Allah’ın emrettiği şekilde davranıp iyi bir kul olarak yaşayanlar cennetle mükâfâtlanacak, kötüler ise cehennemde yaptıklarının cezasını görecek. Bunun tabii sonucu olarak inananlar cenneti özler, cehennemden korkar, cenneti kazanmak için çabalar ve cehenneme düşmemeye çalışır.
Bir de iyilik ve ibadetleri, cehennemden korktuğundan ya da sonunda cenneti kazanmayı umduğundan yapmak meselesi var. Bu sathî bir düşünce tarzıdır. Olgun kişiler ve büyük mutasavvıflar ise bu konuda daha farklı düşünürler. Mesela Nakşibendîlik’te kemale ermek için dört şeyi gönülden ve zihinden silip çıkarmak şarttır:
1. Dünya,
2. Âhiret,
3. Varlık,
4. İlk üçü terk ettiğine dair bilinci (yani: terk-i terk). Onlar “İlâhî! Maksudumuz sensin, biz sadece senin rızanı istiyoruz” derler.
713-803 yılları arasında Basra’da yaşamış meşhur kadın velî, Rabia-ı Adeviyye de şöyle dua edermiş:
“Rabbim! Eğer Sana, cehennemden korktuğumdan tapıyorsam beni oraya at ve yak. Eğer cennet umuduyla tapıyorsam bana orayı haram eyle. Fakat Seni, sırf zâtın için seviyorsam, dîdârını ve ebedî güzelliğini benden asla esirgeme.”
Edebiyat ve tasavvuf kitaplarında bu hasbî, art düşüncesiz, saf Tanrı aşkını anlatan güzel pasajlar bulunmaktadır. Onbeşinci yüzyılda yazılmış Türkçe bir eserden alınarak sadeleştirilen aşağıdaki hikâye de aynı konuyu işliyor:142
Hikâye edilir ki Harun er-Reşîd, köle, cariye ve hizmetçilerine her yıl çeşitli hediyeler dağıtırdı. Bir yıl da yine hepsini bir araya topladı. Çeşitli giysiler, süslemeler, altın ve gümüş eşyayı ortaya getirterek:
“Her biriniz, beğendiği şey üzerine elini koysun, ben bunu istiyorum desin.” diye emretti.
Bunun üzerine herkes gözüne kestirdiği eşyanın yanına koştu, elini onun üstüne koydu. Bu arada bir cariye de gelmiş elini Harun er-Reşîd’in başına koymuştu. Harun er-Reşîd şaşırarak;
“Ne yapıyorsun?” dedi. Cariye;
“Siz, herkes sevdiği şey üzerine elini koysun, buyurmuştunuz. Ben ise sizin mübarek başınızı sevmekteyim.” diye cevap verince Harun er-Reşîd çok duygulandı ve;
“Mademki sen beni tercih ettin, o halde ben de malım, mülküm de senindir.” dedi.
O cariyeyi derhal âzat eyledi, ona daha birçok ihsan ve ikramlarda bulundu. Bütün diğerlerine ona saygı göstermelerini emretti.
Ey mü’min! Sen de bu dünyanın fâni lezzetlerine kapılmaz, gönlünü samimi olarak Allahu Teâlâ’ya bağlarsan her şey senin kulun-kölen olur, âhirette de Tanrı’nın cemalini müşahedeye erersin, inşaallah.
*