Müslümanların başına üşüşen sıkıntıları görüp üzülüyoruz. Düşmanların çokluğu ortada; ya anlayışsız dostlara (!) ne demeli! Bir de “Ben müslümanım” dediği halde, düşman safında yer alan, kardeşlerine onlarla birlikte silah çeken, onları arkadan hançerleyenler var. Şu fâni dünyanın birkaç günlük sefasına, muvakkat ikbaline, düşmanların onlara sağladığı birkaç hasis menfaate aldanıp, âhiretlerini mahvediyorlar.
“Ticaretleri kendilerine hiç de kâr getirmedi.”35
Mu’în-i zâlimin, dünyâda erbâb-ı denâetdir
Köpekdir zevk alan sayyâd-ı bî-insâfa hizmetden.36
Yeis yok, oturup ağlayacak değiliz. Bu ilahî bir kanundur: Allahu Teâlâ, kendisine inananları daima böyle sıkıntılarla denemiş, imanlarını olgunlaştırmıştır. Sıkıntılara uğrayanlar takdirin Allah’tan olduğunu görüp sabır ve metanet göstermelidirler. Sabredenler sonunda başarıya ve zafere ulaşacaklardır. Mü’mini hiçbir şey yıldıramaz. Mü’min için hüsran yoktur, her türlü hal ve durumda kârdadır. Ölse şehit, kalsa gazi, sabretse sevap, şükretse nimet ve bolluk...
Hendek (veya Ahzâb) harbinde Kureyş müşrikleri ile müttefik oldukları bedevi ve yahudi kabileleri, korkunç bir izdiham ve kalabalıkla Medine-i Münevvere üzerine yürüyünce bazı kimseler müthiş korkmuş ve şiddetle sarsılmıştı; ama has ve halis müslümanlar,
“İşte bu, Allah ve Resûlü’nün bize vaat ettiğidir, Allah ve Resûlü ne doğru söylemiş dediler. O tehlikeli durum, onların iman ve teslimiyetlerini artırmaktan başka bir şey yapamadı.”37
Kâmil ve sağlam mü’minlerden öyle erler ve bahadırlar vardı ki Resûlullah’ın (sas.) yanında bulunamadıkları, katılamadıkları savaşlar için üzülmüşler de kendi kendilerine şöyle ahd ve nezretmişlerdi:
“Eğer müteakip bir cihadda Resûlullah ile bulunursak sebat edip, şehit oluncaya kadar çarpışacağız.” Bu kahramanlar arasında Hz. Hamza, Mus’ab b. Umeyr, Talha b. Ubeydullâh, Sa’îd b. Zeyd, Osmân b. Affân gibiler vardı (rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în) Onlardan biri olan Enes b. Nadr (radıyallâhu anh) Uhud harbi sırasında savaş alanına doğru giderken Sa’d b. Mu’âz’la karşılaşmıştı. Sa’d:
“Ey Ebû Amr, nereye?” diye sorunca,
“Hey cennet kokusu hey; o kokuyu Uhud önlerinden geliyor gibi hissetmekteyim.” diye cevap vermişti. Savaşa girdi ve şehit oldu. Üzerinde seksen küsur ok ve mızrak yarası saydılar, tanınmayacak hale gelmişti de ancak kız kardeşi el parmaklarından teşhis edebilmişti.38
Onlar nezirlerini îfâ ettiler, geri kalan bazıları da hâl-i intizârdadırlar.
Felek her türlü esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin
Dönersek kahbeyiz millet yolunda bir azîmetden.39
Bilmeyen ne bilsin bizi?
Bilenlere selam olsun!40
*