10 Cemaziyelahir 1442 | 23 Ocak 2021
 
A257D1D7-A390-443A-A8A7-3ED77B0D1AAE
Üye Girişi | Üye Ol
  • ANA SAYFA
  • KUR'AN-I KERİM
    • Okuyun
    • Dinleyin
    • Bilgilenin
  • SON PEYGAMBER
  • TASAVVUF
    • Tasavvufa Dair
    • Yolumuzun Esasları
    • Hatm-i Hacegan
    • Evrad-ı Şerif
  • M. ZAHİD KOTKU (RH. A.)
    • Hayatı
    • Fotoğrafları
    • Kitapları
    • Sohbetleri
  • M. ES'AD COŞAN (RH. A.)
    • Hayatı
    • İslam Anlayışı
    • Tasavvuf Anlayışı
    • Hizmet Anlayışı
    • Kitapları
    • Başmakaleleri
    • Sohbetleri
    • Fotoğrafları
    • Anma Programları
  • M. NUREDDİN COŞAN
  • SIK SORULAN SORULAR

  • Makaleler
    • İslam Dergisi Başmakaleleri
    • Kadın ve Aile Dergisi Başmakaleleri
    • İlim Sanat Dergisi Başmakaleleri
    • Panzehir Dergisi Başmakaleleri
    • İdeal Yol
Makaleler > İslam Dergisi Başmakaleleri

Seyahat İntibalarım



Nisan 1989

Şubat 1989’un ikinci yarısında İstanbul’dan İsveç’e bir seyahat fırsatı çıktı; karayoluyla Balkanlar-Yugoslavya-Avusturya-Almanya-Danimarka’dan Malmö’ye, Stockholm’e kadar uzanan zevkli, ibretli bir yolculuk ve dönüş...

Ege’den Akdeniz’e gemiyle giden bir şairimizin söylediği,

İçimize çevirip nemli gözlerimizi

Geçtik yabancı gibi yakınından Rodos’un,64

mısraları öteden beri bana çok dokunurdu; bu sefer aynı duyguları ben de hüzünle yaşadım.

Karlı zirveleriyle muhteşem Balkan dağlarını; yeşil, bereketli, uzun ovaları; sarp kayalı, bol tünelli Niş yollarını, tüm yolların birleştiği yerde, Belgrad’ı geçerken hep şanlı tarihimizi, altı-yedi asır süren köklü mâzîyi düşündüm. Geçtiğimiz güzergâhın güneyinde, kuzeyinde hâlâ nice samimi müslüman toplumlar yaşıyor: Bulgar, Pomak, Arnavut, Türk, Makedon, Sırp, Boşnak, Hırvat vs. çeşitli ırklardan çeşitli diller konuşan kavimler, kardeşler... Genellikle sırf müslüman oldukları için ikinci plana itilmiş, ezilmiş, mağdur, mazlum, masum, takip ve tazyik altında halklar...

Bilhassa şu son asırda, nedir bu müslümanların başına gelenler? Dünyanın her yerinde onları ezmeye, yok etmeye çalışan organize, gizli güçler var. Kim bunlar? Başları, merkezleri nerede, bu fitne ve fesadı nasıl canlı tutarlar? Hangi metotları kullanırlar, kimleri kendilerine alet ve maşa edinirler? Bunlara karşı mücadele nasıl olmalı?

Bugünkü müslümanlar, genellikle durumun vehamet ve fecaatinden habersiz; hâlâ düşmanların oyununa gelir, müslüman kardeşiyle çekişir, çatışır, uğraşır, dostu kan ağlatır, düşmanı güldürür ve sevindirir dururlar.

Bu minval üzere nice asırlar İslâm diyarı olarak yaşamış olan Endülüs, Balkanlar, Mora yarımadası, Ege ve Akdeniz adaları, Tuna boyları, Romanya, Kırım, Kazan, Kafkasya, Hazar Denizi çevreleri, Doğu ve Batı Türkistan illeri, Sibirya ovaları, Maveraünnehir, Hindistan kıtası, Güneydoğu Asya bölgesi, Afrika’nın pek çok ülkesi hep elden çıkmış, düşman boyunduruğuna düşmüş, oralardaki müslümanlar ya katledilmiş, ya hürriyetini kaybetmiş, hâsılı devamlı zarara uğramış, vermiş, gerilemiş çekilmiş... İşin en kötüsü idealini, tezini, yönünü, tarihini, olayları, dostları, düşmanları unutmuş; gerileme sebeplerini araştırıp tedbir almıyor.

Dünya üzerinde İslâm’a candan bağlı, müslüman halkların meselesini bilen bu ve bundan çözümler bulmaya çalışan samimi, hür, malî bakımdan güçlü, modern dünyaya ve yüzyılın şartlarına vâkıf, etkili, yetenekli, dengeli, irtibatlı mercîler, makamlar, enstitüler yok mu? Müslümanların kaybolan haklarını kim arayacak, hukukunu kim savunacak, ezilenleri kim koruyacak; tarih, kültür, folklor hazinelerini kim kurtaracak?

Bu Avrupa halklarında kendi benliklerine, tarihlerine, kültürlerine, millî ve dinî meselelerine o kadar kuvvetli bir bağlılık var ki en küçük bir tarihî eser, hatıra, töre, ümit ve varlık öyle büyük bir titizlikle korunuyor ki meşhur alimlerin özel mektupları bile fişlenmiş, müzelerde saklanıyor. Çünkü onlar, milletlerin ancak mefahirleri ile yaşadıklarını çok iyi biliyorlar; o sayede birlik ve dirliklerini muhafaza ettiklerinin; yeni başarılara şevkle ve heyecanla atılabildiklerinin derin şuurunda ve farkındalar. Devlet de tüm imkânları, radyosu, televizyonu, eğitim ve öğretim müesseseleriyle millî kültüre destek veriyor.

Ben Türkiye müslümanlarını dış çevreye çok ilgisiz, çok unutkan, çok vefasız, çok pasif, dolayısıyla da çok suçlu ve veballi buluyorum. Asırlardır İslâm âleminin liderliğini yapmış bir ülkeye bu hal hiç yakışmıyor.

Hele dış ülkelerden Türkiye’ye hicret etmiş kardeşlerimi daha çok ayıplıyorum. Beni affetsinler, dost acı söyler. Nasıl oldu da çabucak o eski doğum yerlerini, ecdat yurtlarını, oralarda bıraktıkları akrabalarını, dostlarını, hatıralarını, acılarını, hatta kin ve intikamlarını hemen unutuverdiler? Biliyorum ki çokları Türkiye’de zengin de oldular. Mesela, cumhurbaşkanı bile Balkan kökenli. İçlerinde nice büyük fabrika sahipleri var.

Neden aralarında organize olmamış, zengin ve güçlü kültür ve dostluk dernekleri, araştırma enstitüleri, eğitim müesseseleri, hatta hürriyet ve kurtuluş teşkilatları kurmamış, arkada ve geride kalanlara yardım ve destek elini uzatmamışlar? Neden oralarda ve Türkiye’de kendi aralarında, eski hatıralarını, örf ve âdetlerini, giyim kuşam ve folklorlerini, ideal ve imanlarını canlı tutacak tedbirleri iyi almamışlar? Neden kitaplar, gazeteler, dergiler yayımlanmıyor, okullar açılmıyor, toplantılar, anma günleri, ihtifaller, seyahatler, temaslar düzenlenmiyor; sönük, cansız, isteksiz duruyorlar? Neden kayıpları, savaşları, acıları, uğraşları, çileleri, arzuları, dertleri, heyecanları ile etrafı tutuşturmuyor, bizleri sarsıp, uyandırıp, ağlatmıyorlar?

Yoksa kayıplarımız ağlamaya değmeyecek kadar önemsiz mi?

Bu kafayla devam edersek şimdiki anavatan (!) Türkiyemiz bile elde kalmaz ki!

*


Dipnotlar
1. Rifat Necdet Evrimer, Kemalettin Kamu Hayatı, Şahsiyeti ve Şiirleri, İstanbul 1949.



iskenderpasa.com Hukuki Şartlar | İletişim Yardım | Site Haritası
Copyright 2014 Avustralya MEC Topluluğu All Rights Reserved. Sık Kullanılanlara Ekle | Tavsiye Et