Türkiye’de hürriyet ve demokrasi var mı? Bazı ilerici ve dinsizlerin sözlerine, yazılarına bakınca şaşıyorsunuz: Sanki hürriyet ve insan hakları sadece onlara mahsus, bizlere yasak! Bulsalar, müslümana nefes almayı bile çok görecekler! İslâm’ı ülkeden çıkarıp atacak, ülkeyi çıplakların, ahlâksızların, imansızların, vicdansızların, yüzsüzlerin, haksızların, yabancıların eline teslim edecek, sonra hıyanetlerinden memnun, geçip kenara oturacak sırıtacaklar.
Son yayınlanan tesettür, sakal, kız otobüsü haberlerine bakıp kahrolmamak ne mümkün!
Dönmeleri, hainleri, kansızları anlıyoruz ama lafa gelince faziletleri, dindarlığı, memleketseverliği, idealistliği kimseye bırakmak istemeyen, hatta otobüslerle gidip gidip belli bir dergâha bile intisap eden, derviş olan, “Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar müslümanız.” sözünü kendisine slogan seçen siyasî gruptan biri çıkıp da müslümanlarla savaşınca hiç mi hiç anlayamıyoruz.
Benim emekli olduğum İlahiyat Fakültesi’ndeki pek çok İlahiyatçı hoca meslektaşım, o siyasî grubu desteklerdi. Şimdi aralarından türeyen ters rektör, ters dekan, ters profesör, ters aydın ile uğraşmak görevi herkesten önce onlara düşüyor. Lütfen çevrelerine biraz İslâm, iman, Allah korkusu, hesap duygusu hoşgörü öğretsinler. Bir milleti millet yapan unsurların en başında dinin geldiğini, ‘inansa da inanmasa da’ bari ideolojisi icabı saygı göstermesi gerektiğini anlatsınlar, anlamazlarsa önce onlar protesto etsinler, kınasınlar, kendi ayıplarını kendileri temizlesinler.
Yugoslavya’dan Bulgaristan’dan göçmen olarak gelip ülkemizde mevki makam sahibi olanlar burada bizlere Bulgar zulmü kadar feci baskıları nasıl yapabiliyorlar, yâ Rabbi! Bu ne gaddarlık, bu ne izansızlık, bu ne nankörlük!
Komünist ülkeler hariç bütün Batı ülkelerinde dindarlık serbest, herkes istediği gibi inanıyor, tapınıyor, giyiniyor. Hatta bizim müslümanlar o ülkelerde, bizdekinden daha serbest yaşıyor, dini için çalışıyor, toplantı yapıyor. Halbuki % 99’u müslüman olan, demokratik, insan haklarına saygıyı kabul etmiş ülkemizdeki, engelleme ve kısıtlamalar ise hukuk ve insanlık dışı bir görünüm taşımakta. Allah ıslah eylesin!
Size biraz da mukaddes beldelerdeki Ramazan yaşantılarından haber vereyim:
Zaten bu yazımı size elhamdülillah Mekke-i Mükerreme’den, Kâbe’den gönderiyorum. Artık Ramazan’ın son aşrine (son on gün) girdik. Türkiye’den tanıdığım pek çok müslüman kardeşimi burada görüyor, seviniyorum. Mescid-i Haram bir hayli kalabalıklaştı. Bugün okulların bayram tatili de başladığı için önümüzdeki günlerde izdiham daha da artacak gibi görünüyor.
Suudlu kardeşlerimin beğendiğim bir tarafı, sade yaşlılar değil, gençlerin de ibadete gayretli oluşları: Lise ve üniversiteden birçok öğrenci tatilini umre yapmakla, burada itikâfa girmekle değerlendiriyor; gruplar halinde mescitte kalıyor. Kur’an çalışıyor, dinî konuşma ve dersleri dinliyor. Allah bizim ülke gençlerine de gayret versin!
Çeşitli ülkelerden Arap aileleri çoluk çocuk, büyük-küçük topluca Mescid-i Haram’a geliyor, üzerlerinde ihramlar, küçükler kucakta veya omuzlarda, tavaf ediyor, sa’y ediyor, umre yapıyor, teravih kılıyorlar. Dinî hayatın sonsuz zevk ve lezzetlerini, melekler gibi ailece birlikte yaşıyorlar.
Ramazan’ın buradaki uygulaması çok tatlı ve canlı. Münih’ten bir kardeşimle buraya ailece beraber gelmiştik; hayran kaldılar, o kadar ki şimdi buralara her sene gelmeyi temenni ediyorlar.
Onları Arafat’a götürmüştük. Cebel-i Rahme’ye çıktık. Tüm Arafat ovası ağaçlandırılmış, yemyeşil olmuş durumda. İlerde hacda çadıra bile ihtiyaç kalmayacak galiba!
Sonra beraberce, Medine-i Münevvere’ye Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve âlihî ve sellem) hazretlerinin Ravza-ı Mutahhara’sını ziyarete gittik. Muhteşem ve coşkun bir kalabalık Resûl-i Ekrem’in mescidinde gece gündüz ibadet ve taatte! Teravih namazları çok yerde hatimle kılınıyor, herkes memnun ve mest.
Yeniden yapılan Kuba mescidi çok güzel ve zarif olmuş, tatlı bir yeşil renk, hoş bir serinlik, ferah ve aydın bir mekân, çevrede muhteşem hurma bahçeleri. Caminin tüm yazılarını dostumuz bir Türk hattata yazdırmışlardı; eline sağlık pek güzel bir sanatkârlık sergilemiş, çok şahane yazmış.
Sizin anlayacağınız sevgili okuyucularım, herkes harıl harıl sevap kazanmaya, yüce Yaradanımız’ın rızasını elde etmeye çalışıp duruyor. İnşaallah sizler de onlardan geri kalmazsınız.
Ey aile reisleri, çoluk çocuklarınızı iyi müslüman yetiştirmeye çalışınız, onları cehenneme düşmekten korumak sizin göreviniz.
Sevgili anneler, çocuklara dinî duyguları, ibadet sevgisini en iyi siz verebilirsiniz, severek, okşayarak, şefkat yoluyla ve daha çocukluk yaşlarından başlayarak...
Biliniz ki en büyük kazanç yolu, en sevaplı âhiret sermayesi hayırlı evlattır. Çocuklarınızı Allah’ın seveceği şekilde yetiştirirseniz, dünyada da âhirette de çok memnun kalır, çok rahat edersiniz.
Geliniz ülkemizi, milletimizi imandan sonra küfre düşmekten, dinsizliğe sapmaktan, izzetten sonra zillete uğramaktan korumak için var gücümüzle, beraberce çalışalım! Bu uğurda herkes üzerine düşeni en güzel biçimde yapmaya gayret etsin!
*