Pek çok hasmı, rakibi, düşmanı olan asil bir milletiz. Bu diyarları yüzyıllardır, onlarla devamlı uğraşarak, savaşarak elde tutuyoruz. Hak yoldayız, Allah’ın (celle celâlüh) razı olduğu yönde canla, başla fedakârca çalışmışız, insanlara Allah’ın emirlerini tebliğ etmiş, onları doğru dine çağırmış, batıldan kurtarmışız, mutlu ve adaletli, ince ve zarif, çok medenî ve insanî bir toplum oluşturmuşuz. Yüzyıllarca idaremiz altında yaşayan çeşitli gruplar, şimdi o eski günleri hasretle anıyor. Bizim çekilmek zorunda bırakıldığımız yerlere zulüm ve baskı çökmüş, oralarda çok kan dökülüp çok can yakılmış, insanlar doğduğuna pişman edilmiş, halen dahi medeniyetin yüz karası cinayetler dünyanın gözü önünde işlenmekte ber-devam...
On dokuzuncu yüzyıldan sonra Avrupa’daki fikrî ve siyasî cereyanlar sonuçta bizi de etkilemiş; aramızdan kendi kendimizi yargılayan, suçlayan insanlar belirmiş; hasmın tarafını tutup da bizi yücelten, Allah’ın sevgili kulu ve dışımızdakilerin hayran olduğu arif ve çelebi, hakim ve medenî insan haline getiren, kısa ve keskin ifadeyle Mevlânâ ve Yunus gibi cümle cihanın gönül verdiği kâmil ve yüksek şahsiyetler haline getiren, değerlere saldıran hasta tipler idareye hakim olmuş, İslâm ve müslümanlar dışlanmış, horlanmış; rejim için tehlikeli görülmüş, idare yıllarca onların istediği istikamette çalışmış...
Sonuç: Korkunç bir dejenerasyon ve çökme. Şimdi halk birbirini öldürüyor, ayrılık marşları söyleniyor, askere silah çekiyor, emperyalizme alet oluyor, devlet adamları milletin istikbalini mahvediyor, muazzam rüşvetler yeniliyor, işler berbat ediliyor, hazine yağma, piyasa dolandırılmış, ordu demode, kalkınma başarısız, hizmetler aksamış, gençlik asi, halk şaşkın, sanayi krizde, işçi mağdur, mallar sefil, istiklal ve istikbal tehdit altında, düşmanlar memnun, akbabalar beklemede...
Ülkemizde –kasten veya cahillikle– çok yanlış bir tercih yapılmış:
Bize ters ve düşman Batı medeniyeti istenmiş ve benimsenmiş, buna karşı İslâm medeniyeti tüm izleriyle yok edilmeye çalışılmış; halbuki İslâm medeniyeti içinde devam etseydik çok daha başarılı, çok daha mutlu, çok daha ileri, çok daha büyük, çok daha kuvvetli olacaktık; çok daha fazla taraftar bulacak, tüm müslümanlarla bütünleşecek, Batı’da da daha çok sempatizan kazanacaktık...
Bu ana yanlışlığa bağlı olarak, dindar müslüman vatan haini gibi görülmüş; dinsiz devrimbaz, Batılı bir nesil yetiştirilmeye uğraşılmış; müslüman orduya ve devlet dairesine alınmamış, şu veya bu sebeple buralara girenler daima ekarte ve tasfiye edilmeye çalışılmıştır.
Şimdi bu vahim ve sakim tercihin sonuçlarını görüyoruz, her iki tarafı değerlendirme ve puanlama imkânına sahibiz, önümüzde elle tutulabilir misaller var, gazete haberleri var, belgeler var... Net olarak anlaşılıyor ki Allah’tan korkmayan insandan ne kendisine ne ailesine ve ne de milletine fayda geliyor.
Nerede bir çalıp çırpma, suistimal, haksızlık, zulüm, edepsizlik varsa bakıyoruz, altından ilerici(!) Batıcı, devrimciler(!) çıkıyor. Belediyelerin zengin imkânlarını yağmalayan bunlar, muazzam rüşvetleri alan bunlar, yandaşlarını kayıran, yüzbinlerce fuzuli kadroları kendi taraftarlarına dağıtıp devleti müşkül duruma sokan, hazineyi soyan bunlar, milli servetleri ve müesseseleri Batılılara peşkeş çeken bunlar, yüce devletimiz ve aziz istiklalimizi götürüp bize hiç de ısınmayan Avrupa’ya bağlamak isteyenler bunlar... Ülkeyi bölmeye çanak tutan bunlar, ahlâksızlığı, müstehcenliği, fuhşu, seksi, kumarı yayan bunlar; gayr-i milli sapık ideolojileri himaye eden, getirip halka aşılayan bunlar, nesilleri bozan bunlar...
Türkiye yakın tarihteki yanlış tercihlerinin acı sonuçlarını bugün çok feci bir durumda inleyerek çekiyor, hatta hürriyet ve istiklali, birlik ve beraberliği bile tehlikede...
Son acı tecrübeler açıkça gösterdi ki Türkiye’yi ve hatta tüm insanlığı, kurtaracaksa ancak ve ancak, inançlı ve dürüst, bilgili ve idealist mü’minler kurtaracak, bize ancak gerçek müslümandan fayda var. Bunun sayısız misallerini her yerde, her konuda, her gün görmekteyiz. Artık ancak ahlâklı, dürüst, çalışkan, bilgili müslümanlara itimat ve istinat edebiliriz.
Türkiye’nin yetkili ve sorumlu kişi ve mercîleri hatada inadı bıraksın; gözünü açsın, bu mühim gerçeği iyi görsün! Aksi takdirde Allah saklasın başlarını taştan taşa vuracak, çok pişman ve perişan olacaklar, ama fayda vermeyecek!
*