7 Cemaziyelahir 1442 | 20 Ocak 2021
 
A257D1D7-A390-443A-A8A7-3ED77B0D1AAE
Üye Girişi | Üye Ol
  • ANA SAYFA
  • KUR'AN-I KERİM
    • Okuyun
    • Dinleyin
    • Bilgilenin
  • SON PEYGAMBER
  • TASAVVUF
    • Tasavvufa Dair
    • Yolumuzun Esasları
    • Hatm-i Hacegan
    • Evrad-ı Şerif
  • M. ZAHİD KOTKU (RH. A.)
    • Hayatı
    • Fotoğrafları
    • Kitapları
    • Sohbetleri
  • M. ES'AD COŞAN (RH. A.)
    • Hayatı
    • İslam Anlayışı
    • Tasavvuf Anlayışı
    • Hizmet Anlayışı
    • Kitapları
    • Başmakaleleri
    • Sohbetleri
    • Fotoğrafları
    • Anma Programları
  • M. NUREDDİN COŞAN
  • SIK SORULAN SORULAR

  • Makaleler
    • İslam Dergisi Başmakaleleri
    • Kadın ve Aile Dergisi Başmakaleleri
    • İlim Sanat Dergisi Başmakaleleri
    • Panzehir Dergisi Başmakaleleri
    • İdeal Yol
Makaleler > İdeal Yol

Ecdadımızda Hocaya Hürmet



9 Ağustos 1978 tarihinde TRT’de Ramazan’ın 4. günü Çarşamba akşamı yayınlanmış konuşma metnidir.

İlerlemek ve yükselmek için hem ilme hem de ahlâka ihtiyaç vardır. Bunlardan sadece birine önem verip diğerini kâle almamak büyük bir hata olur. Tarih boyunca milletlerin felaketleri, devletlerin çökmeleri hep böyle hatalar yüzünden olmuştur. İlmin ihmali gerçekleri zamanında görememeye, yanılmaya ve gerilemeye yol açar. Ahlâkın ihmali ise zulme, haksızlıklara, fitne ve fesada, içtimâî bünyenin bozulmasına, bağların gevşemesine, sayısız maddî ve mânevî hastalıkların zuhuruna sebep olur. İlmi ve ahlâkı birlikte yürüten cemiyetler ise dirlikli başarılı ve mutlu bir hayat sürerler.

Bunun en güzel misallerinden biri Osmanlılar’ın durumudur.

Gerçekten de Osmanlı devletinin ilk devirlerinde cemiyetin her tabakasında, ilim ve ahlâka canlı bir alaka ve içten bir sevgi gösterilmiştir. İmparatorluğun günden güne gelişen maddî, medenî ve içtimâî ihtişamının ve birbirini takip eden askerî zaferlerin temelinde, bu temiz zihniyetten doğan mânevî güçler bulunmaktadır. Daha sonraki asırlarda görülen duraklama ve gerileme ise idarecilerin ilme, dinî duygulara, ahlâka ve ahlâklı alimlere artık önceki kadar değer vermemesi ile başlamıştır. Önceleri söz muhterem alimlerde iken saray ve ordu sadece icraatçı durumundaydı. Daha sonra saray, vezirler, paşalar ve diğer sorumlu, selahiyetli kişiler başlarına buyruk olmuş. Bu devlet erbâbı akl-ı selîmin, olgun kişilerin kontrolü üstüne çıkmış, idarede mutlak hakimiyet sağlamışlar. Böylece kaba kuvvet ve entrika zamanla dinî, ilmî ve ahlâkî unsurların yavaş yavaş geri plana itilip zayıflamasına yol açmıştır.

İlk devirlerde padişahlar, küçük yaşlardan itibaren bir din aliminin nezaretinde terbiye edilir, dinî ve millî ideolojilere uygun şekilde yetiştirilirdi. Onlar Anadolu’ya niçin geldiklerini, nelere dayanarak hakimiyetlerini sürdürebileceklerini, kendilerini nelerin güçlendirdiğini, dostlarını, düşmanlarını gayet iyi biliyorlardı. Hocalarına hürmet ve riayeti tahta geçtikten sonra da devam ettiriyorlardı. İstanbul fatihi Sultan Mehmed’in hocaları Molla Gürânîler, Akşemseddinler ile olan münasebet ve muamelesi bunun herkesçe bilinen misalidir.

Tarih kitaplarımızda, o devirlerde din alimlerine, hocalara gösterilen hürmet ve itibara dair pek çok rivayet vardır. Biz aşağıda bunlardan, enteresan bulduğumuz birini nakletmek istiyoruz.

Osmanlı alim, mutasavvıf ve şairlerini tanıtan kıymetli bir kaynak olan Hadâ’iku’ş-şakâ’ik adlı eserde,82 II. Murad devri alimlerinden Mevlânâ (Molla) Taceddin’den bahsedilirken şöyle deniyor:

“Hatiboğlu dimekle meşhur ve mezkûrdur. Zamanesinde olan ulemâ-i fazîlet-intimadan Mevlânâ Yegân hazretlerinin hidmetlerine vâsıl olub tahsîl-i fazîlet ve tekmîl-i meziyet eyledi...

“Mevlânâ Taceddin’in mahdûm-ı sa’âdet mahdûmu Mevlânâ Muhyiddin rivâyet eyledi ki:

“Mevlânâ Yegân hazretleri ikdâm-ı azm-i sahîh ve ihrâm-ı hazm-i sâdık ile Mekke-i Müşereffe’ye gider iken kasaba-i İznik’e uğradıkda pederim Mevlânâ Tâceddîn-i İbrahim merâhil-i revâhil-i ikbâl ile istikbâl idüb bir menzil-i bihişt-mümasilde inzâl eyledi. Sünnet-i seniyye-i Nebevîye üzre, emr-i ikrâm-ı dayfı itmâm içün fâzıl-ı merkûm-ı ziyafet eyleyüp kuble-i izâr-ı azârâdan ahlâ ve i’tinak-ı gül-ruyan-ı ra’nâdan eşhâ et’ime-i zîbâ ve nefâis-i na’mâ bezl eyledi...

“Mevlânâ Yegân hazretleri kasaba-i mezkûrede hamâma girüb istifâ-yı hazz eyledikten sonra hurûc elyedikte vâlid-i mâcidim üstadlık hakkını riâyet içün, ol ser-firâz-ı sudûr-ı ulemânın mubârek ayaklarını âb-ı pâk ile gusl idüp leb-i ta’zim ile telsîm ve şifâh-ı tebcîl ile takbîl eyledi... Bu vaz’ın akabinde Mevlânâ Yegân hevlnâk âvâz ile “Bârekallah Mevlânâ Taceddin!” Mısra: Lutf u ihsân u kerem ancak olur, var olasın didi; henüz anın mehâbet-efzâ sadâsı daha kulağımdadır;...”

Kısaca açıklamak gerekirse Molla Taceddin, Molla Yegân’dan tahsil görmüş. Çok seneler sonra hocası hacca giderken hac yolu üzerinde bir merhale olan İznik kasabasına uğramış. Molla Taceddin onu ta uzaklardan karşılamış, cennet misali bir hanede misafir etmiş, çok zengin çeşitler ile süslü ziyafetlerle ağırlamış. Hoca hamama gidip çıkınca Mola Taceddin hocalık hakkına hürmet ederek onun ayaklarına su döküp yıkamış, üstelik derin bir saygıyla ayaklarını öpüvermiş...

Bu parçayı zamanımız talebelerine ithaf ediyoruz.

Osmanlı, ulemaya, hocalara böyle hürmet ettiği için ilerlemiş, maddeten ve mânen yükselmişti. Biz, bu ahlâkı hor görüp bir yana bıraktığımız için bugünkü hallere düştük.

*


Dipnotlar
1. Taşköprizâde, Hadâiku’ş-Şekâik (trc. Mehmed Mecdî Efendi, nşr. Abdülkadir Özcan), I, İstanbul 1989.



iskenderpasa.com Hukuki Şartlar | İletişim Yardım | Site Haritası
Copyright 2014 Avustralya MEC Topluluğu All Rights Reserved. Sık Kullanılanlara Ekle | Tavsiye Et