6 Cemaziyelahir 1442 | 19 Ocak 2021
 
A257D1D7-A390-443A-A8A7-3ED77B0D1AAE
Üye Girişi | Üye Ol
  • ANA SAYFA
  • KUR'AN-I KERİM
    • Okuyun
    • Dinleyin
    • Bilgilenin
  • SON PEYGAMBER
  • TASAVVUF
    • Tasavvufa Dair
    • Yolumuzun Esasları
    • Hatm-i Hacegan
    • Evrad-ı Şerif
  • M. ZAHİD KOTKU (RH. A.)
    • Hayatı
    • Fotoğrafları
    • Kitapları
    • Sohbetleri
  • M. ES'AD COŞAN (RH. A.)
    • Hayatı
    • İslam Anlayışı
    • Tasavvuf Anlayışı
    • Hizmet Anlayışı
    • Kitapları
    • Başmakaleleri
    • Sohbetleri
    • Fotoğrafları
    • Anma Programları
  • M. NUREDDİN COŞAN
  • SIK SORULAN SORULAR

  • Makaleler
    • İslam Dergisi Başmakaleleri
    • Kadın ve Aile Dergisi Başmakaleleri
    • İlim Sanat Dergisi Başmakaleleri
    • Panzehir Dergisi Başmakaleleri
    • İdeal Yol
Makaleler > İlim Sanat Dergisi Başmakaleleri

Nice Nurlu, Huzurlu, Erdemli, Mübarek Kentlere!



İlim ve Sanat, VIII, 48 (1998)

Bizi yaratan, yaşatan, ins ü cinnin hâlıkı, mahlukâtın râzıkı, mülkün mâliki, âlemlerin rabbi Allahu Tebareke ve Teâlâ hazretleridir. Her şeyimiz O’ndandır. O’nundur ve biz sonunda O’na döneceğiz.

O’nun üzerimizdeki nimetleri, lütufları, izzet ü ikrâmları sayılamayacak kadar çoktur, nihayetsizdir. Varlık ve vücûd O’nun “cûd”u; yaşam ve hayat, O’nun kerem-i bî-hudûdu, eseri ve sonucudur.

Elhamdülillah ki bizleri, eşref-i mahlukât olan “insan” olarak yarattı; ekmel-i edyânı olan “İslâm”la mütedeyyin, ekber-i insânı olan imanla müşerref mü’min eyledi; eşref-i beşer ve ekrem-i rusül olan Muhammed-i Mustafâ’sına tâbi, efdal ümmet kıldı; sallallâhu aleyhi ve âlihî ve selleme teslîmen kesîrâ!

İnsanoğlu tek başına değil, cemiyet halinde, toplu, beraber, bir arada yaşar. Bu toplu yaşamın ilk halkası ve birinci kademesi “aile”dir. Erkek ve kadın birleşir, evlenir, samimi bir yuva kurar; doğan yavrularına sahip çıkar, sevgiyle bakar, ihtimamla büyütür, hayata hazırlar, evlenirler, neslini devam ettirir. Böylece ailelerden akraba kümeleri, aşiretler, kabileler, kavimler, milletler oluşur. Topluluklar, obalar, köyler, kentler, devletler kurar; yardımlaşarak, iş bölümü yaparak, müşterek çalışarak, beraber savunarak daha düzenli, daha kolay, daha rahat, daha emniyetli, daha güçlü, daha rahat yaşarlar.

Fıtrata uygun, tabii bir din olan İslâm; topluma, cemaate, birlikte yaşamaya, muhabbete, merhamete, idarî adalete, hukukî müsavâta, malî muvasâta, içtimaî muâvenete, teşebbüste müşârekete, halka hizmete, kanuna itaate, nizama riayete çok büyük önem vermiştir.

İslâm’da cemaat rahmet, tefrika felakettir. Arap illerinde şehre “Medine”, çöle “bâdiye”; şehirde oturana “medenî”, çölde yaşayana “bedevî” denmiş; “uygarlık” anlamına gelen “medeniyet” sözü, şehir anlamındaki bu “Medine” sözünden çıkarılmış ve türetilmiştir.

Peygamber Efendimiz hadîs-i şerîflerinde ümmetine şehirleşmeyi tavsiye buyurmuş; şehirde yaşayanın çölde, köyde yaşayandan daha çok sevap kazanabileceğini, çölde gezenlerin cemaatle namaz kılmaktan, cuma namazlarından ilim ve irfan meclislerinden uzak kalacağını, böylece cahilleşeceğini, yozlaşacağını bildirmiştir. Kendisi Medine-i Münevvere’ye hicret edince, orada idarî düzenlemeler yapmış, çarşı-pazarı teftiş etmiş, anayasa mahiyetinde belgeler düzenlemiş, sokakların temizliğine önem vermiş, herkesin kapısı önünü temizlemesi halinde şehrin bütünüyle temiz olacağını söylemiş, evlerin çok katlı yapılıp komşuya zarar vermesini, esintisini kesmesini yasaklamıştır...

Bir rivayette, “Şehirde oturanlar, çölde ve köyde oturanlara göre (âhiret ölçüsü ile) yarım gün, yani 500 yıl önce, cennete gireceklerdir”11 buyurmuştur.

Diğer bir rivayette, ümmetinden bazılarının sütü, kaymağı, rahat ve rehaveti sever, bâdiyelere, çöllere, yaylalara gider, ibadetleri, cuma namazlarını terk eder de mânevî bakımdan zarara uğrar diye endişe ettiğini bildirmiştir.

Deylemî’nin Hz. Ali radiyallâhu anh’ten naklettiği bir hadise göre:

“Taşra ve köy (rustâk), cehennem hazire (mevki)lerinden bir haziredir, (çünkü) orada şeriatın uygulanması (yani hadd-i şer’î) yoktur, cuma namazı yoktur, (ilim ve eğitim olmadığından) çocuklar edepsiz, gençler şeytan, yaşlılar cahildirler, mü’min onların arasında leşten daha beter kokulu duruma düşer.”12

Demek ki aslolan iman, İslâm, ilim, irfan, edep, ahlâk, şeriat, taharet ve nezafettir. Mü’min her yerde onları aramalı, onlara sarılmalıdır; onların olmadığı yerde durmamalı; dinini öğrenebildiği, uygulayabildiği yerlere hicret etmeli, öyle toplumlar, öyle kentler kurmalı, oralarda yaşamalıdır.

Eğer doğruluğu, dindarlığı, ihlası, takvası, irfanı dolayısıyla dokuz köyden dışlanıyor, kovuluyor, çıkarılıyorsa, kendisi gibi mü’min, halis, muhlis, muttakî, mübarek, mütedeyyin, arif, fazıl, kâmil... kimselerle onuncu köyü kurmalıdır...

Yaşasın ilimli, irfanlı, imanlı, düzenli, dirlikli, sağlıklı, temiz, nezih, izzetli, şerefli, nurlu onuncu köyler, beldeler, şehirler!


Dipnotlar
1. Tirmizî, “Zühd”, 37, hadis no: 2353; İbni Mâce, “Zühd”, 6, hadis no: 4122; Ahmed b. Hanbel, II, 296, 343, 451, 519, hadis no: 7933, 8502, 9822, 10741.



iskenderpasa.com Hukuki Şartlar | İletişim Yardım | Site Haritası
Copyright 2014 Avustralya MEC Topluluğu All Rights Reserved. Sık Kullanılanlara Ekle | Tavsiye Et