14 Recep 1442 | 26 Şubat 2021
 
A257D1D7-A390-443A-A8A7-3ED77B0D1AAE
Üye Girişi | Üye Ol
  • ANA SAYFA
  • KUR'AN-I KERİM
    • Okuyun
    • Dinleyin
    • Bilgilenin
  • SON PEYGAMBER
  • TASAVVUF
    • Tasavvufa Dair
    • Yolumuzun Esasları
    • Hatm-i Hacegan
    • Evrad-ı Şerif
  • M. ZAHİD KOTKU (RH. A.)
    • Hayatı
    • Fotoğrafları
    • Kitapları
    • Sohbetleri
  • M. ES'AD COŞAN (RH. A.)
    • Hayatı
    • İslam Anlayışı
    • Tasavvuf Anlayışı
    • Hizmet Anlayışı
    • Kitapları
    • Başmakaleleri
    • Sohbetleri
    • Fotoğrafları
    • Anma Programları
  • M. NUREDDİN COŞAN
  • SIK SORULAN SORULAR

  • Makaleler
    • İslam Dergisi Başmakaleleri
    • Kadın ve Aile Dergisi Başmakaleleri
    • İlim Sanat Dergisi Başmakaleleri
    • Panzehir Dergisi Başmakaleleri
    • İdeal Yol
Makaleler > İdeal Yol

Şeriat ve Tarikat Üzerine



27 Ağustos 1977 tarihinde bir iftar programında yapılan konuşmanın metnidir.

Şeriat ile tarikatın birbirleri karşısındaki durumu üzerine tarih boyunca çok söz söylenmiştir. Bir kısım ulemâ, şeriat namına ve onu bid’atlardan koruyup temizleme niyetiyle tarikat ve tasavvufa muhalefet etmiş, aleyhte konuşmuştur. Bunlar içinden, İmam Gazzâlî’nin İhyâu ulûmi’d-dîni’ni bile zararlı görüp bulunduğu yerde alınıp yakılmasına fetva veren müftüler çıkmıştır. Günümüzde dahi “Vallahi İslâm’da tarikat, tasavvuf yoktur.” diye kürsülerden yemin eden vaizler duyuyoruz.

Böyle bir tutumun haksızlığı ve aşırılığı âşikârdır. Zira İslâm’da tarikat ve tasavvufun temeli mesâbesinde olan “tezkiye-i nefs” (nefsin terbiye ve ıslahı) “tasfiye-i bâtın” (iç âleminin temizlenip saflaştırılması), “tehzîb-i ahlâk” (ahlâkın güzelleştirilmesi) “zikrullah”, “halvet”, “îtikaf”, “mârifetullah” (Allahu Teâlâ’yı bilip tanıma), ihlas... gibi hususlar elbette ve elbette mevcuttur.

Yalnız şunu da belirtmek gerekir ki tarikat da tasavvuf da tek tip değildir. “Tarikat ehliyim” diyen bazı cahillerin, küfre kadar varan safsataları ve münker halleri her zaman, her yerde görülegelmektedir. Mesela namaz kılmayan, kılanları da hamlıkla itham eden, içki içen, tesettüre riayet etmeyen, kadınlı-erkekli meclisler kuran, haccı küçümseyen, şeriata tepeden bakan kimseler de elbette tasvip edilemez.

O halde doğru olan şeriatin ahkâmına titizlikle riayet etmek, tarikat ve tasavvufun sayesinde de kemâlât-ı ahlâkiye ve insâniyeye nail olmaktır. Nitekim Bâbur Kalender Mirzâ adlı Fars şair şöyle diyor:

Câm est şerîât ve hakîkat bâde

Ger câm şikesti be-yakîn bedmestî.

“Şeriat kadeh, hakikat da onun içindeki içki gibidir. Eğer kadehi kırarsan kesin olarak anlaşılır ki adamakıllı sarhoşsun, ne yaptığını bilmiyorsun.”

Bu hususta şu meşhur sözü de nakledelim:

“Tasavvufsuz tefakkuh eden kimse (tasavvufa bağlanıp içini terbiye etmeyen, takva, ihlas ve irfanı elde etmeden fakihlik taslayarak dinde ahkâm kesen, ilmi hazmetmeyen) fasık olur. Tefakkuhsuz tasavvuf isteyen kimse de (din alimlerini, hadisi, Kur’an’ı fıkhı öğrenmeden, ahkâm-ı şerîata vâkıf olmaksızın tasavvufa dalıp mânevî hayatın inceliklerinden dem vuran) zındık olur. Tasavvufla tefakkuhu cemeden ise muhakkık (zahiri de bâtını da mâmur, ergin ve olgun, arif ve kâmil kimse) olur.”103

Yunus Emre rahmetullâhi aleyh de şu dörtlükte aynı hususu dile getiriyor:

Mumsuz baldır şerîat

Tuzsuz yağdır tarîkat

Dost için balı yağa

Pes niçün katmayalar!104

Sevgili okuyucular! Şeriatın bir hükmüne bile canlar fedadır. Allahu Teâlâ bizi ahkâm-ı şer’iyeyi iyi bilen, şeriat ve tarikatı cemeden, şeytana, nefse uymayan, dinde fakih, mârifetullaha eren muttakî ve muhakkıklardan eylesin ...

*


Dipnotlar
1. Mâlik [b. Dînâr] rahmetullâhi aleyh’e nisbet edilen bu söz için bk. Ebü’l-Abbas Ahmed b. Muhammed, Îkâzü’l-himem fî Şerhi’l-Hikem, s. 5.
2. Yûnus Emre Dîvânı, II, 112.



iskenderpasa.com Hukuki Şartlar | İletişim Yardım | Site Haritası
Copyright 2014 Avustralya MEC Topluluğu All Rights Reserved. Sık Kullanılanlara Ekle | Tavsiye Et