İslâm dini lehinde ve aleyhinde münakaşa ve mücadeleler bakımından çok hareketli günlerdeyiz. Bizce mâlum bazı odaklar ve bazı basın organları gizli bir ittifak yapmış gibi görünüyor. Türk ve müslüman adı taşıyan bazı sözde aydınlar çeşitli kollardan hücum halindeler. Kur’ân-ı Kerîm’in sarih emirlerini, dinimizin değişmez ve asil hükümlerini hedef almış, yoğun bir sataşma ve saldırı. Ahlâk dışı müstehcen neşriyat rekor seviyede... Bir yandan sapık reformist düşünceler ile dindarlar yoldan çıkartılmaya çalışılırken, diğer yönden dinin temelleri sökülmeye uğraşılıyor. Kimi çıkmış, halkımızı domuz beslemeğe, haram olan domuz etini yemeye teşvik ediyor; kimi kadınların aybaşı hallerinde, o hasta durumda ailevî münasebet yasağımızı çiğnetmeye uğraşıyor; kimi bizim âdâb-ı muâşeretimize dil uzatıyor; kimi de sevgili Peygamberimizin hikmet dolu hadîs-i şerîflerini, karikatürleriyle güya tezyife yelteniyor... Ne büyük cüret ve kabalık!
Bizim şanlı bir tarihimiz, şerefli ve zarif bir kültürümüz, eşsiz bir maddî ve mânevî medeniyetimiz vardır. Aramızdan türeyen bazıları, sanki ezelden beri Avrupalı, Frengi meşrepli, kâfir asıllı imişler gibi kendi öz benliğine ters bir yol tutturmuş gidiyor. Aşağılık kompleksi ile kontrolsüz, münakaşasız, tefekkürsüz, tereddütsüz alafrangayı kendine esas kabul etmiş, sosyal ve kültürel kanunlardan habersiz, bize özgü zevklere, asil örf ve âdetlerimize, İslâmî törelerimize, inancımıza, ibadetlerimize sataşıyor. Kör bir inat ve bayat bir alafranga modası, “Garp daima iyidir, Şark hep fena” gibi bir hasta zihniyet...
Artık iyice anlaşılıyor ki üstelik halka yol gösterme iddiasında olan birtakım kalemşorlarımız hiç de iyi yetişmemişlerdir. Yarım asırlık laik millî eğitim, halkımıza şahsiyet verememiş, kendi öz kültür ve medeniyetini benimsetememiş. Bu korkunç bir netice... Bu hastalıktan kendini ancak dinine sarılanlar kurtarabilmiştir.
Bu yarım yamalak saldırgan kişiler hiç de medenî ve centilmen değildir; çünkü velinimeti olan halkının zihniyetine, kanaatine, inancına, kültürel şahsiyetine gerçek saygıları yok; kendi menfaatleri bahis konusu olunca dillerinden düşürmedikleri “din ve vicdan hürriyeti”ne içten inanıp onu benimseyememiş; dindarlara karşı baskı unsuru olarak kullanmaya alıştıkları demokrasi ve laiklik sadece lafta ve nazariyatta kalıyor.
İkincisi: Bu beyzâdeler, dinî konularda fevkalade cahil kalmış, çağ dışı duruma düşmüşler. Dünyanın modern ülkelerinde yapılan yeni İslâmî araştırmaları, fikir tarihindeki yeni gelişmeleri bilmiyorlar. Yakınlarda İslâm’ı seçen büyük çağdaş mütefekkirleri duymamışlar galiba.
İntisap ettikleri Batı medeniyetinde bira, içki, faiz, sigara, domuz eti... aleyhinde modern çalışmalar var. Batı günden güne İslâm’a yaklaşırken bizimkiler neden tersine tersine giderler bilmem!
Gelelim biz müslümanlara!
Artık şu koparılan yaygaralar, çıkartılan şirret şamatalar, döndürülen dolaplardan ibret almalı, uyanmalıyız. Eğitimin, öğretimin, telkinin, propagandanın, basının, gazetenin, mecmuanın önemini, hükümetleri sarsan, bakanları düşüren gücünü görmek, sesimizi duyurmak için bu sahaya gereken önemi vermek zorundayız.
Bir avuç insan; halkına, milliyetine, ecdadına, inancına ters düşmüş bir avuç izansız yarı münevver, bir kaşık suda fırtına koparıp, büyük gerçekleri çarpıtıp efkâr-ı umûmiyeyi şaşırtabiliyor.
Bazı teröristlerin ellerinde büyük malî imkânlar, geniş propaganda vasıtaları var; doğruyu eğri, eğriyi doğru; iyiyi kötü, kötüyü iyi gösterebiliyorlar. Bilimsellik ve modernlik maskesi kullandıkları için büyük kitle bunlara kapılıyor, gerçeği görenler ise biraz hayret, biraz da ibretle onları seyrediyor, âkıbetlerini gözlüyor, küskün ve suskun duruyor. Biz işin iç yüzünü bilen, gerçeği gören vatan evlatları olarak susmamalıyız. Hakkın ve hayrın söylenmesi gerektiği zaman susmak büyük günahtır; emr-i mâruf ve nehy-i münker dinimizin en önemli farzlarından, bizim en mühim görevlerimizden biridir. Bir de biz konuşmaya başlasak, herkes hangi fikrin ekseriyette olduğunu anlayacak; kötü niyetli ve çarpık zihniyetliler, bu muhteşem kalabalıktan ürkecek, korkup sinecek; olaylardan üzgün ve milletin kendini savunma azminden yese düşmüş hayırhah kişilerin yüzü gülecek, canlarına can katılacak.
İçinde bulunduğumuz hiçbir ortam ve toplantıda kendi öz İslâmî görüşünüzü açıklamaktan, saldırganlara ilmin, mantığın, imanın yolunu göstermekten –Allah aşkına– bir an bile geri durmayınız sevgili okuyucularım; çünkü bu da İslâmî cihadın en asil cephelerinden biridir.
*