Hz. Ali keremallahu veche Efendimiz;
el-Mer’ü adüvvün mâ cehilehû. (veya el-mer’ü aduvvun limâ cehilehû.)
“Kişi bilmediği şeyin düşmanıdır.” buyurmuş.202 İnsanlar, gerçekte iyi ve güzel olan bazı şeyleri yakından tanımadığı, iç yüzünü bilmediği için kötü sanır, bunlara hasım olur ve muhalefet eder.
Demek ki beşer olmak, âciz bulunmak dolayısıyle her zaman yanılabiliriz. Bazen doğru sandığımız şeyler aslında yanlış ve hatalı olabildiği gibi yanlış sandıklarımız pekâlâ doğru olabilir. Onun için hemen kızmayalım. Yumuşak, araştırıcı, inceleyici kişiler olalım. Tenkide açık olup karşı fikirleri dinleyelim. Söyleyene değil söyletene bakalım.
İnsan elbette her şeyi bilemez, bilmediği konulara iddialı olarak girmemelidir. “Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.”
Asıl, “bilmediğini bilmektir” soylu bilgi;
Kara tahta, tebeşir ve kenarda bir silgi...203
(Necip Fazıl Kısakürek)
Yine Hz. Ali Efendimiz buyurmuş ki:
Rahimallâhu’mreen ‘arafe kadrahû ve lem yete’adde tavrahû.
“Kendi değer ve selahiyetinin miktarını bilen ve haddi tecavüz etmeyen (çizmeden yukarı çıkmayan) kişiyi Allah celle celâlüh rahmetine erdirsin.”204
İnsanlar arasındaki çekişme ve ihtilafların bir kısmı sırf yanlış anlamadan doğar. Onun için siz de kendinizi zaman zaman kontrol ediniz; doğru sandığınız, peşinden gittiğiniz fikirlerin, bilgilerin aslını, kaynağını araştırınız. Yerleşmiş huylarınızı, şahsi kanaatlerinizi körü körüne savunmayınız.
Niyetiniz Allah’ın rızasını kazanmak olsun ve her şeyiniz dinî, ilâhî bir hakikate dayansın, âyete, hadise, fıkha uysun.
Kişi fikrî münakaşa ve münazaraya, tenkide veya kendini savunmaya nefsânî sebeplerle, kibir, ucub ve benlikle değil, ilâhî ve samimi duygularla girmeli; gerçeği bulmayı ve ona uymayı isteyerek tenkit ederken bile hakaretçi ve kırıcı olmamalıdır.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki:
“Canım kudreti elinde olan Allah’a and olsun ki mü’min arıya benzer. O ki hoş şeyler (çiçek özü) yer, hoş şey (bal) hâsıl eder. Konduğu dalı kırmaz ve hiçbir şeyi bozup fesada uğratmaz.”205
*