30 Şaban 1442 | 12 Nisan 2021
89CADE1A-BFD6-47AF-AA5E-7FAB6EDCDDBC
Üye Girişi
|
Üye Ol
ANA SAYFA
KUR'AN-I KERİM
Okuyun
Dinleyin
Bilgilenin
SON PEYGAMBER
TASAVVUF
Tasavvufa Dair
Yolumuzun Esasları
Hatm-i Hacegan
Evrad-ı Şerif
M. ZAHİD KOTKU (RH. A.)
Hayatı
Fotoğrafları
Kitapları
Sohbetleri
M. ES'AD COŞAN (RH. A.)
Hayatı
İslam Anlayışı
Tasavvuf Anlayışı
Hizmet Anlayışı
Kitapları
Başmakaleleri
Sohbetleri
Fotoğrafları
Anma Programları
M. NUREDDİN COŞAN
SIK SORULAN SORULAR
Soru-Cevap
Sık Sorulan Sorular
Soru-Cevap
>
Sık Sorulan Sorular
ZEKATLA İLGİLİ KONULAR
SORU: Bir kimsenin herhangi bir fabrikada bir veya birkaç hisse senedi bulunsa zekâtını verecek mi, vermeyecek mi verecekse nasıl hesab edecek?
CEVAP:
Bir kimsenin bir fabrikada bir veya birkaç hisse senedi bulunduğunda (nisaba malikse) zekâtını verecektir. Bunun hesabı şu şekilde yapılır. Önce bütün hisse senetlerinin yekun değeri hesaplanacak. Daha sonra, fabrika binası, makina, alet ve bütün demirbaş eşyanın kıymeti hisse senetlerinin yekun değerinden çıkarıldıktan sonra kalan ticaret eşyası, hammadde ve elde mevcut olan para hisse senetlerine bölünecektir. Çıkan meblağ kırka bölünerek zekâtı bulunmuş olur. Başka bir ifâde ile fabrika binası, makinalar ve demirbaş eşya hariç ne varsa hesaplanacak ve hisse senetlerine bölünecektir. Farz edelim; her hisse senedine düşen pay bir milyon ise, her hisse senedinin zekâtı yirmi beşbin liradır. Yalnız hisse senetlerini alan kimsenin gayesi alıp satmak ise yani ticaret yapmak ise değeri ne ise onu hesap edip kırkta birini zekât verecektir. Ticaret şirketlerinin hisse senetleri alış-verişte bugün değeri ne ise hesaplanacak ve zekâtı verilecektir.
SORU: İtimad telkin eden bazı kimseler müslümanların zekâtını toplayıp müstehak kimseleri bulana kadar yanlarında alıkoymaktadırlar. Bunda bir sakınca var mıdır?
CEVAP:
Bir kimse Müstehak kimselere vermek üzere müslümanlarm zekâtını toplayıp muhtaçları bulana kadar yanında bekletirse sakınca yoktur. Yalnız bu kişilerin zekâtlarını birbirine karıştırmaması gerekir. Çünkü karıştırmakla ona malik olur. Verecek olsa da kendi kesesinden vermiş olur. Vermiş olduğu da zekât sayılmaz bir teberru kabul edilir. Ancak karıştırmak için zekât veren kimselerden izin almış ise, veya müslümanların, zekâtlarını kanştırarak müstehak kimselere dağıtım yaptığını bildikleri halde kendisine zekât verirlerse delaleten izin bulunduğundan, caizdir. Şafiî mezhebine göre müslü-manlar zekâtlarını karıştırabilir. Bunda bir sakınca yoktur.
SORU: Bir kimse, müstehak kimselere dağıtmak üzere bazı kimselerin zekâtını yanına alsa, zekât verenin namına malından zekât verebilir mi?
CEVAP:
Hanefî mezhebine göre, bir kimse müstehaklara dağıtmak üzere bazı kimselerin zekâtlarını alıp eve bıraksa, dışarıda iken zekâta müstehak bir kimse bulunca zekât verenin namına yanındaki zekâttan almak üzere kendi malından zekât verebilir. Ama kendine verilmiş zekâtı ihlak etmiş veya zekât helak olmuş ise, yani mevcut olmazsa onun namına malından verdiği zekât zekât sayılmaz.
SORU: Kumar, faiz ve meyhane işletmeciliği gibi meşru olmayan vasıtalarla elde edilen malların zekâtları verilir mi ve bu paralarla hac farizası yerine getirilebilir mi?
CEVAP:
Kumar, faiz ve meyhane işletmekle elde edilen paradan başka helal bir yolla kazanılan bir paraya sahip olamayan kimseye ne zekât, ne de hac farz değildir. Bu kimse fakir sayılmaktadır. Sebebi de elinde gayrı meşru yollarla kazandığı paranın kendisine ait sayılmamasıdır. Bu yollarla elde ettiği paraların tamamını fakirlere dağıtmak zorundadır. Ancak elindeki para veya malın tümü haram olmayıp arasında helal yoldan kazandıkları var ve bu mallar karışmış ise kendisine hem zekât ve hem de hac farzdır. Dolayısıyla meşru olmayan yollarla kazanç sağlayan kimselerin elde ettikleri bu kazancı fakirlere ve mesalih-i amme cihetine harcayarak bir daha bu yolla kazanç sağlamamak üzere tövbe etmeleri gerekmektedir.
SORU: Zekât vermekle mükellef olan kimse borçlusu bulunan bir muhtaca borcunu kapatmak şartıyla zekât verirse caiz olur mu?
CEVAP:
Zekât vermekle mükellef olan kimse, borçlusu bulunan bir muhtaca borcunu kapatmak şartıyla zekât verirse caiz değildir. Ancak şart koşmadan her iki taraf bunu niyet ederlerse verilen şey zekât sayıldığı gibi borç da kapanmış olur. Hatta borçlu olan kimse alacaklıya "benim durumum müsait değildir, bana zekât verirsen ben senin borcunu kapatırım" dese, o da verirse yine caizdir. Çünkü şartlı olarak verilmemiştir. Belki bir teklif vaki olmuştur.
SORU: Öşrü -zekâtı- çıkarılmamış mahsulü satmak veya ipotek etmek caiz midir?
CEVAP:
Öşrü -zekâtı- çıkarılmamış mahsulde alış-veriş gibi bk tasarrufta bulunmak Şafiî mezhebine göre caiz değildir. Çünkü muhtaç olan kimseler bu malda ortak sayılır. Binaenaleyh adı geçen malın zekât miktarında yapılan tasarrufu batıldır. Onu geri çevirmek îcâbeder. Hanefi mezhebine göre de öşrü çıkarılmayan malda tasarruf etmek haramdır. Tasarruf edildiği takdirde öşür -zekât- miktarı, satanın zimmetine geçer ve onu ödemesi gerekir.
SORU: İslâm'ın tümüne veya bir kısmına inanmayan kimseye zekât verilir mi?
CEVAP:
Zekât İslâm'ın temellerinden biridir. Müslüman olmayan kimse onu vermekle mükellef olmadığı gibi. İslâm'ın tümünü veya bir kısmına inanmayan kimseye de verilmez. Zekât ancak müslüman olan kimse tarafından ve müslüman olan bir kimseye verilebilir. Hatta zımmi olan kimse İslâm devletine itaat ettiği halde yine ona zekât verilmez. Fakat hediye ve sadaka gibi şeyler kendisine verilebilir.
SORU: Ben ticaretle uğraşmaktayım. Ticarethanemde beş milyon değerinde emtia vardır. Masa, kasa ve telefon gibi demirbaş eşyanın ticaret malıyla birlikte hesap edilip zekâtı verilecek mi?
CEVAP:
Ticarethanede mevcut olan demirbaş eşyası, yatak, sergi, vs. ev eşyası zekâta tâbi olmadığı gibi bu da zekâta tâbi değildir. Yani zekât vermek için ticarethanede mevcut olan eşyadan sadece ticaret emtiası hesap edilip değeri takdir edilerek zekâtı verilecektir ve demirbaş eşya buna katılmayacaktır.
SORU: Hanefî mezhebine göre zekâta tâbi olan maldan zekât çıkarmak caiz olduğu gibi kıymetini takdir edip bedelini vermek de caizdir. Fakat Şafiî mezhebine göre zekâta tâbi olan malın zekâtı, ticaret malının esas sermayesi altın olursa altın, gümüş olursa gümüşten çıkarılacaktır. Ticaret malından zekât verilemez. Zekâta tâbi olan mal, toprak mahsulü ise bedelini vermek caiz değildir. Mutlaka zekâtını ondan çıkarmak îcâbeder. Bu hususta Hanefî mezhebini taklid etmek yani toprak mahsullerinden, bedel -meselâ para- vermek, ticaret malında ise malın kendisinden zekât çıkarmak caiz midir?
CEVAP:
Evet bu hususta Hanefi mezhebini taklîd etmekte hiç bir beis yoktur .
SORU: Yüz gram ağırlığında birkaç tane bileziği bulunan bir kadın borçludur. Hevaic-i asliyesinden başka bir serveti de yoktur. Borcunu kapatmak için kendisine zekât vermek caiz midir? Yoksa bileziklerini satması mı îcâbeder?
CEVAP:
Şafiî mezhebine göre bu kadın borcunu kapatmak için zekât alabileceği gibi bileziklerini satmağa da mecbur değildir.
SORU: İmam-hatip kadrosu bulunmayan köy halkının zekât ve fitre yardımı vadiyle kendilerine ezan okuyup namaz kıldıracak ve dinî alanda ihtiyaçlarını karşılayacak bir imam tayin etmesi caiz midir?
CEVAP:
Tayin edilen imam fakir veya borçlu olduğu takdirde bu dinî görevi yapabildiği gibi kendisine fitre ve zekât ile yardım etmekde beis yoktur.
SORU: Bir kimse, zengin çocuğunun fitresini malından (çocuğun malından) çıkarmak isterse, o fitreyi çocuğun ana cihetinden dedesine veya ninesine verebilir mi?
CEVAP:
Fitre, çocuğun malından çıkarıldığına göre onun fitresi dedesine ve ninesine verilmez. Çünkü haddi zatında bu fitreyi veren çocuktur, babası ise vasıtadır. Fakat babası çocuğun fitresini kendi malından çıkarmak isterse onlara verebilir.
SORU: Bir kimse ticaret yapmak maksadıyla yüzbin liralık bir malı karz-ı hasen olarak birisinden alıp o malla alışveriş yaparsa zekâta tâbi sayılır mı?
CEVAP:
Bir kimse ticaret yapmak gayesiyle nisab miktarı bir malı karz-ı hasen olarak birisinden alırsa Şafiî ulemâsından İbn-i Hacer ile Remli'ye göre zekâta tâbi değildir. Ancak o malı başka bir malla değiştirdiği takdirde, o andan itibaren ticaret malı sayıldığından üzerinden bir yıl geçtikten sonra zekâta tâbi olur. Ana sermaye ile kazancın zekâtı bir yıllık verilecektir. Hanefî mezhebine göre, o malla alış-veriş yapmadığı takdirde borçlu olduğundan dolayı zekât gerekmez. Fakat onunla alış-veriş yaparsa üzerinden bir sene geçtikten sonra borcu düşürülür, kazanç varsa onun zekâtı verilir.
SORU: Ticaret malı yıl sonunda değerlendirilip zekâtı verilmelidir denilmektedir. Ama nasıl değerlendirilecek? Alış fiyatıyla mı yoksa satış fiyatıyla mı?
CEVAP:
Ticaret malı yıl sonunda iki bilirkişi tarafından değeri tesbit edilecek ve buna göre zekâtı verilecektir. Ama bu değerlendirme ne alış fiyatına ne de ilerde peyderpey yapılacak satış fiyatına göre olacaktır. Belki o anda mevcut mal hemen satılırsa ne kadara satılırsa o miktar nazar-ı itibara alınır. Faraza hali hazırda yüzbin lira değerinde olan bir ticaret malı peyderpey ve yavaş yavaş satılırsa ikiyüz bin lira edecek olsa şu anda toptan satıldığında ne kadar para getirecekse o nazar-ı itibara alınır ve zekâtı ona göre verilir. Alış fiyatına bakılmaz. Belki o zaman ucuz olabilir veya o zaman pahalıdır, şimdi fiyatı düşmüş olabilir.
SORU: Çocuk ve deli gibi mükellef olmayan kimselerin malları zekâta tâbi midir?
CEVAP:
Çocuk ve deli gibi mükellef olmayan kimselerin malları Hanefî mezhebine göre zekâta tâbi değildir. Ancak arazilerinden çıkan mahsul öşre tabidir. Yani öşür denilen, toprak mahsullerinin zekâtı, mallarından çıkarılır. Başka mallarının zekâtı verilmez. Şafiî mezhebine göre çocuk ve deli, diğer mükellefler gibi zekât ve öşür vermekle mükellefdirler.
SORU: Zekât ile mükellef olan kimse, malın zekâtını başka bir yere nakil edip oranın fakir ve müstahaklarına verebilir mi?
CEVAP:
Zekât ile mükellef olan kimsenin zekâtını bir beldeden başka bir beldeye götürüp nakil etmesi Hanefi mezhebine göre caiz ise de mekruhtur. Oranın fakir ve müstahaklarma öncelik hakkı tanınmalıdır. Ancak götürdüğü yerde fakir akrabaları veya çok muhtaç olan kimseler varsa nakil edilmesinde beis yoktur. Yalnız zekât-ı muaccelenin (vakti gelmeden verilen zekâtın) naklinde hiç bir sakınca yoktur. Şafiî mezhebine göre ise zekâtın bir beldeden başka bir beldeye, muhtaç akrabaları için de olsa nakledilmesi caiz değildir. Nakledildiği takdirde zekât ödenmiş sayılmaz". Mal nerde ise zekât oranın fakirlerine verilmelidir. Orada fakir bulunmazsa en yakın yere nakledebilir. Yalnız Şafiî olan kimse Hanefi mezhebini taklid ederek naklederse günahkar olmaz.
SORU: Baliğ olmayan bir kimseye zekât vermek caiz midir?
CEVAP:
Baliğ olmayan bir kimse, muhtaç olduğu takdirde kendisine zekât verilir. Mümeyyiz olduğu takdirde Hanefî mezhebine göre bizzat kabzedebilir. Mümeyyiz olmazsa velisi kendisi için kab-zeder. Şafiî mezhebine göre mümeyyiz de olsa mutlaka velisi tarafından kabzedilmesi gerekir. Binaenaleyh muhtaç olup baliğ olmayan bir talebe Hanefî mezhebine göre zekât alıp kabzedebilir.
SORU: Şafiî olan bir manifaturacı kendisinden elbise isteyen bir fakire yanında bulunan kumaştan zekât verebilir mi?
CEVAP:
Her ne kadar Şafiî mezhebine göre kumaş zekât olarak verilmez ise de Hanefî mezhebini taklid etmek suretiyle kumaşı zekât olarak çıkarmakta bir beis yoktur.
SORU: Fakir bir kimse bir köyde veya bir mahallede namaz kıldırıp ezan okur ve ihtiyacına binaen onlardan zekât kabul ederse bunda sakınca var mıdır?
CEVAP:
Fakir bir kimse köyde veya mahallede namaz kıldırıp ezan okursa ve muhtaç olduğu için halk kendisine zekât verirse bunda sakınca yoktur. Fakat fakir olmazsa caiz değildir.
SORU: Satılamayan hububat ve meyve gibi toprak mahsullerinin zekâtı heryıl mı verilecek yoksa bir yıl mı verilecektir?
CEVAP:
Ticaret malı bir kimsenin elinde kalırsa nisaba baliğ olduğu takdirde her sene zekâtını verecektir. Ama toprak mahsulleri yıllar da kalsa da, sadece bir defa öşür zekâtı verilir.
SORU: Hububat ve meyve gibi toprak mahsullerinin öşrünü -zekâtını- vermeden ondan yemek caiz midir?
CEVAP:
Hububat ve meyve gibi toprak mahsullerinin öşrünü -zekâtını- vermeden önce Hanefî ve Şafiî mezheblerine göre ondan yemek caiz değildir. Ondan yiyen kimse günahkar olur. Yalnız Şafiî mezhebine göre, iki bilirkişi tarafından meselâ bir bağın mahsulünün ne kadar olduğu tahmin ettirildikten sonra ve mal sahibi o miktarı zimmetinde kabul ederse, öşrünü -zekâtını- çıkarmadan ondan yiyebilir. Filvaki bugün bağ sahipleri zekâtlarım çıkarmadan ve mahsulün ne kadar olacağını bilirkişilere tahmin ettirmeden yedikleri için İbn-i Hacer'in beyân ettiği gibi bu hususta Hanbelî mezhebini taklid etmek biricik çaredir.
SORU: Bir kimse bir milyon lira ile ticaret hayatına atılır, yıl sonunda, meselâ üçyüzbin lira vereceği, beşyüzbin lira da alacağı olursa zekâtını nasıl verecektir?
CEVAP:
Şafiî mezhebine göre ticaret yılı sonunda mevcut ticaret malını adil iki bilirkişi tesbit edecek. Alacağını da ona ekleyecek, sonra vereceğini düşürmeden yekunun zekâtını verecektir. Farzedelim ki yıl sonunda ticarethanede mevcut malın değeri birmilyon-ikiyüzbin liradır. Beşyüzbin de alacağı olduğu takdirde yekunu birmil-yonyediyüzbin lira eder. Buna göre verilecek zekâtın miktarı kırk-ikibinbeşyüz liradır. Hanefi mezhebine göre ise; mevcut mal ile alacak tesbit edilecek. Sonra vereceği hesaplanacak, o düşürüldükten sonra kalanın zekâtı verilecektir. Bizim misâlimizde mevcut malın değeri ile alacağı birmilyonyediyüzbin lira olursa, vereceği olan üçyüzbin lirayı düşürecek ve sadece birmilyondörtyüzbin liranın zekâtını verecektir.
SORU: Güneydoğu illerinde bulunan halkın çoğu Şafiî'dir. Şafiî mezhebine göre toprak mahsullerinin zekâtı hububat olarak verilmesi lazımdır. Orada sakin olan kimselerin birçoklarının vermekle mükellef oldukları zekât da büyük bir yekun tutar. Fakir ve müstahaklara dağıtmak için zaman lazımdır. Özellikle bu zamanda biçim işi biçer-döverlerle olduğundan bir iki gün gibi kısa bir zaman içerisinde hasad sona erer. Tarlada veya harmanda zekâta müstahak olan kimseleri beklemek çok zordur. Bunların Hanefi mezhebini taklid edip mahsulü satarak veya kıymeti üzerinden para vermeleri caiz midir?
CEVAP:
Daha önce de benzeri meselelerde belirttiğimiz gibi Şafiî olan kimse Şafiî mezhebine uygun olarak hareket etse daha iyidir. Fakat her dört mezhep hak olduğuna göre bunlardan Hanefî mezhebini taklid etmekte de beis yoktur.
SORU: Durumu müsait olup, hakkını inkâr etmeyen bir kimseden zekâta tâbi olan bir şey alacağı bulunan kimse, alacağı şeyin zekâtını vermekle mükellef midir?
CEVAP:
Bir kimse, durumu müsait olup hakkını inkâr etmeyen bir kimseden zekâta tâbi bir şey alacağı olur, üzerinden bir yıl geçerse zekâtını vermekle mükelleftir. Ancak teslim almadan önce zekâtı vermek mecburiyetinde değildir. Ama borçlu olan kimse hakkı inkâr eder ve şahidlerle isbatı mümkün olmaz ve bilahare itiraf ederse Hanefî mezhebine göre itiraf ettiği andan itibaren üzerinden bir yıl geçince zekâtını vermek zorundadır. Geçmiş senelerin zekâtını vermek lâzım değildir. Yalnız aynı cinsten zekâta tâbi başka bir malı bulunsa, o zaman bir yıl geçmeden de zekât farz olur.
SORU: Bir kimsenin elinde ticaret malı bulunsa ve bu arada onu satmayıp ev için tutmağa karar verirse zekâtını verecek mi?
CEVAP:
Bir kimsenin elinde ticaret malı bulunsa, sonra onu satmamağa ve ev için tutmağa (alıkoymağa) karar verirse artık ticaret malı olmaktan çıkar ve zekâta tâbi olmaz.
SORU: Bir kimse biçilecek bir duruma gelmiş ekili bir araziyi satarsa öşrü kime aittir? Satıcıya mı yoksa müşteriye mi?
CEVAP:
Bir kimse bir araziyi olgunlaşmış ekini ile beraber satarsa onun öşrü -ekinin zekâtı- satıcıya aittir. Çünkü ekin ortaya geldikten sonra fakir ve müstahakların hakkı artık ekine taalluk etmiştir. Satılsa onu satan kimsenin zimmetine geçer. Fakat ekin olgunlaşmamış ise öşrü Ebû Hanife ile Muhammed'e göre müşteriye aittir.
SORU: Bir kimse darü'l-harbde çalışır ve zekâta tâbi servet elde ederse zekât verecek mi?
CEVAP:
Bir kimse darü'l-harbde çalışır ve zekâta tâbi servet elde ederse zekâtını vermekle mükelleftir. Darü'l-İslâm ile darü'l-harbde elde edilen servet arasında fark yoktur. Her ikisi müsavidirler.
SORU: Memleketimizde bolca bulunan sığır ve davar gibi ehli hayvanların zekâta tâbi olan şeyler olduğu söylenmektedir. Fakat bunların nisabı ne kadardır ve nisaba baliğ olduğu zaman hangi şart ile zekâtları verilecektir?
CEVAP:
Memleketimizde bol miktarda bulunan sığır ve davar gibi ehli hayvanlar zekâta tabidirler. Sığırın nisabı otuzdur. Yani otuz sığıra sahip olan kimse şartı yerinde olduğu takdirde zekâtını vermekle mükelleftir. Otuz sığır için bir yaşını tamamlayıp iki yaşına girmiş bir dana verecektir. Kırktan altmışa kadar iki yaşını tamamlayıp üçüncü yaşına girmiş bir dana verecektir. Davarın nisabı kırktır. Yani kırk davara sahib olan kimse şartı yerinde olursa zekâtını vermekle mükelleftir. Kırka baliğ olursa bir davar verecektir. Yüzyirmi-bir olunca iki davar verecektir. Sığır olsun davar olsun nisaba baliğ olursa Hanefî mezhebine göre altı aydan fazla mubah sayılan kır ve meralarda otlatıldıkları takdirde zekâtı verilecektir. Şayet mubah mera bulunmaz veya mera bulunur fakat kâfi gelmediği için altı ay ve daha fazla yem ile beslenirse zekâta tâbi değildir. Şafiî mezhebine göre ise durum başkadır ve daha fazla çiftçinin lehinedir. Bu mezhebe göre; zekâtın vacib olabilmesi için altı aydan fazla değil, sene boyunca mubah meralarda otlaması gerekir. Adı geçen hayvanlara yem verilmediği takdirde merada otlamakla yaşamaları mümkün değilse veya göze çarpacak şekilde zararlı bir hale düşerse zekâtı farz olur. Bu mezhebe göre sığır ve davar gibi ehlî hayvanlar sene boyunca mera ve kırlarda otluyor. Ancak meselâ üç gün veya dört gün gibi bir zaman kar yağarsa veya merada ot bulunmazsa zekâtın farziyeti söz konusu değildir.
SORU: Ticaret eşyası bir tüccarın elinde bulunsa ve üzerinden bir yıl geçtikten sonra bir milyon lira değerinde olduğu anlaşılırsa ve bu arada henüz zekâtı verilmeden önce birden fiyatı iki milyona yükselirse ve hemen sonra semavî bir afetle ayıplanır ve değeri beşyüzbine düşerse zekâtın miktarı ne kadardır?
CEVAP:
Bir ticaret eşyası birisinin elinde bulunur ve üzerinden bir yıl geçtiğinde bir milyon değerinde olduğu anlaşılır. Zekâtı verilmeden önce birden fiyatı iki katına yükseldikten sonra elde olmayan bir afet ile ayıplandığından değeri beşyüzbine düşerse sadece beşyüz-bin liranın zekâtı verilecektir.
SORU: Birisinin elinde ticaret eşyası yıl sonunda bir milyon değerinde olduğu halde düşük bir fiyatla -beşyüzbin lira gibi- satarsa hangi fiyattan zekâtını verecektir. Yani esas değerinin zekâtını mı, yoksa sattığı fiyatın zekâtını mı verecektir?
CEVAP:
Tüccarın elinde bulunan ticaret eşyasının fiyatı sene sonunda tesbit edilip zekâtı verilecektir. Şayet mal sahibi ticaret eşyasını esas değerinden aşağı ve düşük bir fiyatla bilerek veya bilmeyerek satarsa kendisi sorumlu olduğundan esas değerini nazar-ı itibara alarak zekâtını vermekle mükelleftir.
SORU: Ticaretle meşgul olan kişinin kazandığı para ile aldığı gayr-i menkulün zekât durumu nedir?
CEVAP:
Ticaretle meşgul olan kimsenin kazandığı para ile aldığı gayr-ı menkul, şayet ticaret için yani kar için satmak üzere satın almış ise tabiatıyla ticaret malı sayılır. Ana sermaye üzerinden bir yıl geçtiğinde onunla -ana sermaye ile-beraber zekâtını verecektir. Satmamak üzere satın almış ise zekâta tâbi değildir ancak kirasından elde edilen para nisaba ulaşır ve üzerinden bir yıl geçerse o paranın zekâtını verecektir.
SORU: Birkaç dairesi olan kimse zekâtını kiralarına göre mi maliyetlerine göre mi verir?
CEVAP:
Daire, dükkan ve otel gibi içinde oturulan ve kiraya verilen şeyler zekâta tâbi değildir. Ancak onlardan elde edilen mahsul nisaba baliğ olur ve üzerinden bir yıl geçerse onun zekâtı verilir. Binaenaleyh adı geçen şeylerin zekâtı söz konusu değildir.
SORU: Bir kimsenin bağı, tarlası veya birkaç dairesi bulunsa mahsulü kendisine yetmezse zekât alabilir mi?
CEVAP:
Bir kimsenin bağı, tarlası ve birkaç dairesi bulunduğu halde çocuk ve misafirleri fazla olduğundan geçim sıkıntısı çekerse; İmam-ı Muhammed'e göre zekât alabilir. Fakat İmam-ı Ebû Hanife ile Ebû Yusuf a göre nisaba sahip olduğundan elindeki eşyanın bir kısmını satmakla mükelleftir. Fetva îmam-ı Muhammed'in kavline göredir.
SORU: Müteahhidin sahip olduğu dozer ve kepçe gibi iş makinelerinin zekât durumu nedir?
CEVAP:
Müteahhidin sahip olduğu dozer ve kepçe gibi iş makineleri ticaret eşyası olmadığı, yani satmak üzere satın alınmadığı için zekâta tâbi değildir. Bunun gibi kum taşımak için elindeki kamyon ve arabalar da böyledir. Peygamber (sa.) şöyle buyurmuştur: "Çalışan develer zekâta tâbi değildir."
SORU: İki kişi bir malda ortak oldular. Yalnız bunlardan birisi muhtaçtır. Kendi ortağının zekâtını alabilir mi?
CEVAP:
Ortak olanlardan birisi muhtaç olan ortağa müşterek malın zekâtını veremez. Ancak müşterek mallarını böldükten sonra veya müşterek maldan başka bir malı varsa o malın zekâtını muhtaç olan ortağına verebilir.
SORU: Tüccarın elindeki ticaret malı senelerce elinde kaldı, satamadı. Yine zekâta tâbi midir?
CEVAP:
Bir tüccarın elindeki ticaret malı senelerce kalıp satıl-masa bile mutlaka her sene değerlendirilip zekâtı verilmelidir. Yine bir kimsenin malı çalınır veya gasbedilirse üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra eline geçse bütün o geçmiş senelerin zekâtını vermek zorundadır.
SORU: Birkaç kişi zekâtlarını müstahak kimselere vermek üzere birisini vekil olarak tayin edebilirler mi?
CEVAP:
Birkaç kişi zekâtlarını müstahak kimselere vermek üzere birisini vekil olarak tayin etseler caizdir. Şafiî mezhebine göre o mükelleflerin zekâtlarını birbirine karıştırsa da beis yoktur. Fakat Hanefi mezhebine göre; mükelleflerin zekâtlarını ayrı ayrı tutması ve karıştırmaması gerekir. Yoksa kesesinden gitmiş olur. Müvekkillerinin zekâtının mislini veya bedelini iade etmesi lazımdır. Yalnız müvekkiller karıştırmak için izin verseler veya karıştıracağını bilerek kendisine zekâtı teslim etseler o zaman karıştırmasında beis yoktur. Veyahut fakirler de adı geçen vekili vekil olarak tayin etmişlerse yine beis yoktur.
SORU: Zekât alan öğrenci, hanımının zînet eşyası (altını) bulunsa bu altının zekâtını vermeli midir?
CEVAP:
İslâm dininde koca müstakil ve bağımsız olduğu gibi karı da zevciyet -eşlik- hakları müstesna her hususta bağımsız ve müstakildir. Yani koca zengin, karı fakir olabildiği gibi, koca fakir karı zengin de olabilir. Binaenaleyh, soruda söz konusu olan öğrenci fakir olduğu için zekâta müstahak olup halkın yardımını alabilir. Hanımının özel servet ve zinet eşyasıyla hiç bir münasebeti yoktur. Ona dokunamaz. Ve zekâtını vermekle mükellef değildir. Hanım şayet Şafiî ise Şafiî mezhebine göre zinet eşyası zekâta tâbi olmadığı için o da mükellef değildir. Ama Hanefi ise ve zinet eşyası nisaba baliğ olmuş ise zekâtını vermekle mükelleftir. Şayet parası varsa ondan verecek, yoksa zinet eşyasının kırkta birini zekât olarak verecektir. Aynı zamanda kocası da izniyle zekâtını verebilir.
SORU:
Zengin bir müslüman fakir olan damadına zekât verebilir mi? Evlad, anne, baba, torun ve saireye zekât verilmez, damat onların hükmüne mi girer?
CEVAP:
Anne, baba, evlad ve torunlarına; evlat ve torunlar da anne ve babalarına zekât veremezse de damad hakiki evlat sayılmadığı için muhtaç olduğu takdirde kayın babasıyla kayın validesinin zekâtlarını alabildiği gibi muhtaç kayın babasıyla kayın validesine de zekât verebilir. Yani, usul ve fıirü hakkında cari olan zekât hükümleri nikâh sebebiyle meydana gelen kayınbabalık ve damadlık vasfına haiz olan kimseler hakkında cari değildir.
SORU:
Şafiî mezhebine göre her fitreyi en az fakir, miskin ve borçlu gibi üç sınıfa ve her sınıftan da üç kişiye vermek îcâb eder. Bunun da ne kadar zor olduğu malumdur. Bu hususta Hanefî mezhebini taklid edip birisine vermek caiz midir, değil midir?
CEVAP:
Şafiî mezhebine göre bir fitreyi dokuz kişiye vermek zor olduğu için Hanefî mezhebini taklid edip birisine vermek hususunda beis yoktur.
SORU:
Memleketimizde bol buğday, arpa ve mercimek gibi hububat mahsulünü alıyoruz. Kimi on ton, kimi yirmi, kimi otuz ton buğday zekâtını veriyor. Şafiî mezhebine göre mahsulün zekâtını kıymetinden değil, aynından çıkarılması gerekir. Fakirleri ve müstahakları bekleyip zekâtı dağıtmak çok zordur. Hanefi mezhebini taklid ederek kıymetten zekât vermek caiz midir?
CEVAP:
Yukarıda beyân ettiğimiz gibi muayyen bir meselede veya birkaç meselede bir mezhebden başka bir mezhebe geçmek caizdir. Bu hususta hiç bir beis yoktur.
SORU: Zekâttan borçlu olan kimse vefat ederse varisleri terekesinden zekâtını vermeğe mecbur mudur?
CEVAP:
Zekâttan borçlu olan kimse imkân bulduğu halde zekâtını vermeden önce vefat ederse Şafiî mezhebine göre vasiyet etmezse de terekesinden verilmesi gerekir. Çünkü hayatta iken zimmetinde sabit olmuştu. Sair kul hakları gibi vefatıyla sakıt olmaz. Hanefî mezhebine göre ise vasiyet etmemiş ise terekesinden alınmaz. Çünkü vefatıyla tereke varislere intikal eder. Yalnız varisler baliğ oldukları takdirde teberru ederek murisin zekâtını çıkarabilirler.
SORU: Sanat yönünden değeri hakiki değerinden fazla olan altın ve gümüşün zekâtı sanat değerine göre mi yoksa tartışına göre mi verilecek?
CEVAP:
Altın ve gümüşten imal edilip ince sanatlı zinet eşyasıyla geçmiş devirlere ait olan altın ve gümüş para tartı itibariyle nisaba baliğ olursa malum olduğu gibi zekâta tabidir. Fakat bu zekât kendisinden verildiği takdirde normal olarak her kırk gram için bir gram verilecek; ama kendisinden değil başka bir cinsten çıkarılacak olursa değeri nazar-ı itibara alınıp zekâtı verilecektir. Kendisinden değil fakat aynı cinsten ödendiği takdirde İmam-ı Azam ile Ebû Yusuf a göre yine değeri nazar-ı itibara alınacaktır. Şafii mezhebine göre ise altın ise aynı cinsinden yani altından çıkarılacaktır. Gümüş ise gümüş cinsinden çıkarılacak ve onun san'ât değerine bakılmaz.
SORU: Ticaretle meşgul olan kişinin kazandığı para ile aldığı ve kendisine kira yoluyla kazanç getiren gayr-i menkûlün zekât durumu nasıldır?
CEVAP:
Bir tüccar alış-veriş yaparak kazanç elde edip dükkan ile bina gibi şeyler satın alırsa şayet satmak üzere satın almış ise tabiatıyla ticaret eşyası olduğundan yıl sonunda yanında mevcut bulunan bütün ticaret malıyla birlikte hesaplayarak zekâtını verecektir. Yoksa ticaret için değil, satın aldığı şeylerde oturmak veya kiraya vermek üzere satın almış ise artık ticaret malı sayılmadığından zekâta tâbi değildir. Ancak onlardan elde edilen kazanç nisaba baliğ olursa yanında bir yıl kaldığı takdirde zekâtını verecektir.
SORU: Müstehakka zekât verilirken verilen şeyin zekât olduğunu söylemek îcâb eder mi?
CEVAP:
Müstehakka zekât verilirken verilen şeyin zekât olduğunu Hanefî mezhebine göre söylemek îcâb etmez. Şafiî mezhebine göre verilen şeyin zekât olduğunu yine bildirmek lazım gelmez.
SORU: Gübre için yapılan masraf düşürülmeden mi yoksa düşürülerek mi toprak mahsullerinin zekâtı verilir?
CEVAP:
İslâm dini fakir ve müstahakları koruduğu gibi emek ve mal sahibini de korur. Bunun için arazi, ağır masraf yapılmadan yağmur, çay, nehir gibi sularla sulanırsa mahsulün onda biri öşür -zekât- olarak verilir. Dolap ve motor gibi şeylerle sulanırsa masrafı ağır olduğundan zekâtı yirmide bir olarak verilir. Bütün fıkıh kitaplarının bu meseleyi açıkladıkları malumdur. Ancak gübre meselesinin durumu açık değildir. Zaman zaman gübre meselesi bana sorulurdu. Elde delil olmadığı ve eski fıkıh kitaplarında açıkça ona yer verilmediği için öşrün durumu değişmez. Yani zekâtı onda birdir, diye cevap verirdim. Gerçekten de Hanefi mezhebine göre böyledir. Çünkü bu mezhebe göre tohum, amele ücreti ve sair masraflar düşürülmeden toprak mahsullerinin zekâtı verileceği gibi gübrenin su mesabesinde olduğunu ifâde eden hiç bir ibareye rastlanmamıştır. Fakat Şafiî mezhebine göre gübre meselesi Remlî'nin ifâdesinden de anlaşıldığı gibi değişik bir durum arzetmektedir. Çünkü gübre araziye değil. ekine fayda verip neşvünemaya yardımcı olduğundan su mesabesinde görünüyor.
Remli, özet olarak şöyle diyor: "Tarla için açılan kanallara yapılan masraf nazarı itibara alınmaz. Yani mahsulün onda biri zekât olarak verilecektir. Çünkü kanallar ekin için değil, tarla içindir. Kanallar hazırlandıktan sonra su kendiliğinden tarlaya varabilir. Fakat deve ile su taşıyıp sulamak böyle değildir. Burada yapılan masraf ekin içindir". Yukarda serdedilen bu ibareden anlaşılıyor ki, tarla için değil, ekin için yapılan masraf zekâtın durumunu değiştirir. Dolap ve motor ile sulanan araziden elde edilen mahsulün yirmide biri, ekinin yetişme müddetinde yarısı motor veya dolap, yarısı da yağmurla olursa onbeşte biri, zekât olarak çıkarılacağı gibi yağmur suyuyla sulanan arazi gübrelendiği takdirde en az yüzde yüz farkettiği için zekâtın onbeşte biri nisbetinde verilmesi gerekir. Çünkü neşvünema bu her iki unsurdan kaynaklanıyor.
SORU: Altın ve gümüşten başka madenî ve kağıt para zekâta tabii midir?
CEVAP:
Altın ve gümüşten başka madeni ve kağıt para, ticaret yoluyla elde edilmiş ise sene sonunda normal olarak ticaret eşyası ile birlikte hesaplanarak zekâtı verilecektir. Bu hususta şüphe yoktur. Ayrıca miras ve vasiyet gibi bir yolla veya ticaret eşyası olmayan başka bir şey satmak suretiyle elde edilmiş ise üzerinden bir yıl geçtiği takdirde altın ve gümüş yerine kaim olduğu için, Hanefî ulemâsına göre yine zekâtı verilecektir. Amma Şafiî ulemâsının görüşüne göre zekâta tabii değildir. Çünkü altın ve gümüş olmayan madenî ve kağıt para hakkında zekât vermek hususunda hadîs vârid olmamıştır.
Hanefî ulemâsının görüşü bu hususta daha güzeldir. Çünkü zekâtın farz kılınışından maksat malî durumu müsaid olan kimsenin malından muayyen bir miktarı muhtaç kimselere verdirip ihtiyaçlarını gidermektir. Binaenaleyh geçmiş asırlarda alışverişde te'amül, altın ve gümüş ile olduğundan madenî şeylerden yalnız altın ve gümüş zekâta tabiidir demek yerinde idi. Fakat şimdi şartlar değişmiş, te'amül onlarla değil madeni ve kağıt paralarla olduğundan, bunları zekâttan mu'af tutmak zekâtın farz kılınış gayesine ters düşer.
SORU: Üzerinde para bulunmayan kimse, kendisinden zekât isteyene zekât niyetiyle sened verirse, zekât yerine geçer mi?
CEVAP:
Sened para sayılmadığı ve borçlu olan kimse de çok defa borcunu vermediği veya veremediği için zekât olarak verilmez, verilse de muteber değildir. Ancak tüccar, filan adamdan şu kadar alacağım vardır. Şu senedi al parayı tahsil et ve zekât olarak senin olsun dese caizdir.
SORU: Kaç çeşit arazi vardır, hangisine zekât -öşür-düşer?
CEVAP:
Beş çeşit arazi vardır:
1-Araziyi öşriye: Müslümanlar tarafından kahren fetih edilip müslümanlara temlik edilen arazi ile, ahalisi kendi arzusu ile müslüman olmuş olan arazidir.
2-Arazi-yi haraciye: Müslümanlar tarafından fetih edilip, müslüman olmayan yerlilere temlik edilen arazidir.
3-Arazi-yi miriye: Müslümanlar tarafından fetih edilip İslâm devletinin temellükü altında bırakılan arazidir.
4-Arazi-yi memlüke: Devletin arazisi iken muslini veya gayr-i müslime satılan veya hibe edilen arazidir.
5-Arazi-yi emvat: Hiç işlenmemiş veya sahibi olmayan arazidir.
Üç mezhebe göre, arazi hangi çeşitten olursa olsun zekâta tabidir. Hanefi mezhebinde ise araziyi öşriye kesin olarak zekâta tâbi olduğu gibi araziyi miriye ile haraciye zekâta tâbi değildir. Araziyi memlüke ise araziyi öşriye gibi zekâta tâbi'dir. Türkiye arazisi bu kabildendir. Yani vaktiyle miriye ve devletin malı olup bilahare vatandaşlara bedelsiz olarak temlik edilmiştir. Bu temlik de muteberdir. Çünkü devlet maslahata binaen vatandaşa devlet malından yardım edebilir. Arazi ve başka mallar arasında hiç bir fark yoktur. Binaenaleyh Türkiye'nin arazisi öşre tâbi değildir demek hatadır.
SORU: Bir kimse birisine kendi hesabından benim namıma şu kadar zekât ver, ben sonra sana veririm dese o da verse sahih olur mu?
CEVAP:
Evet, malından zekât vermek üzere birini vekil olarak tayin etmek caizdir. Verdikten sonra vekil olan kimse müvekkilden parasını alacaktır.
SORU: Zekâta niyet etmeden fakire bir şey verip, bilahare onu zekât saymak caiz olur mu?
CEVAP:
Niyetsiz olarak fakire verdiği şey zekâta niyet ettiği anda hâlâ fakirin elinde mevcut ise Hanefi mezhebine göre zekât sayılır, değilse sayılmaz.
SORU: Nisaba baliğ olacak kadar hacet-i asliyesinden fazla ev eşyasına sahip olan kimse zekât vermekle mükellef midir?
CEVAP:
Hacet-i asliyeden fazla ev eşyasına sahip olan kimse (meselâ evinde fazla üç halı, iki buzdolabı, iki dikiş makinesi bulunur) değerlendirildiği takdirde nisaba baliğ olursa Hanefî mezhebine göre Kurban kesmeye, fitre vermeye mecbur olduğu gibi zekât da alamaz. Fakat onun zekâtını vermeye mecbur değildir. Çünkü bu eşya, nami, yani çoğalan şeylerden değildir. Şafiî mezhebine göre ise çalışarak geçinmesi mümkün olmadığı takdirde nisabın değeri yoktur. Yani zekât alabilir. Kurban kesme meselesi ise zaten bu mezhebde vacib değildir.
SORU: Havâic-i asliye ne demektir?
CEVAP:
Havaic-i asliye normal olarak maddî ve manevî hayatı idame ettirmek için insanın muhtaç olduğu şeylerdir. Mesken ve onun için lüzumlu olan eşya, elbise, silah, kitap, sanat aletleri, binek hayvanı ve hizmetçi gibi şeylerdir. Havaic-i asliyye, zaman ve mekânın değişmesiyle değiştiği gibi, şahsa göre de değişir. Meselâ: Asr-ı saadette kitap yoktu. Sonra yazma ve alma ihtiyacı doğdu, bilim sahasında ilerlemek için kitap bulundurmak îcâb etti. Böylece ehli ilim için kitap, havaic-i asliyeden sayıldı. Radyo ve teyp gibi araçlar da, kötüye kullanmamak şartıyla havaic-i asliyedendir. Çünkü bu zamanda insanın ufkunu açan bir çok kitaplardan daha fazla bilgi vermektedirler. Ama kötüye kullanılırsa, havaic-i asliyeden olması şöyle dursun, bulundurulmaları bile haramdır.
Çamaşır makinesi ve buzdolabı ise kesinlikle havaic-i asliyedendir. Çünkü yukarıda belirttiğimiz gibi hizmetçi havaic-i asliyedendir. Bunlar bir cihetten hizmetçiden daha ucuz, masrafı daha az ve daha faydalıdırlar. Onun için havaic-i asliyeden sayılırlar. Yalnız burada bilinmesi gereken bir husus vardır. Şöyle ki; nami olmayan havaic-i asliye dışındaki eşya; ticaret eşyası olmadığı takdirde nisaba baliğ olunca zekât almamaya, kurban kesmeye ve fitre vermeye sebebtir. Ama zekâta tâbi değildir.
SORU: Bir kimsenin yanında yirmi mıskal altın bulunsa zekâtını kağıt paradan verebilir mi?
CEVAP:
Hanefî mezhebine göre zekât, malın cinsinden verilebileceği gibi bedeli de verilebildiğinden, kağıt para, altının zekâtı yerine geçer. Fakat Şafiî mezhebine göre altın, gümüş yerine veya gümüş altın yerine verilmediği gibi kağıt para da altın veya gümüşün yerine verilmez. Şafiî olan kimseler buna çok dikkat etmelidirler.
SORU: Türkiye'de çoğunlukla toprak mahsullerinin zekâtı ile hayvan zekâtı müstesna, diğer malların zekâtı Ramazan-ı şerifte ödenmektedir. Ramazan zekâtın mevsimi midir? Yani mutlaka bu ayda mı vermek gerekir?
CEVAP:
Zekâtın farz olmasının şartlarından biri hevelan-ı havl'dır, yani üzerinden bir yıl geçmesidir. Binaenaleyh Ramazan-ı şerif, zekâtın mevsimi sayılmaz. Mal sahibi hangi tarihte nisaba malik olmuşsa o andan itibaren kameri ay hesabıyla üzerinden bir yıl geçtiği vakit onun zekâtını vermeye mecburdur. Zekâtın Ramazanla hiç bir münasebeti yoktur. Hatta Recep ayında bir yıl tamam olursa zekâtı, Ramazana kadar tehir etmek doğru değildir. Hatta fakirlerin maslahatı olmazsa "zekâtı tehir etmek" haramdır diyenler olmuştur. Ancak Ramazan-ı şerifte bir yıl tamam olmamış ise zekât-ı muaccele olarak vermek caizdir.
SORU: Birisinin ikiyüz milyon değerinde bir fabrikası vardır. Her sene zekâtını verecek mi, verecekse ne kadar vermesi gerekir?
CEVAP:
Satmak üzere alınmış olan eşya, ticaret eşyası olduğundan üzerinden bir sene geçerse nisaba baliğ olduğu takdirde zekâtı verilecektir. Amma fabrika gibi bir şey satmak için değil, çalıştırıp onunla para kazanmak maksadıyla satın almışsa zekâta tâbi değildir. Fakat fabrikada işletip satmak üzere satın alınan ham madde, ticaret eşyası olduğundan zekâta tabidir. Dükkan, daire ve taksi gibi şeyler de ticaret malı olmazsa zekâta tâbi değildir. Bunların gelirlerinden zekât verilir.
SORU: Bir kimse, üzerine ticarethane yapmak maksadıyla bir arsa satın alırsa onun zekâtını verecek midir?
CEVAP:
Bir kimse satmak için değil, ilerde kiraya vermek veya bizzat içinde oturmak veya ticaret yapmak niyetiyle üzerine ticarethane inşa etmek kasdiyle bir arsa alırsa zekâta tâbi değildir.
SORU: Camii, medrese ve dernek gibi topluma hizmet eden müesseselere zekât veya fitre verilir mi?
CEVAP:
Dört mezhebe göre zekât ve fitre, ancak Kur'ân-ı Ke-rîm'de zikri geçen sekiz sınıfın mevcutlarına verilir ve temlik edilir. Başka yere vermek caiz değildir. Kur'ân'da zikri geçen sınıflar şunlardır: Fakir, miskin, zekât memuru, mü'ellefe-i kulüb, hürriyete kavuşmak için efendisiyle mükatebe akdini yapmış köle, borçlu, mücahid ve yolda kalmış kimselerdir. Bu zamanda zekât memuru, mü'ellefe-i kulüb ve mükateb olmadığı için beş sınıfa inmiştir. Cami, medrese, okul ve dernek gibi müesseseler bunlardan olmadıklarına göre onlara zekât ve fitre vermek caiz değildir.
SORU: Beyaz altın denilen nesne altın olup zekata tabi midir? Ondan yapılan yüzüğün erkeğin takmasında bir sakınca varmıdır?
CEVAP:
Beyaz altın denilen şeylerin piyasada iki çeşidi vardır. 1. 14 ayar beyaz altın. Meselâ 14 ayarlı 1 kg. beyaz altın elde edebilmek için 585 g. has altın ile 415 g. Paladyumu birbirlerine karıştırılarak elde ediliyor. Bu çeşit beyaz altının yüzde elli sekiz buçuğu has altın, yüzde kırkbir buçuğu paladyum olup, altın kısmı daha fazla olduğundan Hanefi mezhebine göre altın sayılır. Nisaba ulaştığı takdirde zekata tabidir ve erkeğin onun yüzüğünü takması caiz değildir. 2. 13 ayarlı beyaz aidindir. Bunun terkibide şöyledir: 415 g. has altın ile 585 g. paladyum birbiri ile karıştırılarak elde edilir. Bununda yüzde kırkbir buçuğu altın ve yüzde ellisekiz buçuğu paladyumdur. Bunun paladyumu daha fazla olduğu için paladyum sayılır. Ticareti yapılmadığı takdirde zekata tabi değildir. Ancak Şafii mezhebine göre altın paladyuma nisbetle az da olsa onun miktarı tek başına veya has altın ile nisaba ulaşırsa zekata tabidir. Eğer altın paladyuma nisbetle az da olursa erkeğin onun yüzüğünü takması haramdır.
SORU: Hükümete verilen vergi zekât sayılır mı?
CEVAP:
Zekât malî bir ibâdettir. İslamî esaslara dayanan İslâm devleti, nisaba malik olan müslümanlardan muayyen bir nisbette mallarının bir kısmını zekât niyetiyle alıp muhtaç kimselere verir. İslâm devleti olmadığı takdirde mükellef bizzat onu, verilmesi gereken yerlere verir, İslamî esaslara dayanmayan bir devletin, mükelleflerden aldığı şey zekât olarak kabul edilmez. Ayrıca devlet, zekât adıyla değil, vergi olarak almakda ve aldığı vergiyi de zekâtın verilmesi gereken ve Kur'ân-ı Kerîm'de belirtilen sekiz sınıfa vermemektedir. Hülasa: Devlete verilen vergiyi zekât olarak kabul etmek yanlıştır. Devletin, ihtiyaca binaen adilane bir şekilde zenginlerden aldığı şey yine zekât sayılmaz. Çünkü zekât niyetiyle almıyor.
SORU: Altın ve gümüş para, bugün tedavülden kalkmıştır. Zekât gibi şer'î mükellefiyetler için ölçümüz ne olacaktır. Elimizdeki para mı yoksa altın ve gümüş mü veya bunlardan birisi midir?
CEVAP:
Altın ve gümüş, para olarak tedavülden kalkmış ise dahi sari bunları nisab için ölçü olarak tayin ettiği ve her zaman da piyasada mevcut olduğu için başka bir para nisaba ölçü olamaz. Yani bir kimse ikiyüz dirhem gümüşe veya yirmi miskal altına malik olursa mutlaka zekâtı verecektir. Amma havaic-i asliye dışındaki eşya ve ticaret emti'ası, İmam-ı Âzam'a göre muhtaç olan kimselerin faydalan mülahaza edilecek altın ve gümüşten hangisiyle değerlendirildiği takdirde nisaba baliğ olacaksa onunla ölçülecektir. Ebû Yusuf ile Muhammed'e göre piyasada altın ve gümüşten galip olan ile ölçülecektir.
Demek ki İmam-ı Âzam'a göre emti'a, bu zamanda gümüş, İmameyn'e göre de altın ile hesaplanacaktır. Şafiî mezhebine göre ticaret eşyası gümüş ve altın ile değil, başka şey ile temellük edilmişse memlekette tedavülü daha fazla olan gümüş veya altın ile ölçülecektir. İtlaf edilen mal onunla ölçüldüğü gibi, şayet bir ülkede altın ve gümüş para kullanılmıyorsa, altın ve gümüş para kullanan en yakın memlekete göre ticaret eşyası takdir edilecektir. Hülâsa: Bu mezhebe göre bugün ticaret eşyasının gümüş ile değil, altın ile ölçülmesi lâzım gelir. Çünkü bugün dünya piyasasında altının büyük değeri vardır. Basın hergün değerini yazıp ondan söz ediyor. Gümüşü ise dile getirmiyor. Afif ud-Din Tabbare de şöyle diyor: Bu zamanda nisabın biricik ölçüsü altındır. Muhammed Sa'id el-Urfi de şöyle diyor: Banknot altın ile ölçülmelidir.
SORU: Anne ve babaya zekât verilir mi?
CEVAP:
Zekât, ancak Kur'ân-ı-Kerim'de belirtilmiş olan kimselere verilir. Binaenaleyh anne ile babanın maddî durumları müsait olsa tabiatıyla onlara zekât verilmez. Maddi durumları müsait olmasa nafakaları zengin evladına aittir. Hanefî mezhebinde ise evlatları zengin iseler onların zekâtını alamazlarsa da başkasının zekâtını alabilirler. Hülasa: Hiç bir surette ne fürü usûlüne, ne de usul fürü'una zekât verebilir. Ancak Şafiî mezhebinde sırf borcu kapatmak için usul ve fürü birbirine zekât verebilir. Damad kayın babasına, kayın baba damadına zekât verebilir. Bu hususta bir beis yoktur.
SORU: Haşimî ve Muttalibî (yani Peygamberin dedesi ile dedesinin-babasından gelen sülale) olan kimselere zekât vermek caiz mi?
CEVAP:
Haşimî ve Muttalibî olan kimseye zekât vermek caiz değildir. Peygamber (sa.): "Zekât, ne Muhammed'e ne ailene (akrabalarına) mubah değildir" buyurmuştur. Ancak devlet hazinesinden kendilerine tahsis edilmiş Humüsü'l-humüs kesilir ve onlara verilmezse zarurete binaen onlara zekât vermek caizdir.
SORU: Altının nisabı yirmi mıskal gümüşün nisabı ise ikiyüz dirhemdir, deniliyor. Yirmi miskal ile ikiyüz dirhem bugünkü ölçülere göre ne kadardır?
CEVAP:
Bu hususta çelişkili sözler söylenmektedir, bir kaçını numune olarak zikredip, sonra kanaatimi beyân edeceğim. Yusuf el-Kardavi, Fıkh el-Zekât adlı kitabında diyor ki: Yirmi miskal altın 85 gram İkiyüz dirhem gümüş 595 gramdır. Menhel el-Azb, el-Mevrüd da şöyle diyor: Yirmi miskal altın 93 gram İkiyüz dirhem gümüş 624 gramdır. Teshil el-Meram da şöyle diyor: Yirmi miskal altın 100 gram İkiyüz dirhem gümüş 700 gramdır. Çünkü bir miskal-ı şer'î yüz tane arpa ağırlığındadır, yüz tane arpa da beş gramdır. Böylece 5x20 =100 gram olur. Şafiî, Hanbelî ve Maliki mezheplerine göre ise:: Yirmi miskal altın 72 gram İkiyüz dirhem gümüş 504 gramdır. Hanefi mezhebjnde bu ihtilâf var iken, altında yüz ile seksen arasındaki rakam olan doksanı, gümüşte de beşyüz ile yediyüz arasındaki rakam olan altıyüzü kabul etmek daha uygun olur.
SORU: Gayri meşru servet zekâta tâbi'i midir?
CEVAP:
Gasp; çalmak, zina ve kumar gibi gayr-i meşru yollarla elde edilen servet zekâta tâbi değildir. Çünkü gayr-i meşru malın sahibi belli ise ona iade etmek lâzım gelir; yoksa fakir ve müstahak kimselere dağıtmak îcâb eder. Binaenaleyh meşru olmayan yollarla servet kazanmak haram ve günah olduğu gibi onu elde tutup sahiplerine iadesini veya muhtaçlara dağıtımını ertelemek de haramdır. Ancak ölüm sebebiyle varislere intikal etmiş olan gayr-i meşru servet-sahibi bilinmediği takdirde-bazı Hanefî ulemâsına göre onlar için mubah sayılır.
SORU: Memleketimizde üzüm olgunlaştıktan sonra vatandaşlar zekâtını (öşrünü) vermeden bağdan üzüm getirip yiyorlar, dinen bunun sakıncası var mıdır?
CEVAP:
Ma'lüm olduğu gibi toprak mahsullerinin onda birini zekât olarak vermek gerekir. Binaenaleyh ne kadar getirdiğini hesap edip zekâtını vermeden bağdan üzüm getirip onu yemek caiz değildir. Ancak belli bir ölçek ile dokuz defa kendi evine getirip aile efradına yedirir, onuncu defa muhtaç kimselere zekât olarak verirse mesuliyetten kurtulur. Yahut Hanbelî mezhebi taklid edilir. İbn'i Hacer şöyle diyor: "Şafiî mezhebine göre hareket etmek zor olduğu takdirde, ne kadar getirdiğini hesap etmeden onlardan yemesini caiz gören Hanbelî mezhebini bu hususta taklid etmekte beis yoktur".
SORU: Zekâta tâbi mallar nasıl değerlendirilecek? Bugünkü raic değeriyle mi, yoksa alış fiyatıyla mı?
CEVAP:
Zekâta tâbi malların değerinin düşüp kalkması her zaman muhtemeldir. Onun için ne yıl başında ne de ortasındaki değer nazar-ı itibare alınmaz. Yıl sonunda bilirkişiler tarafından değerlendirilip o günkü raice göre her şeyin fiatı yerinde tesbit edilecektir. Yani fabrika malı, fabrika fiatına göre, piyasa malı ise piyasaya göre hesaplanacaktır.
SORU: Bir miktar altın nisaba baliğ olmadığı halde eski eser olduğundan değeri nisaba baliğ olursa zekâtı verilecek midir?
CEVAP:
Bir miktar altın nisaba baliğ olmadığı halde, eski eser olduğundan, değeri yüksek olup nisaba baliğ olursa zekâta tâbi değildir.
SORU: Toprak mahsullerinin zekâtı nasıldır?
CEVAP:
Toprak mahsullerinin zekâtı mahsul yetiştiren araziyi sulayan suya göre değişir. Yani arazi yağmur, kar, nehir, çay veya kanal suyu ile sulanıyorsa mahsulün onda biri; hayvan, motor veya satın alınan su ile sulanıyorsa mahsulün yirmide biri zekât veya öşür olarak verilir. Peygamber (sa.) bu hususta şöyle demektedir: "Yağmur, pınar veya akarsu ile sulanan mahsulde onda bir; hayvan gücüyle sulanan mahsulde ise yirmide bir zekât vardır." Hem yağmur hem motor gibi şeylerle sulanıyorsa Şafiî ile Hanefi mezhebleri arasında bu hususta ihtilâf vardır. Hanefi mezhebine göre ekin motor veya satın alınan su ile yıl boyunca veya yılın çoğu sulanıyorsa yirmide bir öşür -zekât- olarak verilir. Yılın yarısından aşağı adı geçen şeylerle sulanıyorsa onda bir zekât çıkarılır. Şafiî mezhebine göre ise ekin hem yağmur, hem motor veya satın alınan su ile sulanıyorsa mahsulün neşvünemasına göre hesaplanıp zekâtı verilir. Meselâ dört defa sulanmaya muhtaç olan ekin iki defa yağmur iki defa motor veya satın alınan su ile sulanıyorsa onbeşte bir, üç defa yağmur bir defa motorla veya satın alınan suyla sulanıyorsa onikibu çukta bir zekât çıkarılır.
SORU: Toprak mahsullerinin zekâtı işçilik, ekme, döğme ve nakliyat masrafı düşürülmeden mi verilir yoksa masraflar düşülerek mi verilir?
CEVAP:
Toprak mahsullerinin zekâtı işçilik, ekme, dövme ve nakliyat masrafı düşürülmeden çıkarılır. Asr-ı saadette ve Ashab devrinde uygulama böyleydi. Yani toprak mahsullerinin zekâtı ekin ve tarla için yapılan masraf düşürülmeden çıkarılırdı. Es-Seyyid el-Bekr-ed-Dimyatî şöyle diyor: "Biçme, dövme, meyva toplama ve kurutma ücreti çiftçinin kesesinden gider, düşürülmeden zekâtı verilir. Durum böyle olmakla birlikte bazı kimseler tatbikatta bunları düşürür ve kalanın zekâtını verir, oysa yanlış bir harekettir. İbni Abidin de şöyle diyor: “İşçi, çift süren öküz, kanal temizleme ve bekçinin ücreti gibi masraflar düşürülmeden mahsulün zekâtı verilir”.
SORU: Zamanımızda paranın değer kaybı söz konusu olduğundan birçok kimse ticaret yapmak için değil de elindeki paranın bugünkü değerini muhafaza etmek maksadı ile bir arsa veya tarla satın alıp muhafaza eder. belki de iyi bir müşteri bulursa da satabilir. Arsa veya tarla üzerinden bir yıl geçince zekatının verilmesi gerekir mi?
CEVAP:
Bir kimse ticaret yapmak maksadı ile değil de elindeki paranın bugünkü değerini muhafaza etmek için bir arsa veya bir tarla satın alır ve üzerinden bir yıl geçerse zekâtının verilmesi gerekmez. Çünkü gayesi ticaretle meşgul olup daimi alış-veriş yapmak değildir. Ama emlakçı olan kimsenin arsa alıp sattığı ve bu işin ticaretini yaptığı için zekât vermesi lazımdır.
iskenderpasa.com
Hukuki Şartlar
|
İletişim
Yardım
|
Site Haritası
Copyright 2014 Avustralya MEC Topluluğu
All Rights Reserved.
Sık Kullanılanlara Ekle
|
Tavsiye Et