Avustralya Melbourne’de bir işçi kardeşimizin şekeri yükselmiş, hastaneye tedaviye götürmüş, birkaç günlüğüne yatırmışlar. Ben bizzat kendisiyle konuştum; yatırıldığı koğuşta bulunan yaşlı bir İngiliz’e demiş ki:
“Ne yazık! Yaşlanmışsın, belki burada öleceksin; Allahu Teâlâ’nın huzuruna kâfir olarak varacak ve ebediyen cehennemde yanacaksın. Ne olur, bir gayret göstersen, gerçekleri kabul etsen, müslüman olsan, kendini kurtarsan!”
Samimi söz insana tesir eder; adam çok etkilenmiş, hemen kelime-i şehâdet getirmiş, müslüman olmuş ve elbette kurtulmuş.
Tüm semavi dinlerin kaynağı aynıdır sevgili okuyucular, hepsini Allah’ın gönderdiği hak peygamberler getirmiş, insanlığa tebliğ etmiştir. Biz insanlar kardeşiz, taassuba ve inada hiç lüzum yok! Körü körüne eski, köhne ve muharref bir dinde ısrar edip durmak, Allah’ın gazabına uğramak hem de dindarlık yapıyorum sanarak sevmediği bir yaratık durumuna düşmek, âhiretini mahvetmek fevkalade akıl ve mantık dışı!
Allah’ın en son gönderdiği kitabı ve peygamberinin tebligatı bozulmadan günümüze kadar muhafaza edilmiş; geçerli, değerli ve mer’î yegâne din İslâm’dır. Bunu herkes artık iyice biliyor, hatta o dinlerin görevlilerinden bazı araştırıcı bilginler ve insaflı din görevlileri de ifade ve itiraf ediyorlar.
İslâm dini Hz. Âdem’i, Hz. Nuh’u, Hz. İbrahim’i, Hz. Musa’yı ve Hz. İsa’yı ve diğer peygamberlerin hepsini benimsiyor; eski dinlerin kitaplarını aslî ve bozulmamış şekliyle kabul ediyor; tahrif edilmiş kısımlarını da açıkça ve mutlak bir şekilde ortaya koyuyor, hak taraflarını kabul, sadece batıl ve hurafe olan rivayetlerini reddediyor.
O halde gerek yurt içindeki, gerek yurt dışındaki gayrimüslimler, yahudiler, hıristiyanlar, Mecusiler, hindular, budistler, brahmanistler... artık kendi inançlarını dikkatle ve yeniden incelemeli; yirminci yüzyılda akıl, mantık ve ilim dışı, batıl fikirlerden... derhal kurtulmalı, kendi âhiretlerini ve ebedî hayatlarını kurtarmakta, hiç ihmal ve inat göstermemelidirler.
Kabul ediyorum ki herkes kendi dinini doğru sanır; ama acaba ilmî araştırmalar hangisini doğruluyor, önemli olan burası!
Herkes ilmî araştırmaları, incelemeleri kendisine rehber edinmeli! Bunların sonuçlarına tâbi olmalı!
Bendeniz onlara derim ki:
Önce tertemiz yıkanınız; sonra Allah rızası için fakirlere sadaka veriniz, yoksullara iyilik yapıp onları sevindiriniz; sonra en içten ve temiz duygularla kâinâtı yaratan ve yöneten ulu Allah’a yönelip yalvarınız. “Yâ Rabbi! Bana din konusunda yardım et, yanlışlıktan kurtar, gerçekleri göster, ben doğruyu bulmak ve senin sevdiğin kul olmak istiyorum, bana bunu nasip eyle.” tarzında dua ediniz. Biliyorum ki siz samimi iseniz Allah size doğru yolu muhakkak gösterecektir. Çünkü bunun tarihte ve günümüzde pek çok örnekleri mevcuttur.
Yazımı, Almanya’da geçen bir olayla örneklendirmek istiyorum:
Bizim işçi kardeşlerimizden birisi hacca gitmeye karar vermiş, çalıştığı firmanın en yüksek yetkilisinden izin istemiş. Yetkili şahıs;
“Olamaz, sen bize çok gereklisin, izin verirsem işler aksar.” deyince, işçi kardeşimiz;
“Bu benim dinî görevimdir, vazgeçmem mümkün değil; izin verilmezse de gideceğim, işten ayrılmayı ve her türlü zararı göze alıyorum...” diye kesin cevap vermiş. Alman;
“Peygamberinize benim izin vermediğimi söylesen, sorumluluğu bana yüklesen olmaz mı?” demiş; işçi kardeş;
“Senin bu sorumluluğu yüklenmen beni kurtarmaya yetmez. Mutlaka gitmek zorundayım.” deyince Alman çaresiz;
“Peki, öyleyse, güle güle git, ama Hz. Muhammed’e de benden selam ve hürmet arz et.” demiş.
Arkadaşımız anlatmaya devam ediyor:
“Medine-i Münevvere’ye vardım, türbe-i saadeti ziyaret ettim. Tam Efendimiz’in (sas.) şebeke-i saadetinin karşısında muvacehede iken birden aklıma geliverdi, sessizce: ‘Yâ Resûlallah! Almanya’dan geliyorum, fabrikanın yetkilisi filanca şahıs her ne kadar müslüman değilse de sana selam gönderdi, hürmetlerini arz etti.’ diye görevimi tebliğ ettim.
“Sonra Türkiye’ye döndüm. Daha Almanya’ya varmadan, o yetkilinin müslüman olduğunu haber aldım, son derece sevindim ve Allah’ın lütfuna, kudretine, hikmetine hayrette kaldım.”
İşte sevgili okuyucularım, insan iyi niyetini ortaya koyar, edep ve terbiyesini takınır, Allah’a hoş gelecek bir şekilde davranırsa Allah onu mutlaka mükâfatlandırır, gerçekleri buldurur, sâhil-i selâmete çıkartır, dünya ve âhirette bahtiyar eder.
Bütün mesele, kalp temizliğinde ve niyetin halis ve ihlaslı olmasında!
*