3 Ramazan 1442 | 15 Nisan 2021
 
A257D1D7-A390-443A-A8A7-3ED77B0D1AAE
Üye Girişi | Üye Ol
  • ANA SAYFA
  • KUR'AN-I KERİM
    • Okuyun
    • Dinleyin
    • Bilgilenin
  • SON PEYGAMBER
  • TASAVVUF
    • Tasavvufa Dair
    • Yolumuzun Esasları
    • Hatm-i Hacegan
    • Evrad-ı Şerif
  • M. ZAHİD KOTKU (RH. A.)
    • Hayatı
    • Fotoğrafları
    • Kitapları
    • Sohbetleri
  • M. ES'AD COŞAN (RH. A.)
    • Hayatı
    • İslam Anlayışı
    • Tasavvuf Anlayışı
    • Hizmet Anlayışı
    • Kitapları
    • Başmakaleleri
    • Sohbetleri
    • Fotoğrafları
    • Anma Programları
  • M. NUREDDİN COŞAN
  • SIK SORULAN SORULAR

  • Makaleler
    • İslam Dergisi Başmakaleleri
    • Kadın ve Aile Dergisi Başmakaleleri
    • İlim Sanat Dergisi Başmakaleleri
    • Panzehir Dergisi Başmakaleleri
    • İdeal Yol
Makaleler > İslam Dergisi Başmakaleleri

Endülüs ve Yirminci Asır



Mart 1985

Seven ve acıyan bir kimse olarak bizler dâhil tüm dünya müslümanlarının haline bakıyorum. Büyük sıkıntı ve tehlikelerle karşı karşıya, iç içe bulunuyorlar. Bu ciddi duruma rağmen, bilhassa münevver tabakada olmak üzere, geniş bir vurdumduymazlık, âkıbetin vehamet ve fecaatinden gaflet ve bîhaberlik hâkim. İyi niyetli has, halis olanlar da tesirli ve müsmir bir yardımlaşma ve iş birliğinden çok uzakta.

Atılmışım iki “lâ-yefhem”in meyânesine:

Zemin’e anlatamam, âsumâna anlatamam!32

Şu durumda aklımızı başımıza devşirmemiz için bizden önceki ve eski müslümanların ahval ve âkıbetlerini iyi bilmeye ve onlardan ibret almaya şiddetle ihtiyacımız vardır. Ola ki bu yolla, meselelerimizi daha derinden kavrar, dost ve düşmanı daha isabetli tespit eder, hatt-ı harekâtımızı daha iyi çizer, tedbirleri daha iyi düşünür, dertlerimizin tedavisini daha çabuk sağlarız.

Balkanlar’ı, Kırım’ı, Kafkasya’yı, Orta Asya’yı nasıl kaybettik; fütûhâtı ne ruhla yapmıştık, hezimetimiz hangi sebeplerden doğdu; yenilmez bir güç ve satvet sahibiyken daha sonraki perişanlığa derece derece niye düştük? Bunları çok ciddi araştırmalı, hatalarımızı düzeltmeli ve “telâfî-i mâ fâte” girişmeliyiz.

Hele şu Endülüs kıtası müslümanlarının macerası bugünkü dünya müslümanları için ne kadar ikaz edici ve ibret vericidir!

İslâm, İspanya yarımadasına 91 (710) yılında Tarîf b. Zür’a’nın gaza ve cihad hamlesiyle girmeye başladı. Hemen ertesi yıl 12.000 askeriyle Cebelitarık diye anılan boğazı geçen Târık b. Ziyâd kısa zamanda kıtaya hâkim olmuş; Kurtuba şehri fethedilmiş, Gırnata alınmış, Tuleytula’ya (Toledo) varılmış, kuzey sınıra dayanılmıştı. Daha sonraki yıllarda İslâm ordularının Fransa ortalarına ulaştığını görüyoruz.

Bu parlak başarı hıristiyan ahalinin sayı azlığından, alet eksikliğinden veya yüreksizliğinden değildi; bilakis fatihlerin emsalsiz hâlet-i rûhiyesinden, cihad aşkından, şehit olma iştiyakından, dine hizmet duygusundan, îlâ-yı kelimetullâh fikrinden... Kısacası sağlam imanından, birbirlerine sımsıkı sarılmalarından ve idealleri uğrundaki feragat ve fedakârlıklarından doğuyordu. Yoksa hıristiyan tarihçilerin bile itiraf ettikleri üzere, Târık b. Ziyâd’la çarpışan Roderick’ın ordusu onlardan beş-altı misli kadar daha fazla ve takriben 70.000 civarında idi.

Müslümanlar İspanya’ya iman ve insanlık, sanat ve medeniyet, zarafet ve ilim götürdüler; karanlık Ortaçağ Avrupası’na ışık tuttular. Endülüs’e rüya âlemleri yaşattılar; şaşaalı, mükemmel şehirler kurdular; abideler yaptılar. Sadece Kurtuba’da 800 medrese, 1700 cami vardı. Endülüs’ten çok büyük din ve dünya alimleri, filozoflar yetişti. O zamanın Avrupa üniversitelerinde Arapça dersi mecburen okutuluyordu. Hatta krallar, Endülüs’e, iyi yetişmeleri için yüzlerce kız ve erkek talebe gönderip onların iyi eğitilmelerini müslümanlardan rica ediyorlardı.

Tarihin bildiği bir gerçektir ki Avrupa, Endülüs sayesinde uyanmış; aradaki yüksek seviyeli ilim ve sanattan kaynaklanan Rönesans’ı ve dinlerinin tenkidi mahiyetindeki Reform’u gerçekleştirmişti.

Müslümanlık Endülüs’te sekiz asır payidar olmuş, orayı hakikî bir darül İslâm haline getirmiş idi. Bu zaman, biz Türkler’in Anadolu ve Rumeli’deki tarihleri kadar uzun ve derindir. Ama bugün İspanya’da, Kurtuba Camii gibi –o da kilise yapılmıştır– birkaç tarihî eserden başka İslâm’ın hiç izi kalmamıştır.

Endülüs’te Katolik hıristiyan hıncı ve taassubu emsalsiz bir barbarlık ve korkunç bir tahribat yapmış, şahâne sanat eserlerine kıymış, kitapları yakmış, müslümanları katletmiş, müstesna zarafetteki ve velinimetleri durumundaki yüksek bir medeniyeti yerle bir etmiş, izlerini bile kazımıştır. Yapılan hunharlıkların anlatılması tüyler ürpertir, gençlerin saçını ağartır, belini büker, yürekler parçalar.

Endülüs müslümanları sayı azlığından veya fakirlik ve yoksulluktan, alet edevat eksikliğinden, hatta âciz ve korkaklıklarından mağlup olmuş değillerdir. Onları dinlerine bağlılıktaki kusur ve zaaf yıkmıştır. Ne zaman dinlerine sarılmış, birlikte hareket etmişlerse zafer kazanmışlar, aksine kısır çekişmelerle parçalandıkları zaman hezimete uğramışlardır. Onları düşmanlar değil, kendi ahlâk zaafları, affedilmez idarî ve siyasî basiretsizlikleri mahvetmiştir.

Durum bu asırda da daha farklı değildir. Acaba müslümanlar, tarihte başlarına gelen felaketlerden hiç olmazsa günümüzde ibret alamazlar mı?

Tarihi “tekerrür” diye ta’rîf ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?33

*


Dipnotlar
1. Muallim Naci’nin Şiirleri, s. 213.
2. Mehmet Akif Ersoy, Safahat, s. 456.



iskenderpasa.com Hukuki Şartlar | İletişim Yardım | Site Haritası
Copyright 2014 Avustralya MEC Topluluğu All Rights Reserved. Sık Kullanılanlara Ekle | Tavsiye Et