Resmen yeni bir yıla girdik; Avrupa Topluluğu’na (AT) şuursuzca katılma yolundaki sayılı, tarihî yönden çok veballi, çok önemli ve çok kritik yıllardan biri... Manzara İslâm açısından hiç de iç açıcı değil.
Ekonomimiz bozuk, bütçe açık, dış borçlar bir önceki devreye kıyasla üç misli fazlalaşmış, korkunç boyutlara ulaşmış; değil onları, faizlerini bile ödemekte zorlanmaktayız. İşin en doğrusu emperyalist ve kapitalist ülkeler bizi ağır haraca bağlamışlar, ırgat gibi çalıştırıp sömürüyorlar.
Kalkınma sağlayamamışız; halkımız, köylümüz, işçimiz sefalette, alın teri ülkemizde fevkalade ucuzlatılmış, refah yaygınlaştırılamamış, halka iyi hizmet ve sınıflar arası sosyal adalet sağlanamamış.
İşsizliği önleyecek mühim yatırımlar yapılmıyor. Bilakis fabrikalar boyuna işçi çıkarmakta. Yatırımlar göstermelik, güçlendirici olmayan faydasız alanlara özellikle yönlendirilmiş gibi. Sanki Avrupa Topluluğu’na girince ülkemize gelecek patronlar rahat etsinler diye yol, telefon, lüks, zevk ve eğlence vs. dallarında ön hizmetçilik yapılıyor.
Devlet hazinesi sahtekârlar, çıkarcılar, vergi kaçakçıları, haksız kredi avcıları, hayalî yatırımcı ve hayalî ihracatçılar tarafından mahvedilmiş; iktisadî devlet teşekkülleri Amerika’dan ithal akıl hocaları yoluyla, kârlı olmalarına rağmen asıl değerlerinin çok altında özelleştirme maskesi altında birilerine (?) peşkeş çekilme yolunda.
Özel teşebbüsün dev firmaları, Avrupa ve Amerika’nın çok uluslu şirketleriyle ortaklaşmış, kendisini zaten dışa satmış durumda. Madenlerimiz de pazara çıkarılmış, esrarengiz şekilde kapışılıyor, eşsiz güzellikteki kıyılarımız ve nice sit alanları çeşitli oyunlarla, çok ucuz anlaşmalarla, çoğunlukla maskeli dış şirket ortakları tarafından uzun yıllar için âdeta bedavaya kiralanmış, bu ülkenin hakikî sahibi öz evlatlarının istifadesine kapatılmış, hatta bazı yöre idarecileri, “Türkler buralara gelmesin!” diyebilmekte.
Ticaret ve iş ahlâkı dejenere olmuş, enflasyon %100’e ulaşmış, senetler protestoda, firmalar batmakta. Haksız kazanç vurguncuları barlarda, pavyonlarda, hiltonlarda, düğünde, lükste, hovardalıkta, israfta. Borçlar babalar ve mafyalar tarafından tahsil ediliyor, sahte israflar sürüp gidiyor, dolandırıcılar yurt dışına kaçıp kurtuluyor veya mahkemeden tahliye kararı alıp elini kolunu sallaya sallaya ortada dolaşıyor.
Genel ahlâk bir hayli bozulmuş, aile huzursuz, boşanma fevkalade artmış, cinnetler, cinayetler, vukuatlar hadsiz hesapsız boyutta, edepsizlik, hayâsızlık diz boyu!
Dinsizler azıtmış, misyonerler faaliyette, Hıristiyanlık propagandası yaygın ve yoğun, aydınlar şaşkın, insanların çoğu streste, rûhen rahatsız ve iyice hasta.
Ne oluyoruz, neye doğru itiliyoruz, nereye gidiyoruz, ne yapmalıyız, nasıl kurtulabiliriz? Her yolu, her sistemi denedik. Bunca acı denemeden sonra artık iyice anlaşıldı ki tüm dertlerin tek çözümü İslâm’dır. Bakın gerçek müslümanlara... Bunca belaya rağmen nasıl kale gibi rûhen ve bedenen sapasağlamlar! Çünkü hastalıklar hep İslâm’ın Allah tarafından konulan şahâne prensiplerine aykırı hareketten, nefse ve şeytana uymaktan doğuyor.
Fert ve toplum olarak, devlet ve millet olarak, rûhen ve bedenen, maddeten ve mânen güçlü olmak için mutlaka yeniden imana gelmeli, İslâm’a girmeli, hayatımızı Kur’ân-ı Kerîm’in prensipleri ve Resûlullah’ın (sas.) sünneti yolunda yeniden düzenlemeliyiz ki dünyada ve âhirette saadete erelim.
Batıl yollar çoktur ama tek çıkar yol İslâm’dır.
*