30 Şaban 1442 | 12 Nisan 2021
89CADE1A-BFD6-47AF-AA5E-7FAB6EDCDDBC
Üye Girişi
|
Üye Ol
ANA SAYFA
KUR'AN-I KERİM
Okuyun
Dinleyin
Bilgilenin
SON PEYGAMBER
TASAVVUF
Tasavvufa Dair
Yolumuzun Esasları
Hatm-i Hacegan
Evrad-ı Şerif
M. ZAHİD KOTKU (RH. A.)
Hayatı
Fotoğrafları
Kitapları
Sohbetleri
M. ES'AD COŞAN (RH. A.)
Hayatı
İslam Anlayışı
Tasavvuf Anlayışı
Hizmet Anlayışı
Kitapları
Başmakaleleri
Sohbetleri
Fotoğrafları
Anma Programları
M. NUREDDİN COŞAN
SIK SORULAN SORULAR
Soru-Cevap
Sık Sorulan Sorular
Soru-Cevap
>
Sık Sorulan Sorular
DAR-ÜL HARB İLE İLGİLİ KONULAR
SORU: Dârü'l islâm ve Dârü'l Harb ne demektir?
CEVAP:
Yüce İslâm dinine göre yer küresi ikiye ayrılır: 1- Dârü'l İslâm. 2- Dârü'l harb veya Dârü'l küfr. Dârü'l İslâm; müsiümanların feth ettikleri veya ahalisi kendi le müslüman olmuş olan yerdir. Dârü'l harb ise İslâm hakimiyyeti altına girmeyen yerdir. Dârü'l İslâm'ın dârii'l harba dönüp dönmeyeceği hususunda ihtilaf vardır. Şafiî mezhebine göre İslâm hakimiyeti altına bir defa giren bir ülke artık hiçbir surette dârü'l harb olamaz. Ebedi olarak İslâm diyarı kalır. Buna göre daha önce Endülüs. Filistin. Rusya'nın bir kısmı ve Çin gibi müsiümanların eline geçmiş ve bugün istilaya uğramış olan müslüman toprakları İslâm toprağı sayılır. Müslümanlar bunları geri almak için çalışmadıklarından dolayı Allah'ın indinde sorumludurlar. Hanefi mezhebine göre ise dârü'l İslâm, dârü'l harbe dönüşebilir. Şöyle ki Ebû Yusuf ile Muhammed'e göre, bir İslâm ülkesi içinde İslâm ahkâmı tatbik edilmezse dârü'l harbe döner. İmamı Azam'a göre ise bir İslâm ülkesinin dârü'l harbe dönüşebilmesi için üç şartın bir arada bulunması gerekir. Bu şartlar şunlardır: 1-Dârü'l harb ile bitişik olması, 2- İçinde İslâm ahkâmının tatbik edilmemesi, 3- Ahâlisinin emniyet ve güvenliklerinin kalmamasıdır. Daha önce dârü'l İslâm olan bir ülke şayet dârü'l harb ile bitişik olmazsa veya orada İslâm ahkâmı tatbik edilirse ya da ahalinin emniyyeti varsa dârü'l İslârn olarak devam eder.
SORU: Dârü'l islâm ile dârü'l harb arasında ne fark vardır. Bu konudaki hükümler nelerdir?
CEVAP:
Dârü'l harbde zina eden, hırsızlık yapan, içki içen ve kasden birisini öldüren kimse günahkâr olur ve İslâm diyarına gelse de hakkında had ve kısas cezaları uygulanmaz. Ayrıca İmam Ebû Hanife ile Muhammed'e göre bir müslüman, dârü'l harbde gayri müslimlerden faiz alsa ve gâlib geleceğini bilmek şartıyla kumar oynasa da günahkâr olmaz. Fakat Ebu Yusuf a göre faiz ve kumar her yerde haramdır. Şafiî mezhebine göre de faiz ve kumar her yerde haramdır. Bu hususta dârü'l İslâm ile dârü'l küfür arasında fark yoktur. Bir memleketin dârü'l harb olması. Cuma ve Bayram namazına mâni değildir.
SORU: İmamı Azam ile İmam Muhammed'e göre dârü'l harbde gayri müslimlerden faiz almak caiz olduğuna göre; onlardan bir şey çalmak veya onlara ait bir şey görürlerse onu gizlemek caiz midir?
CEVAP:
Pasaport almak suretiyle veya başka bir yol ile dârü'l harbde bulunan bir müslümanın, gayri müslimlerden bir şey çalması veya onlara hiyânet etmesi caiz değildir. Onlardan faiz almanın caiz olmasının sebebi; onlara göre bunun normal oluşudur. Hülâsa İslâm'ı ve müslümanları lekeleyecek hırsızlık ve aldatmak gibi şeyleri yapmak haramdır.
SORU: Bugün Batı Avrupa'da milyonlarca müslümanın yaşadığı göz önüne alınarak ve birçok ülkede de müslü-manların din hürriyetine sahip olduklarını da unutmadan Hollanda, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerin "Dârü'l Harp" veya "Dârü'l Küfür" tarifine girdikleri söylenebilir mi?
CEVAP:
Batı Avrupa'da milyonlarca müslüman bulunsa da yine Dârü'l İslâm değil. Dârü'l Harp'dir. Dârü'l Harp demek, ahalisinin çoğu müslüman olmayıp İslâm nizâmı ile idare edilmeyen ülkedir. Batı Avrupa müslüman ülkelerle barış hâlinde yaşayıp dostluk elini uzatsa ve içinde bir çok müslüman yaşasa da İslâm hakimiyeti altında olmadığına göre oraya dârü'l İslâm denilemez.
SORU: Batı Avrupa bankaları müslümanlardan topladıkları paralan da gayri müslimlerin parasına katmakta ve bu paralar faizle borç verildiğinde nıüsliimanlara da verilmektedir. Diğer bir ifade ile bu çeşit faiz müesseseleri yalnız gayri müslimlere çalışmamaktır. Bu sebeple Avrupa bankalarında para tutmak (faiz alınsın alınmasın) câiz midir?
CEVAP:
Avrupa'daki bankalarda toplanan para. kimin parası olursa olsun, birbirine karıştırıldıktan sonra banka sahibinin zimmetine geçer ve onun malı olur. Bunun için miislümanlann paralan gayri müslimlere verildiği gibi müsliimanlara da faizle verilir, denilemez. Bununla beraber biz Müslümanlara paralarını Avrupa bankalarına yatırsınlar diye tavsiye etmeyiz. Zira İmam Âzam ile İmam Muhammed'e göre yatıranlar faizini alabilirlerse de Ebû Yusuf ile diğer imamlara göre alamazlar.
SORU: Avrupa'da yaşayan bir müslüman için müslümanların bir bankası veya bir finans müessesesi mevcut iken gayri müsiimlerin bankalarını tasarruf için kullanmak İslâm'a uygun mudur?
CEVAP:
Avrupa'da müslümanların bir bankası, veya bir finans müessesi varsa müsjümanların paralarını ona yatırmalarını tavsiye ediyoruz. En azından müslüman olmayan kimselerin bankalarına yatırılmış paraların faizini almaktan doğan şüphe ve ihtilâftan kurtulmuş olurlar.
SORU: Dârü'l Harb, dârü'l İslâm'a ve dârü'l İslâm, dârü'l Harb'e nasıl dönüşür?
CEVAP:
Hanefî mezhebine göre dârü'l İslâm, dârü'l Harb'e dönüşebilir. Yalnız Hanefi âlimleri dönüş şartlarında ihtilâf etmişlerdir İmameyne göre bir İslâm ülkesine küfür düzeni hakim olduğu takdirde dârü'l harbe döner. İmamı Âzam'a göre. bir İslâm ülkesinin dârü'l harbe dönüşmesi için üç şart vardır; üçü bir arada bulunduklarında (Allah korusun) o vasıf ile vasıflanır (dârü'l Harbe dönüşür). Bu şartlar şunlardır: 1- Dârü'l Harb ile bitişik olması, 2- İçinde İslâm ahkâmının tatbik edilmemesi, 3- Ahâlisinin emniyet ve güvenliklerinin kalmaması. Cuma ve Bayram namazlarının hükmü, hiçbir mezhebe göre değişmez. Yani, mesela Cuma namazının bir takım şartları vardır, o şartlar oluştuktan sonra, onun farziyeti terettüp eder. Yer ister dârü'l-İslâm olsun, ister dârü'l Harb olsun, hiç fark etmez, Şafiî mezhebinde Cuma böyle olduğu gibi. her şey böyledir. Yani hiçbir hüküm değişmez.
Ama Hanefi mezhebine göre bazı hükümler değişir; bunlar şunlardır: 1- Dârü'l Harpte içki, zina, hırsızlık gibi haddi gerektiren bir günah veya kısası gerektiren bir katil cinayeti işleyen bir kimse, dârü'l İslâm'a döndüğünde, Şafiî'ye göre ceza ne ise uygulanacaktır. Hanefî mezhebinde ise uygulanmayacaktır. 2- Bir kimse, dârü'l harpte ribevî (faizli) bir akitte bulunsa, İmamı Ebû Hanefî ve Muhammed'e göre caizdir. İmamı Şafiî ile Ebû Yusufa göre caiz değildir. 3- Bir kimse müslüman olup dârü'l Harpten çıkarak İslâm diyarına hicret ederse, zevcesi orada kaldığı takdirde, Hanefî'ye göre boşanır; Şafiî'ye göre ise boşanmaz. 4- Bir kimse dârül Harpte müslüman olur, mal ve servetini bırakarak İslâm diyarına hicret eder; bilahare, müslümanlar dârü'l Harp olan o ülkeyi istilâ ederek malını alsalar, Hanefî'ye göre malı ganimet olur. Şafiî'ye göre ise malı ma'sundur; kendisine iade etmeleri gerekir. 5- Bir kimse, dârü'l Harpte müslüman olur ve orada kalırsa, bir müslim bir zimmî tarafından âmden öldürülürse, Şafiî'ye göre kısas gerekir. Hanefî mezhebinde ise günahkâr da olsa kısas gerekmez. 6- Kâfirler müslümanlara karşı harp ilân edip mallarını ganimet olarak alsalar; sonra müslümanlar güçlenip o ganimeti tekrar geri elde etseler. Hanefî mezhebine göre ganimet olarak dağıtılacaktır. Şafiî'ye göre sahiplerine iade edilecektir.
SORU: Müslüman bir memleket, kâfirlerin eline düşüp, namaz gibi İslâmî şiarı eda edebiiseler de ehli küfrün nizamı ile idare ediliyorlar. Riba muameleleri piyasaya hakim olup gayri ahlâkî adet ve ananeler, yaygın bir hâle gelmiştir. Böyle bir memleketi terk ederek hicret etmek lazım mıdır, değil midir?
CEVAP:
İslâm hukukçuları küfür beldelerini dört bölüme ayırmışlardır:
1- İslâmî şiarın icrası mümkün olmayan belde Böyle bir yerde müslümanların kalarak yerleşmeleri caiz değildir. Hicret edebilmeleri için ne lazımsa yapmaları gerekir.
2- İçinde müslümanca yaşayıp ehli küfüre mukavemetin mümkün olduğu belde Böyle bir beldede yerleşip kalmak ve İslâmî kuvvetlendirmek farzdır. Buradan hicret eden kimse de Allah indinde mesuldür. Zira bile bile ve isteyerek İslâm'ın bir parçasını kâfirlere devretmek büyük bir hıyanettir.
3- İçinde İslâmî şiarın icrası mümkün ise de İslâm'ın yayılması mümkün olmayan ve orada kalmakla İslâm için fayda bulunmayan belde Böyle bir yerde kalmak caiz olsa da hicret etmek daha iyidir.
4- İçinde İslâmî şiarın icrası mümkün olmakla beraber dinin yayılması ve müslüman olmayan kimselerin İslâm'a girmesi umulan belde Bu takdirde böyle bir yerde kalmak gereklidir. Buna göre sorduğunuz sualin cevabı şöyledir: Şayet o memlekette kalmanın müslümanlara ve İslâm'a faydası varsa orada ikâmete devam edip fırsatı gözetlemek lazımdır. Aksi takdirde müslümanlar ekalliyete düşmüş ve gittikçe çark İslâm'ın aleyhine dönüyor ise. o memleketi mümkün ise terk etmek daha iyidir.
iskenderpasa.com
Hukuki Şartlar
|
İletişim
Yardım
|
Site Haritası
Copyright 2014 Avustralya MEC Topluluğu
All Rights Reserved.
Sık Kullanılanlara Ekle
|
Tavsiye Et