatandaşların maslahatı için konulan satış yasağına muhalefet etmek güçlüklere sebeb olmakla beraber, akdin bozulmasına sebeb değildir. Tapu meselesinin de akitle ilgisi yoktur. Bu sene tapu verilmezse on sene, yirmi sene sonra verilebilir.

 

SORU: Kaçakçılık yapmak ve kaçak malı satın almak caiz midir?

CEVAP: Kaçakçılık yapmak yâni dış memleketlere kaçak eşya götürüp getirmek birkaç yönden sakıncalıdır. Kaçakçılıkla uğraşan kimsenin işini yürütebilmesi için ilgililere rüşvet vermeye mecbur kalacağına hiç şüphe yoktur. Rüşvet ise haramdır. Veren de mel'un, alan da mel'undur. 1-Kaçakçılıkla uğraşan kimsenin mal ve cam tehlikededir.1950'lerden evvel ve sonra doğu ve güneydoğu hudut illerinde onbinlerce vatandaş kaçakçılık uğrunda büyük servetlerini verdikleri gibi Suriye, Irak ve İran hudutlarında canlarını da verdiler. Nice cenazeler de mayın tarlalarında havaya uçtu. Servetlerin heder olmaması için kumarı yasaklayan din, elbette daha beter olan kaçakçılığı da yasaklayacaktır. 2-Kaçakçılık müslümardara büyük zarar veriyor, malını, parasını taşraya sevk ettiriyor. Binaenaleyh, kaçakçılık yapmak caiz olmadığı gibi kaçak malı satın almak da doğru değildir. Ancak satış batıldır da denilemez.

 

SORU: Masiyete yardım etmek masiyet olduğuna göre şırayı şarap fabrikasına satmak caiz midir?

CEVAP: Şarabı yapan fabrika veya imalathane sahibi müslüman olduğu takdirde şırayı şarap yapmak üzere ona satmak caiz değildir. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: İyilik ve takva üzere yardımlasınız. Günah ve haddi aşmak hususunda yardımlaşmayınız. Ama müşteri müslüman olmazsa, îmâm-ı Âzam'a göre ona satmak caizdir. Çünkü masiyet bizzat şıra ile kâim değildir; yâni şıra bilfiil müskir değildir. Onun için ona satmakta beis yoktur. Türkiye'de şarap fabrikasının sahibi şahıs değil, dinî esaslara dayanmıyan lâik devlet olduğu için İmâm-ı Âzam'a göre devlete satmakta beis yoktur. İmâmeyn ile diğer mezheplere göre alıcı müslüman olmasa da ona satmak haramdır. Müftebih İmam-ı Âzam'ın görüşü değil, cumhurun görüşüdür. Yine müslüman bir kimsenin, müslüman olmayan bir kimse için ücret mukabilinde şarap taşıması veya domuzlan otlatması, İmâm-ı Âzam'a göre caizdir. İmâmeyne göre caiz değildir.

 

SORU: Radyo ve televizyon ticareti yapmak caiz midir?

CEVAP: İslâm hukukçularının çoğu; tanbur, ud ve kemence gibi saz aletlerinin yapılmasını yasakladığı gibi çalınmasını ve dinlenmesini de yasaklamıştır. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: "İnsanlardan bazıları Allah yolundan saptırmak için boş sözleri satın alırlar". İbn-i Abbas ve Hasan el-Basri "lehve'l-hadîs" kelimesini saz ve oyunlarla tefsir etmişlerdir. Peygamber (sa.) şöyle buyuruyor: Benim ümmetimde (erkekler için) ipek, içki ve saz âletlerini helâl sayacak kimseler olacaktır. İbn-i Hacer, Ebu'l-Abbâs, el-Kurtubî, Ebu'1-Feth ve Râzf gibi zevatın dediklerine göre bu hususta icmâ-ı ümmet vardır. İbn-i Hazm gibi bazı kimseler bu hususta muhalefet etmiş ise de sözüne güvenilmez. İbn-i Hacer, İbn Hazm için "ehli bidat ve dalâlettir" demektedir. Binaenaleyh saz aletlerini satmak ve satın almak haramdır. İmâm-ı Âzam'a göre satış batıl değil, diğer ulemâya göre batıldır. Radyo ve televizyon meselesine gelince bunlar farklıdırlar. Şöyleki radyo ve televizyon bizzat saz aleti değiller. Bunlar, şerre alet olabileceği gibi, hayra da alet olabilirler. Yani bunların helâli helâl, haramı haramdır. Şayet televizyon veya radyo müşterisinin kesin olarak onları haramda ve İslâm'ın kabul etmediği şeylerde kullanacağı biliniyorsa ona satmak haramdır. Yoksa Kur'ân-ı Kerîm'i ve haberleri dinlemekte ve İslâm'ın mubah kıldığı şeylerde kullanacağı biliniyorsa ona satmakta beis yoktur. Yalnız şunu ifâde etmek gerekir ki, televizyon ve radyo ticaretini yapmak caiz değildir desek işi halletmiş olmayız. Ali onun ticaretini yapmazsa Veli onu yapacaktır. Şuna ve buna televizyon alma demekle bu işin önüne geçemeyiz. Yapmamız gereken başka bir şey vardır. Varlığımızı ve müslüman olduğumuzu gösterip milletin ahlâkını bozan ve İslâm dinine ters düşen, hatta Hıristiyanlık ve kilise propagandası yapan neşriyatın önlenmesi için ilgililerle temas etmek ve bu milleti manen yok etmeye çalışan zihniyeti ortadan kaldırmak için çaba göstermemiz lâzımdır.

 

SORU: İslâm dinine aykırı, küfür ve dinsizliği medh eden kitapları alıp satmak caiz midir?

CEVAP: İslâm dinine aykırı küfür ve dinsizliği medhedip yayan kitapları alıp satmak haramdır. Bir kimse menfaat için bu işi yapıyorsa günahkâr olduğu gibi, kazancı gayr-i meşru bir yol ile elde ettiği için haramdır. Bir gün tevbe etmek isterse de o gayr-i meşru malı fakirlere tasadduk etmeye mecburdur. Yoksa, büyük bir vebal altında kalır. O kitapların muhtevasına inanıp, severek alıp satıyorsa zaten mürted sayılır. Bunun için kitapçı, alıp sattığı kitabın muhtevasını bilecek. İslâm'a ters düşüp düşmediğine çok dikkat edecektir. Nevevî: "Hadîs, fıkıh ve faydalı şeyleri ihtiva eden her kitabı alıp satmak caizdir. Ama küfür kitaplarını satmak caiz değildir, haramdır" diyor.

 

SORU: İhtikâr ne demektir?

CEVAP: İhtikâr, şiddetli ihtiyaç olduğu bir zamanda gıda maddesini satın alıp kıymeti daha fazla artsın diye onu hapsetmektir. Şer'an haramdır. Allah'ın Resulü onun hakkında şöyle buyuruyor: “Kırk gece kadar insanların yiyeceğini hapsedip ihtikâr eden kimse Allah'tan (onun rahmetinden) uzaktır. Allah da ondan beridir. Bir mahalle halkı içinde az bir kimse bulunsa Allah'ın zimmeti o mahalleden beri olur” (el-Hakim). Ebû'z-Zenad, Sa'id bin Müseyyeb'e dedi ki: Senin tarafından bana ulaşan habere göre Peygamber (sa.) şöyle buyurmuştur: “Medine'de ancak, günahkâr olan kimse ihtikâr eder.” Halbuki sen bizzat bu işi yapıyorsun. Bunun üzerine Sa'id dedi ki: Peygamber (sa.) bu ihtikârı yasaklamadı. Yasakladığı ihtikâr, kişinin satılık malı, fiyatı yüksek olduğu bir zamanda pazara getirip yüksek bir fiatla satmaya kalkışmasıdır. Ama fiat düşük olduğu bir zamanda satılık malını getirir, başkası da onu satın alır, yanında tutar ve halkın muhtaç olduğu bir zamanda piyasaya sürerse ihtikâr sayılmaz. İmâm-ı Gazalî'ye göre ihtikâr, gıda maddesinde câri olduğu gibi, meyvede de câridir. Ebû Yûsuf a göre; yiyecek, giyecek gibi insanın muhtaç olduğu her şeyde câridir. Şiddetli ihtiyaç yok, piyasa bolluğu varsa gıda maddelerini stok etmekte beis yoktur.

 

SORU: Bir kimse mahsulünü şimdi değil, başka bir zamanda satmak gayesiyle saklarsa muhtekir sayılır mı?

CEVAP: Bir kimse kendi mahsulünü şimdi değil ilerde satmak gayesiyle hapsederse muhtekir sayılmaz. Ancak devlet şiddetli ihtiyaç karşısında müstahsilin muhtaç olduğu miktarı kendisine bırakmak şartıyla kalanı zorla ondan alıp muhtaç olan kimselere para mukabilinde satabilir.

 

SORU: Bir kimse evini meselâ bir milyon liraya satar ve parasını almadan önce yüzde yirmi nisbetinde parada develüasyon olursa bu alışverişin durumu nasıl olur?

CEVAP: Bir ülkede altın ve gümüş değil, kâğıt veya tunç para tedavülde bulunursa onunla alışveriş yapmak tabiidir. Fakat soruda zikredilen durum vaki olursa yâni birisi meselâ evini bir milyon liraya satar ve parasını almadan evvel yüzde yirmi nisbetinde develüasyon olursa, İmam-ı Âzam'a göre her ne kadar bedel değer kaybedip, bir milyon, sekizyüzbin hükmüne iniyorsa da alışveriş sahihtir ve satıcı bir milyondan başka bir şey de hak etmez. Şafiî mezhebi de böyledir. Ebû Yûsuf a göre ise. alış-veriş vaki olduğu günde bir milyon liranın değeri ne ise evi satan da o kadar hak eder, müfta bih bu kavildir. Ama misâlimizde para yürürlükten kaldırılırsa İmam-ı Azam'a göre alış-veriş batıl olur. İmâmeyn'e göre batıl olmaz. Ama Ebû Yûsuf a göre alış-veriş vaki olduğu gündeki kıymeti ne ise onu hak eder. Muhammed'e göre, yürürlükten kaldırıldığı günün son anında değeri ne ise onu hak eder.

 

SORU: Madeni veya kâğıt paranın bozdurulup birbiriyle değiştirilmesi caiz midir?

CEVAP: Bazı İslâm hukukçularına göre, altın ve gümüş olmayan paranın bozdurulup birbiriyle değiştirilmesi caizdir. Çünkü para, altın ve gümüş olmadığı takdirde emtia hükmündedir. Altın ve gümüş ile onu satmak caiz olduğu gibi kendi cinsinden olan para ile de satılıp değiştirilmesi caizdir. Ancak İmam-ı Muhammed'e göre, altın ve gümüş olmayan para altın ve gümüş yerine kaim olurlarsa altın ve gümüş hükmüne geçiyor ve nıüfta bih de onun görüşüdür. Para ödünç olarak verilse, yani bir taraf peşin ve diğeri ise vadeli olursa fazla olduğu takdirde mutlaka ribadır. O hususta ihtilâf yoktur. Peygamber (sa.) şöyle buyuruyor: "Menfaat celbeden her ödünç ribadır."

 

SORU: Birçok tüccar, satın aldığı malı teslim almadan başkasına satıp devrediyor. Böyle bir satış caiz midir?

CEVAP: Alışveriş akdi -şartlan dahilinde- icâb ve kabul ile tamamlanır. Yalnız müşterinin, metâı teslim almadan başkasına satması haramdır. Şafiî mezhebine göre batıl, Hanefî ulemâsından Ebû Yûsuf a göre fasittir. Yâni ikinci müşteri teslim aldığında alışveriş sahih olur. Bunun için böyle alışverişi yapmamak lazımdır. Teslim ve tesellümde çok zor olursa Şafiî mezhebinde olduğu gibi satın alınan malı teslim almadan satışını caiz gören Malikî mezhebini taklit etmek mümkündür.

 

SORU: Memleketimizde ve özellikle güneydoğu bölgesinde buğday ve fıstık gibi vadeli bir mal üzerine, fiatı düşük saymak suretiyle peşin para verip alışveriş yapıyorlar. Böyle bir muamele caiz midir değil midir?

CEVAP: Vadeli mal üzerine peşin para vermek suretiyle yapılan muameleye selem denir. Satılan şey madum -yok- olduğu için caiz olmaması gerekirdi. Fakat ihtiyaca binaen İslâm dini onu caiz kıldı. (Şafiî mezhebine göre satılan şey madum değildir, mavsuf ve zimmette sabit bir şey üzerine muamele cari olmaktadır.) Selem muamelesinin caiz olabilmesi için aşağıda zikredilen şartlara riâyet etmek lâzımdır.

1-Semen -verilmesi gereken bedel-'in muayyen olması.

2-Mecliste teslim edilmesi.

3-Semen ile müslemün fıhin, altın ve gümüş olmaması; şayet altın veya gümüş üzerine altın ve gümüş verilirse riba olur.

4-Müslem fıhin cinsinin malûm olması.

5-Müslem fihin nevi -meselâ Floransa buğdayı- malûm olması.

6-Müslem fihin ölçü veya tartı itibariyle belli olması.

7-Teslim edileceği zaman ve mekânın belli olması.

8-Müslem fıhin tesliminin mümkün olması gerekir.

Bu şartlardan birisi mevcut olmazsa selem muamelesi caiz değildir. Yalnız bu zamanda yapılan selem muamelesi her ne kadar bu şartlara göre cari oluyorsa da halkı israfa alıştırdığı ve zaruret olmadığı halde birçok şeyleri zaruret olarak telakki ettirdiği için büyük zararlara ehemmiyet vermeyerek peşin para almak gayesiyle mahsulünü çok ucuza satmakta, müşteri de ona acımadan ucuz olarak satın almaktadır. İslâınî adalet, bu zamanda tatbik edilseydi böyle bir muamele aslında mubah da olsa doğurduğu zararlardan dolayı yasaklanacaktı. Çünkü iki üç aylık gibi kısa bir zaman içerisinde mal sahibi ikiyüzbin liralık bir şeyi yüzbine satıyor.

 

SORU: Bir kuruyemişcinin birahane ve meyhanelere mezelik kuruyemiş satması caiz midir?

CEVAP: Kuruyemişcinin sattığı şey mubah olduğundan yapılan satışta bir sakınca yoktur. Onu kâfire de fâsıka da satabilir. Ancak verilen para birahanenin veya meyhanenin gelirinden ödeniyorsa cebe haram para girmiş oluyor. Dolayısıyla böyle birisi aile efradını haram ile beslemiş oluyor. Ancak verdikleri para diğer helâl kazançlardan ise bu satışta hiç bir beis yoktur.

 

SORU: Bir kimse birisinden ödünç -karz-ı hasen- alır, bilâhare borcunu ödemekle beraber bir hediye ikram ederse, hediye riba sayılır mı?

CEVAP: Muhtaç olan bir kimseye yardım elini uzatıp ödünç -karz-ı hasen- vermek sünnet-i müekkededir. Peygamber (sa.): "Bir kimse müslüman bir kimsenin dünya sıkıntılarından birisini giderirse Allah da onun kıyamet sıkıntılarından birisini giderir. Bir kul müslüman kardeşinin yardımında olduğu müddetçe Allah da onun yardımında olur." Ama ödünç, menfaat karşılığında olursa ribâ sayılır. Peygamber (sa.) menfaati celp eden her karz -ödünç-ribâdır buyurmuştur. Yalnız şart koşmadan borçlu olan kimsenin alacaklıya bir hediye ikram etmesinde beis yoktur. Hattâ Şafiî mezhebine göre sünnettir.

 

SORU: Sigorta, Bağkur ve Emekli Sandığından emeklilik maaşını ihtiyaç olmazsa da almak caiz midir?

CEVAP: Maaş ile emeklilik maaşı arasında fark yoktur. Devlet, memuriyette veya başka bir işte çalıştırdığı kimselere maaş verebildiği gibi, maslahata binaen çalıştırmadığı kimselere de maaş verebilir. Hatibi Şirbini şöyle diyor: Öşür ve vergi gibi şeyler vatandaşlardan zor ile almıyorsa, bu mallar birbirine karışıp ayrılmaları mümkün olmadığı ve sahipleri tanınmadığı için artık beytülmale ait olur. Hükümdar ve diğer yetkililer istedikleri vatandaşa onu teberru edebilirler. İbn-i Âbidin de hükümdarın gördüğü maslahata binaen devlet malından istediği kimseye verebildiğini ifâde ediyor. Ayrıca Cassas kâfir hükümdardan mükteseb haklan olması dolayısıyla müslümanlarm maaş alabileceğini misal ve tafsilatıyla açıklamaktadır.

 

SORU: Şarap fabrikasında çalışmak caiz midir?

CEVAP: Şarap fabrikasında çalışmak caiz değildir. Çünkü bu müessese, İslâm'ın kabul etmediği ve kendisiyle amansız bir şekilde mücadele ettiği içkiyi imâl eden bir müessesedir. Burada çalışmak Allah'a karşı gelmek anlamını ifâde ettiği gibi, insanların ruh, akıl ve bedenini ifsâd etmek için çalışmak anlamını da ifâde eder. Bunun için Peygamber (sa.) içki içeni lanetlediği gibi onu yapanı ve meydana gelmesi için çalışanı da lânetlemiştir. Peygamber (sa.) buyuruyor "Allah içkiyi, onu içeni, sunanı, satın alanı, satanı, sıkanı ve kendisi için sıkılmasını isteyeni, taşıyanı, kendisi için taşınanı lânetlemiştir." Şarap fabrikasında çalışmak haram olduğu gibi, İslâm'ın yasakladığı her şeyde çalışıp, yardımcı olmak da haramdır.

 

SORU: Müslüman olmayan bir devletin silâh fabrikasında çalışmak caiz midir?

CEVAP: Müslüman olmayan bir devlete silâh satmak ve silâhı üretip imâl eden fabrikasında çalışmak caiz değildir. Bu hususta ihtilâf yoktur. Çünkü bu silâh, müslümanlara karşı kullanılabilir. Harp meydanında düşmanın safında bulunup müslümanlarla savaşmak ne ise onlara silâh satmak veya silâh imâl etmek de böyledir. Binaenaleyh yurt dışında çalışan vasıflı veya vasıfsız işçilerimiz, durumlarını buna göre ayarlayıp silâh fabrikasında çalışmamaya gayret etmelidirler. Ancak silâh yapmasını öğrenmek gayesiyle orada çalışmakta beis yoktur. Yolkesicilere, anarşistlere silâh satıp yardımcı olmak da aynı şekilde haramdır.

 

SORU: Avrupa ve Amerika gibi müslüman olmayan bir memlekette çalışmak caiz midir?

CEVAP: Müslüman olmayan bir ülkede veya memlekette bir gayr-i müslimin yanında çalışmak caizdir. Haram olduğuna dair hiç bir şey vârid olmamıştır. Hz. Ali (kv.) buyuruyor ki: "Bir gün çok acıkmıştım. Medine avali (mıntıka)'sınde iş bulmak gayesiyle oraya gittim. Yahudi bir kadına rast geldim. Önünde bir toprak yığını vardı. Onu çamur yapmak istediğini tahmin ettim. Bunun üzerine herbir su kovası için birer hurma ile anlaştık ve on altı kova çektim. Ve bu sebeple ellerimin içi kabarıp su toplamıştı. Sonra kadına gittim onaltı tane hurma verdi bana. Bilâhare Peygamber (sa.)'e varıp kendisine haber verdim, o da o hurmadan benimle birlikte yedi". Gayr-i müslimin yanında çalışmak caiz değildir diyen olmuş ise de, sözü senedsiz olduğu için nazar-ı itibâra alınmaz.

 

SORU: Evi içki içip, haç'a tapan bir gayr-i müslime kiraya vermek caiz midir?

CEVAP: Kur'ân, dinî kitap ve silâhtan başka şeyleri gayr-i müslime satmak caiz olduğu gibi; ev, dükkân ve arsa gibi şeyleri de ona kiraya vermek caizdir . İçinde gayr-i meşru şeylerin yapılması buna mâni değildir. Çünkü kiradan maksat oturmaktır. Binayı, meyhane veya muvakkaten de olsa gayr-i müslimler için mabed olarak kullanılmak üzere kiraya vermek caiz değildir.

 

SORU: Bir kimse meşru olmayan bir servet elde ederek birşey satın alırsa, satın aldığı şey mubah saylır mı?

CEVAP: Bir kimse meşru olmayan bir servet elde ederek birşey satın alırsa, yapılan bu muamelede 5 ihtimal vardır:

1)Müşteri önce helâl olmayan elindeki parayı satıcıya teslim ediyor, bilahare onunla o nesneyi satın alıyor.

2)Müşteri elindeki helâl olmayan para mukabilinde bir nesne satın alıyor, bilahare aynı parayı teslim ediyor.

3)Müşteri elindeki helâl olmayan para mukabilinde birşey satın alıyor, bilahare başka bir para teslim ediyor.

4)Müşteri parayı tayin etmeden birşey satın alıyor, bilahare helâl olmayan para teslim ediyor.

5)Müşteri helâl bir para mukabilinde birşey satın alıyor fakat helâl olmayan bir para teslim ediyor.

Ebû Nasr ile Ebû el-Leys diyor ki birinci ihtimal müstesna hepsinde satın alınan şey mubahtır. Yemesinde bir sakınca yoktur. Birinci ihtimâlde ise satın aldığı şeyi tasadduk etmesi gerekir. Kerhi ise. birinci ve ikinci ihtimâllerde helâl değildir, onu tasadduk etmesi gerekir. Kalan ihtimallerde ise helâldir, diyor. Ebubekir de bütün ihtimallerde haramdır, onu tasadduk etmesi gerekir diyor. Ama bunun sözü zayıf kabul ediliyor.

 

SORU: Beş ay sonra tekabül edeceği Türk parasını almak üzere birisine onbin mark ödünç olarak verirse böyle alış veriş caiz midir?

CEVAP: Beş ay sonra tekabül edeceği Türk parasını almak üzere birisine onbin mark ödünç olarak verirse caiz değildir. Çünkü verilecek Türk parasının miktarı belli olmadığı için böyle bir alış verişin yapılması caiz değildir. Binaenaleyh bir kimse başkasına ödünç olarak bir miktar mark verip iyilik etmek isterse verdiği para ne ise onu almak şartıyla versin.

 

SORU: Bizim memleketimizde toprak sahipleri arazîlerini ikiyüzbin, üçyüzbin lira gibi külliyetli bir miktar ödünç vermek şartıyla çiftçilik yapan motor sahiplerine ortakçılığa verirler. Bu hususta dinî bir sakınca var mıdır?

CEVAP: Menfaat karşılığında bir miktar para veya başka bir şey ödünç olarak vermek ribadır. Peygamber (sa.) şöyle buyuruyor: "Menfaati celb eden her ödünç ribadır." Ancak toprak sahibi ticaret veya yatırım yapmak gibi zarurî olmayan iş için değil de, gerçekten muhtaç olduğu için isterse o takdirde dinen bu ödüncü vermek icâb etmemekle beraber verildiği zaman ribâ sayılmaz. Mülk sahibi arazisini ortakçılığa verip akd yaptığı zaman ödünçten söz etmez, iş bittikten sonra çiftçilik yapan kimseden borç para isterse verilen borç ribâ sayılmaz.

 

SORU: Paranın hızla değer yitirdiği enflasyonist ortamda karz-ı hasen suretiyle borç veren kişi satın alma gücündeki parayı geri almak için ne yapmalıdır?

CEVAP: İslâm dini malûm olduğu üzere karz-ı hasene büyük ehemmiyet vermiştir. Peygamber (sa.) şöyle buyuruyor: "Bir kimse müslüman bir kardeşinin dünya sıkıntılarından bir sıkıntısını giderirse Allah da kıyamet gününde onun sıkıntılarından birisini giderecektir. Bir kul, kardeşinin yardımında olduğu müddetçe Allah Teâlâ onun yardımında olacaktır (Müslim). Diğer bir hadîste şöyle buyuruyor: "Bir kimse iki defa bir dirhem karz-ı hasen olarak verirse onun için bir sadaka ecri vardır" (İbn-i Hibân). Malesef bu zamanda hayırsever kimseler azaldığından karz-ı basenin azalmasına vesile olduğu gibi enflasyon daha da azalmasına sebebiyet vermiştir.

Karz-ı hasen vermek isteyen kimsenin mağdur olmaması ve bu kapının açık kalması için birkaç çare düşünülebilir:

1-Karz-ı hasen vermek isteyen kimsenin ödünç isteyene altın vermesi ve istirdad zamanında da altın alması.

2-Borç isteyene, piyasadaki normal fiyatla ticari birkaç meta vermesi.

3-Sakıncası yoksa ithalat ve ihracat ile meşgul olan veya dışarda çalışan kimse için döviz vermek ve almak.

4-Ebû Yusuf un kavline göre hareket etmek. Yani mevcut paraların değerlerinde meydana gelecek değişmeleri borçların ödenmesinde nazar-ı itibara almaktır. Ancak, İmâm-ı Âzam ve Imâm-ı Muhammed bu görüşü kabul etmedikleri için ihtiyaten bundan sakınmak daha iyidir.

 

SORU: Herhangi bir işe girebilmek için yöneticiyi görüp rüşvet vermek îcâb ederse böyle bir mesele için rüşvet vermek caiz midir?

CEVAP: Herhangi bir işe girebilmek için az olsun çok olsun rüşvet vermek haramdır. Peygamber (sa.) şöyle buyurmuş: Allah (c.c.) hem rüşvet verene, hem alana lanet etmiştir. Böyle bir iş için rüşvet vermek caiz değildir. Rızık Allah'a aittir. O, herkesin rızkını tekeffül etmiştir. Şurada iş sahası bulunmazsa burada bulunur. Rüşvet sadece iki yerde verilebilir:

1-Haksız bir yerde hapis ve işkenceye maruz kalındığında.

2-Malın elden gitmeye maruz kalındığı zaman rüşvet vermek çare ise ona başvurabilir. Veren Allah'ın indinde mesul değildir. Fakat alan Allah'ın lanetine müstahaktır.

SORU: Emeklilik maaşı üzerine faiz eklendiği için helâl mi değil mi?

CEVAP: Devlet, maslahata binâen herhangi bir vatandaşa yardım edebildiği gibi emekli memura da toptan veya aylık halinde yardım edebilir. Bu yardımı maslahata göre azaltır veya çoğaltır. Bu yardım çoğaltılırsa dinen buna faiz veya riba denilmez. Yani İslâm'a göre devlet, memuriyetten ayrılmış olan kimseye emeklilik maaşını vermekle mükellef değildir. Amma isterse az çok verebilir. Başkasına da verebilir.

 

SORU: Oturup, faiz, içki ve kumar gibi haram şeyler hakkında cemaatla konuştuğumuzda hemen cemaat tarafından, "Hocam! Siz bu haramları anlatıyorsunuz, size soruyorum, maaşınız faiz, içki, kumar vesaire kesbi habis maddelerinin birleşmesinden veriliyor. Sonra bankalardan geçiyor, bu da haram değil midir?" sorusuna muhatap kalıyor ve susuyoruz.

CEVAP: Zamanımızda helâl ve haram birbirine o kadar karışmıştır ki İslâm'ın emrettiği şekilde helâl lokma ve hırka bulmak artık mümkün değildir. Hiçbir kimse benim elimdeki mal şüpheden halidir, helâldir, diyemez. Bazı kimseler devletin elindeki mal haram olduğu ve maaş bankadan verildiği için devlet memuru olmak caiz değildir, diyor. Acaba memur olsun olmasın devletin malını yemeyen kimse bu zamanda var mıdır? Çay, kahve ve şeker gibi şeyler devlete ait olan Tekel dairesinden gelmiyor mu? Bu zamanda bunları içmeyen kimse tasavvur edilir mi? Halkın elinde sigara, tuz, para ve benzeri şeyler hepsi devletin malı değil midir? Binâenaleyh bu zamanda şüpheden kurtulmak mümkün değildir. İbn Hacer, Zerkeşî'den naklen şöyle diyor "Haram, hir ülkede umumileşir ve helâl nadiren bulunursa, ihtiyaç nisbctine göre ondan istifade etmek caizdir. Yalnız böyle bir zamanda bize düşen vazife bilfiil harama girmemektir.




iskenderpasa.com Hukuki Şartlar | İletişim Yardım | Site Haritası
Copyright 2014 Avustralya MEC Topluluğu All Rights Reserved. Sık Kullanılanlara Ekle | Tavsiye Et