Bizi müslüman eylediği, sahih bir imana sahip kıldığı, tevfîkât-ı samedâniyyesini bizlere refîk ettiği için âlemlerin Rabbi yüce Yaradanımız’a sonsuz şükürler, hadsiz hamd ü senâlar olsun! En büyük nimet: İslâm; ne muhteşem lütuf: İslâm!
Halkın içindeyiz, çok geziyoruz, yurt içi ve yurt dışını çok gördük; bazı kimseler İslâm’ı bilmiyor, tanımıyor; müslümanlardan ürküyor, korkuyor. Ayrıca İslâm’ın hain ve sinsi, gaddar ve hilekâr, ezelî ve ebedî düşmanları, “bedhah”ları da harıl harıl aleyhte çalışmalar peşindeler... Onun için çok dikkatli olmak, çok iyi ve güzel çalışmak, çok çağdaş usuller kullanmak, çok zarif ve arif, çok faziletli ve hikmetli davranmak... hâsılı İslâm’ı tam ve mükemmel temsil etmek zorundayız.
Maalesef dünyanın birçok yerinde mazlum ve mağdur durumdayız; işte Bosna-Hersek, işte Çeçenistan, işte Doğu Türkistan vs. Hatta bazen kendi öz ülkelerimizde bile düşmanca tavırlara muhatap oluyoruz... İlahî imtihan! Allah (celle celâlüh), sabrımızı, ihlasımızı ölçüyor; kendi yolunda, ne kadar fedakârlık yapabileceğimizi deniyor!
Gelelim son günlerin çok güncel meselelerine:
Bir kısım hain ve zalim basın yayın ile onları kışkırtan ve destekleyenler çok tehlikeli işler yapıyor, ateşle oynuyorlar. Yaptıkları işlerden, uyandırdıkları fitne ve fesatlardan, çevirdikleri entrika ve dolaplardan çok büyük zararlara uğrayabilirler. Arnavutluk olayları onlara ibret olmalı, halkın infial ve galeyanından korkmalılar! Dikkat etsinler, kaç kişi onların yalanlarına aldanıyor, kaç kişi için için kızıp köpürüyor, patlamaya hazır bir bomba gibi müthiş bir sessizlikle kenarda duruyor. Onlar halkımızı iyi tanımıyorlar, çünkü içinde değil, karşısındalar, sahip oldukları imkân ve destekler kendilerini aldatıyor, çok fena aldanıyorlar!
Bunlar hükümete karşı ta başından beri bir garip düşmanlık içindeler. Kurulmasını engellemeye kalktılar; ne yaptılarsa olmadı, kösteklemeyi başaramadılar. Şimdi de yıkmaya çalışıyorlar ama çok gizli, çok dolambaçlı, çok maskeli yollardan... Ramazan’da çok çirkin işler yaptılar, o zaman halkımıza yazdık, ikazda bulunduk. O düzenbazlıklara da aylar önceden hazırlandıkları sonradan ortaya çıktı. Maksatları iktidar ortağını lekelemek, dayandığı müslüman tabanından onu mahrum etmek idi. Silah geri tepti, oyunlar ortaya çıktı, kendileri mahcup oldular.
Şimdi de orduyu ve askeri kışkırtma peşindeler, darbe tahrikçiliği yapıyor, demokrasiyi rafa kaldırtmaya çalışıyorlar, anayasal suç işliyor, kendi idam fermanlarını kendileri imzalıyorlar. Gazetelerde sıralanan çirkin istekleri, kötü niyetlerini çok iyi gösteriyor; demokrasi, insan hak ve hürriyetleri yönünden hepsi birer facia ve felaket! Ne korkunç ve menfur insanlar bunlar ya Rabbi! İnşallah ve muhakkak ki ordu bu oyuna gelmez; çünkü millet buna hiç mi hiç razı olmaz, asla fırsat vermez, kazandığı hak ve hürriyetlerin elinden alınmasına kesinlikle göz yummaz. Emareler ve ibretli olaylar ortadadır. Önce ülke karmakarış karışır; sonra iş, bölgeye yayılır, İsrail’e kadar dayanır; o da yaptıklarına bin kere pişman olur. Zira bu işlerle onun gizli ilişkilerini birçok aydın ve uyanık kişi çok iyi biliyor.
Bu tahrikkâr ve baskıcı gidişin, müslümanları sindireceğini sanan Avrupa ve Amerika’daki gizli merkezler de yanlış hesap yapıyorlar, Türkiye’deki ajan ve uzantıları da...
Müslümanların imanlarıyla, haysiyetleriyle, duygularıyla oynamanın fayda vermediğini Bosna’dan, Çeçenistan’dan anlamadılar mı ki müslümanlar oralarda azınlık halinde iken bile kendilerinden sayı ve silahça kat kat üstün düşmanlara direnebildiler, şimdi İslâm’ın kalesi içinde güç denemeye kalkışıyorlar?
Müslümanlar sulhçudur ama ne dereceye ve ne zamana kadar?
İnşallah şuursuz tahrikçiler hatalarını zamanında farkeder, yanlış hesaptan ve hatalı yoldan vaktinde dönerler, iş işten geçmeden önce!
*