Çevremize bakıyoruz: Diğerlerinden ne kadar farklı, nurani, lahuti, zevkli ve tatlı bir aydayız! Münevveri sadesi ve avamı havassı ile büyük çoğunluk Ramazan’ın etkisinde: Oruç tutmaya çalışıyor, sahura kalkıyor, teravihe gidiyor, vaazlara, mukabelelere hatimlere koşuyor, dostlarına iftar ziyafetleri veriyor, işlerin, iş yerlerinin durumu değişmiş, herkes kendini iftarda evinde olacak şekilde ayarlamış, keselerin ağızları memnuniyetle açılmış, hayırlar, sadakalar, zekâtlar veriliyor, her tarafta rengârenk dinî neşriyat, gazetelerde sayfa sayfa Ramazan bölümleri, en yetkili kalemlerden en güzel dinî yazılar, velilerden hikmetli sözler, ibretli menkıbeler, radyoda televizyonda iftar ve sahur programları, ilahiler, ezanlar, dualar, mevlitler, İslâmî sohbetler... Resmî dairelerde, resmi iftar yemekleri... Camiler doluyor, Cumaların cemaatleri sokaklara caddelere taşıyor, okullarda, hastanelerde, kışlalarda, dairelerde, bakanlıklarda, resmî ve gayr-i resmî, âmir ve memur, imanlı ve imansız herkeste bir dinî yaşantı canlılığı...
Demek ki devlet laik ama millet müslüman, demek ki halkımızın çok büyük ekseriyeti inançlı, demek ki İslâm’ı yaşamak, dindar olmak, alenen ve resmen ibadet eylemek suç değil, demek ki resmi kurumların da halkının inancına, dinî yaşamına yardımcı bir tavır alması pekâlâ mümkün...
Bunun böyle olması gayet tabii ve kanunidir, insan hak ve hürriyetlerinin zaruri sonucudur. Çünkü zorbalık ve baskı, inanç ve ibadetleri engellemek çağ dışıdır ve kanunlarla da yasaklanmıştır. Batı ülkelerinde de durum aynı. İnsanın insana zulmü ve tahakkümü artık sadece kamçılı-kırbaçlı, saygısız-sevgisiz, gaddar ve zalim rejimlerde kalmıştır.
Gel gör ki yirmibirinci yüzyıla yaklaştığımız şu günlerde, üstelik vicdan ve inanç hürriyetini şiddet ve hararetle benimsemiş bir anayasanın yürürlükte olduğu ülkemizde, hem de hoşgörü ve centilmenliğin çok daha iyi öğrenilmiş olması gereken okumuşlar tabakasında, dahası ilm ü irfânda, hürriyet ve ahlâkta numune olması gereken üniversitelerin bazısında dindarlık hâlâ suç oluyor, dindarlar düşman muamelesi görüyor. Öğrenim hakları engelleniyor... böylece anayasa, kanunlar ve yönetmelikler pervasızca çiğneniyor. Nasıl olur mu? Misalleri ileriki sayfalarda hayret ve dehşetle okuyacak; “Meğer memleketimizin bazı köşelerinde neler olup bitiyor da haberim yokmuş.” diye şaşırıp teessüfler edeceksiniz. Kaldı ki misaller sadece bizim yazdıklarımızdan ibaret de değil.
Böyle gariplikler neden oluyor?
Çünkü millet olarak hürriyetleri tam anlamış, müesseselerimize tamamıyla hakim olmuş değiliz. Bazı çok mühim mevkilere nâehil ve nâasıl saygısızlar çöreklenmiş, millet ve kanun murakabesi oralara henüz nüfuz edemiyor...
Çünkü bazı okumuşlar âdeta bizden değil ve gördükleri tahsil ve okudukları okullar onları öz benliğimizden koparıp, öz varlığımıza düşman hale getirmiş...
Çünkü bu memleketin hakiki sahibi olanlar, temiz bir tarihe, asil bir kültüre, cihanı imrendiren milli haslet ve zarafete, pak bir inanca, sevimli bir örf, âdet, anane ve folklöre sahip olduğunu, –değil yabancılara– daha kendi içindeki, yanıbaşındaki bu bîçare ve bîhaberlere bile öğretememiş, öğretecek düzeni kuramamış.
Çünkü bu memleketin hakiki sahibi iyi insanlar genelde sessiz, gayretsiz, düzensiz ve tecrübesiz, ama karşısında saygısız, sevgisiz, terbiyesiz kötü ve şirret bir azınlık var, pervasızca harıl harıl çalışıyor, hayırda değil şerde korkunç bir gayrete sahip, iyi organize olmuş, alet ve vasıtaları çok, halkı küstürecek, milletin sabrını taşıracak konularda, arı kovanına çomak sokarcasına doludizgin faaliyette...
Tüm ilgililer, sayın etkili ve yetkililer, lütfen bu densizlere acilen çare bulunuz: Dış düşmanlar zaten bize yetip artıyor.
Fevkalade elem duyuyor ve teessüf ediyoruz, huzur ve sükûn, dostluk ve kardeşlik, birlik ve beraberlik gerçekten isteniyorsa, her yerde bu haksız muamele durdurulsun ve sakalından, örtüsünden, dininden inancından dolayı masum insanlar mağdur edilmesin artık!
*